İsmail Beçikci, "Savaşın uzun süreceği kanısındayım. Afrin savunulacaktır. Afrin’de yaşayan Kürdler, kendi yaşadıkları alanları, yaşadıkları toprakları savunmaktadırlar" dedi. 

Devletin Afrin ile ilgili sözlerine tepki gösteren Beşikci, "Devlet, ‘ben terörle, teröristle mücadele ediyorum, Suriye’deki Kürd halkıyla bir sorunum yoktur’ diyor. Ama fiili olarak halkın büyük kayıplar verdiği anlaşılıyor. Ayrıca özerk yapının yıkımının amaçlandığı anlaşılıyor" ifadesini kullandı. 

Özlem Akarsu Çelik'in sorularını yanıtlayan Sosyolog İsmail Beşikci'nin Gazete Duvar'da yer alan söyleşisinin bir bölümü şöyle: 

Hocam, siz Kürt  sorununu anlatırken diyorsunuz ki, “Kürd/Kürdistan sorunu, 1920’li yıllarda, Cemiyet-i Akvam (Milletler Cemiyeti) döneminde, Kürdlerin ve Kürdistan’ın bölünmesi, parçalanması, paylaşılması ve Kürdlerin bağımsız devlet kurma haklarının gasp edilmesidir.” Ardından Birleşmiş Milletler döneminde, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da bu statükonun devam ettiğini, “uluslararası anti-Kürdnizam”ın kurumlaşarak, derinleşerek halen sürdüğünü vurguluyorsunuz. Afrin savaşına karşı, Suriye’deki iki işgalci güç olan ABD ve Rusya’nın aldığı tavır, ayrıca AB’nin tutumu da bu sözlerinizi onaylar nitelikte değil mi?

Rusya’nın PYD’ye ilişkin politikası şuydu: Rusya, PYD’yi Esat rejimiyle ilişki kurmaya teşvik ediyordu. İŞİD’le savaşın bitmesinden sonra, Suriye’nin yeniden şekillenmesi sürecinde, Suriye’nin kuzeyinde, üniter yapı içinde Kürdler için özerk bölge düşünüyordu.

Özerk bölge konusunda, rejimi ve PYD’yi aynı çizgiye getirmeye çalışıyordu. Bunun için PYD’nin ABD ile ilişkisini koparmasını istiyordu. ABD ile ilişkisini kopardığı zaman Türkiye’nin silahlı müdahalesine karşı PYD’nin yanında yer alacağını bildiriyordu. PYD bunu kabul etmedi. Böylece Türkiye’nin müdahalesine yeşil ışık yaktı.

ABD ise ‘benim faaliyet alanım Fırat’ın doğusudur, Afrin faaliyet alanım içinde değildir’ diyor. Kanımca bu müdahaleye Suriye’de Esat rejimi de evet demiştir. Saldırıya uğrayan Suriye olduğu halde sorunu Birleşmiş Milletler’e taşıyan Suriye değil Fransa olmuştur.

Avrupa’yı Avrupa yapan bazı değerler vardır. Ama Avrupa, Kürd/Kürdistan sorunlarına bu değerlerle yanaşmamaktadır; Ortadoğu’nun otoriter, baskıcı, ırkçı, mezhepçi değerleriyle yaklaşmaktadır. Bu bakımdan 1920’lerde kurulan Kürdlere, Kürdistan’a statü vermeyen, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki Birleşmiş Milletler döneminde da aynen sürdürülen, Uluslararası Anti-Kürd Nizam’ın devam ettiği söylenebilir.

PYD (Partiya Yekîtiya Demokrat/Demokratik Birlik Partisi) ve YPG’nin (Yekîneyên Parastina Gel/Halk Savunma Birlikleri) emperyalist ABD ile işbirliği yaptığına dair sol/sosyalist çevrelerce de sıkça dile getirilen eleştiriler sürerken TSK, Afrin’deki YPG varlığını hedef alan bir savaş başlattı. Şimdi de Avrupa basınında ‘Kürtlerin bir kez daha kandırıldığı’ yorumları yer alıyor. Kimilerine göre “kandırıldılar” yorumu için henüz çok erken kimilerine göre böyle bir coğrafyada emperyalist güçlerle dönem dönem iş birliği yapmaktan başka şansı yok Kürt örgütlerinin. Sizin yorumunuz nedir?

