İdeolojik körlüğün, bilgi sefillerinin, analiz fakirlerinin, cehaletin mutlu diyarlarında hayal satanların, beyninden çok klavye ve telefon tuşlarını çalıştıranların en büyük hastalığıdır. Bulaşıcıdır, dikkat çeker, alıcısı çoktur ve bir retwettle, bi paylaşımla hemen yayılır.

Bunlara göre otuzdan fazla ülkeye ürün satan Danone Türk çocuklarını aptallaştırmak için üretim yapar. Türkiye’nin altı maden kaynıyordur ama işletilmesine izin verilmiyordur. Gezi olayları dış güçlerin IŞİDir. İsrail Hamas’ın kaçırdığını iddia ettiği gençlerini kendisi kaçırıp öldürmüştür. Yahudi soykırımı bir Yahudi yalanı ve planıdır.

Liste uzun… Anladınız, komplo teorilerinden söz ediyorum. Bir olayı anlayamadığınızda, anlamak istemediğinizde, o olayın boyutlarını çözemediğinizde her şey çok kolaylaşır. “Bunlar hep Amerikan’ın oyunu”, ”Yahudilerin planı”, “İsrail’in işi” dediğinizde her şeyi çözmüş sayılabilirsiniz.

KOMPLOLARDAN KOMPLO BEĞEN

IŞİD, Musul’a saldırdığında da böyle oldu. Palavramatikler, IŞİD’in Sünni aşiretler ve Nakşibendi ordusunun desteğinde gün ortasında Musul’u almasıyla ötmeye başladı.

IŞİD, Esat’ın icadı diyenden tutun IŞİD’in Amerikan piyonu, liderinin Yahudi olduğuna kadar yüzlerce deli saçması teoriyle karşılaştık.

Önce Suriye olayına bakalım. Suriye ordusu Rakka, Haseke, Hummus, Deirezzor ve Halep'te IŞİD ile çarpışırken, IŞİD Musul sınırına dayandığında Suriye uçakları tarafından bombalanırken bile tek verisi facebook ve twiter olan akıllılar IŞİD’in Suriye rejimi ile olan ilişkisini anlatma gayretindeydiler.

Suriye Baas rejiminin gizliden IŞİD katliamlarına destek vererek dünyanın dikkatini IŞİD tehlikesine çekmek istediği, böylece kendisini pazarladığı iddia edildi.

IŞİD ve Suriye rejimi arasındaki işbirliği o kadar çok dillendirildi ki bugün IŞİD’e destek vermekle suçlanan Türkiye’nin dışişleri eski bakanı Ahmet Davutoğlu bile 18 Ocak 2014’te “Suriye’de rejim IŞİD’le işbirliğinde” diyordu.

Aynı tarihlerde Türkiye’nin resmi haber ajansı AA sık sık rejimle IŞİD arasında bağ olduğunu anlatan haberleri geçiyordu. İşin garibi bugün Suriye rejimi de Türkiye’yi IŞİD’le işbirliği içinde olmakla suçluyor.

IŞİD’in Musul saldırısı çok daha farklı komplo teorilerine kurban edildi. Musul saldırısının Amman’da Türkiye-Katar-Suudi Arabistan-İsrail-KDP ve ABD tarafından planladığı tezi manşetten verildi.

Bu habere göre “Saddam sonrası Irak’taki gelişmeler hegemon güçlerin istediği gibi gitmeyince ve istenilen düzeyde yürütülemez hale gelince IŞİD eliyle yeni bir müdahale kararı alındığı“ belirtildi.

Meşhur Amman planına bakarsak şimdi ABD’nin IŞİD’e karşı 70’ten fazla hava hareketi, anlaştığı IŞİD’den rehinlerini kurtaramaması, Kürdistan Hükümet’inin IŞİD’e karşı 150 peşmergeyi ‘şehit’ vermesi, siyasal ve ekonomik durumunun büyük yara alması ile her gün IŞİD’e karşı mücadelesi de oyunun bir parçası olmalı.

Bu tezi ortaya atanlar, belge sunduklarını söyleyenlere bakarsak bir danışıklı dövüş olmalı bu. Çünkü bu planı ortaya atanlar hala bu konuda ne özür dilemiş ne de herhangi bir pişmanlık belirtisi içindeler.

Diğer yandan Türkiye’de her şeyin altında uluslar arası güçlerin oyununu görenler IŞİD’in hamlesini “Türkiye’nin Ortadoğu’daki yükselişini” engellemeye dönük bir çaba olarak gördüler. Bu değerli analistler de tezlerini Türkiye ile Kürdistan arasındaki petrol anlaşmasına dayandırdılar.

IŞİD’in Musul saldırısı Maliki’nin kısa