Kürdler ve Kürdistan konusunda esas emperyalist müdahale Sykes-Picot döneminde, Milletler Cemiyeti döneminde gerçekleşmiştir. Dönemin iki emperyal gücü Büyük Britanya ve Fransa, Yakındoğu’nun ve Ortadoğu’nun iki köklü devleti, yani Türk, Arap ve Fars yönetimleri bu sürecin gerçekleşmesinde  birbirleriyle işbirliği içinde olmuşlardır.

Bu dört güç her zaman Kürdlerin/Kürdistan’ın üzerine çullanmaktadırlar. Bu sürecin, ulusların kendi geleceklerini belirleme hakkının, Sovyetler Birliği’nde ve ABD’de en çok konuşulduğu bir dönemde gerçekleşmesi dikkate değer. Bölünme, parçalanma, paylaşılma, Kürdler için, Kürdistan için çok ağır bir müdahaledir.

Bu, bir insanın iskeletinin parçalanması, beyninin dağılması gibi bir etki yaratmıştır. Bu etki hâlâ sürmektedir ama günümüzde Kürdleri emperyalistlerle işbirliği yapmakla eleştirenler, suçlayanlar, böyle bir süreç yaşanmamış gibi davranmaktadırlar. Çok ağır bir şekilde yaşanmış böyle bir süreci yok saymaktadırlar. Buna ilişkin bir değerlendirmeleri yoktur.

‘AFRİN, KÜRDİSTANDIR’

Siyasi iktidar, “savaşa hayır” diyenleri teröre destek vermekle suçlarken ve ana akım medyada savaş naraları atılırken, HDP ve HDK’nin, Afrin’i hedef alan savaşla ilgili halkı tepki göstermeye çağırması ana akım medyada “Kobane olaylarını tekrarlamaya çalışıyorlar” başlığıyla haberleştirildi. HDP milletvekilleri hakkında soruşturma başlatılırken çok sayıda kişi, gazeteci sosyal medya paylaşımlarından dolayı gözaltına alındı. Afrin’in Kürt halkı için önemi nedir?

Afrin Kürdistan’dır. Bir milyona yakın nüfusu vardır. Mart 2011’de başlayan Suriye iç savaşından beri Suriye’nin en güvenlikli, huzurlu bir alanıdır. Bunun için savaşta 400 bin civarında Suriyeli Afrin’e sığınmıştır. Bir milyona yakın nüfusun 400 binini bu sığınmacılar oluşturmaktadır.

Bu bakımdan, Afrin’e yapılan bir silahlı müdahale bütün Kürdler tarafından Kürdistan’a, Kürdlere yapılan bir müdahale olarak algılanmaktadır. Herkes bunu protesto etmeye çalışmaktadır ama Cumhurbaşkanlığı, Hükümet bu konuda yoğun bir baskı kurmaya gayret etmektedir.

Bu şekilde sokağa çıkmaları, protestoları engellemeye çalışmaktadır ama baskı kurarak, demokratik protestoları engellemeye, insanları susturmaya çalışmak da övünülecek bir olgu değildir.

PKK’nin, Temmuz 2013’te KONGRA GEL’in 9’uncu Genel Kurulu’nda alınan ve “Siyasi Tutum Belgesi” adıyla yayınlanan, kamuoyuna duyurduğu o metnin maddelerinden biri Rojava ile ilgiliydi ve şöyle diyordu, “Rojava’da üçüncü çizgi olma temelinde şimdiye kadar sürdürülen siyasetin daha da geliştirilerek geçici seçim yönetiminin ilan edilmesi ve bunun bir Kürt mahalli idaresini inşa düzeyine ulaştırılması…” Eylül 2014’te IŞİD’in PYD hâkimiyetindeki Kobani kantonuna girmesi, 6-8 Ekim olaylarıyla Türkiye’deki çözüm sürecini direkt olarak etkiledi.

Ardından yaşananlar da PKK’nin önceliğinin Suriye’de kazanılan alana kaydığı yönündeki algıyı güçlendirdi. Bugün de durum böyle mi? 

Bir defa şu konuya dikkat çekilmesi gerekir: Suriye’nin kuzeyi, Cizire’den Afrin’e kadar Kürd bölgesiydi. Buraya Verimli Hilal deniyordu. Güneybatı Kürdistan, Rojava… Ama Suriye Baas Partisi bu bölgenin nüfus yapısını bozmak için, bölgeyi Araplaştırmak için, çok büyük bir çaba içine girdi. 1960’larda, örneğin Cumhurbaşkanı Nurettin Attas döneminde, Kürdler, Kürd aileler Kürdistan bölgesinden koparılarak, Suriye’nin güney taraflarına sürgüne gönderiliyordu, Kürdlerden boşalan alanlara da Güney Suriye’den getirilen Arap aileler yerleştiriliyordu.

Hafız Esat döneminde de bu tür operasyonlar sürdürüldü. Irak Baas Partisi de 1970’lerde, 1980’lerde, benzer operasyonlar yaptı. Türkiye’nin gerek Fırat Kalkanı, gerek Zeytin Dalı harekâtı da kanımca aynı amaca hizmet etmektedir. Yani bölgede Kürdi bir siyasal yapının oluşmasına engel olmaktır amaç. Bu bakımdan, Kürdlerin gerek Suriye’de gerek Irak’ta Kürdlere yapılan haksızlıkları sürekli olarak dile getirmelerinde büyük yarar vardır.

6-8 Ekim 2014 olaylarından sonra Türk kamuoyunda ve Kürd kamuoyunda PKK/KCK’nin, daha çok Rojava’ya önem verdiğine dair bir kanı vardır. Ama Kürdlerin, Kürd ulus bilinci, Kürd vatanı bilinci, Kürd dil bilinci yaratmaya gayret etmeleri daha önemlidir.

‘AFRİN SAVAŞININ UZUN SÜRECEĞİ KANISINDAYIM’

Afrin savaşının 2019 Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi siyasi iktidarın içeride gücünü tahkim etmek üzere araçsallaştırıldığı yorumları savaşın kısa sürmeyeceğine işaret ediyor. Afrin savaşı sizce uzun mu sürecek?

Savaşın uzun süreceği kanısındayım. Afrin savunulacaktır. Afrin’de yaşayan Kürdler, kendi yaşadıkları alanları, yaşadıkları toprakları savunmaktadırlar. Afrin, Kerkük gibi olmayacaktır. Kerkük, bütün devletlerin, uluslararası kurumların üşüştüğü bir alandı.

Ayrıca Kürdler kendi içlerinde bölündü, büyük bir zaaf, hasım tarafla işbirliği yapan bir grup ortaya çıktı. Afrin öyle değildir. Kanımca Afrin daha sıkı bir şekilde savunulacaktır. Ayrıca, Kerkük gibi uluslararası güçlerin üşüştüğü bir alan değildir. Bu müdahaleye rağmen ordunun ilerleyemediği anlaşılmaktadır. Halbuki savaşın ilk günü, ikinci güne bile kalmadan tasarımlarını, düşüncelerini gerçekleştirmesi, büyük bir ilerleme kaydetmesi gerekirdi. Bu müdahaleye rağmen halkın Afrin’i terk etmemesi de dikkate değer bir durumdur.

Devlet, ‘ben terörle, teröristle mücadele ediyorum, Suriye’deki Kürd halkıyla bir sorunum yoktur’ diyor. Ama fiili olarak halkın büyük kayıplar verdiği anlaşılıyor. Ayrıca özerk yapının yıkımının amaçlandığı anlaşılıyor.

Söyleşinin tamamı...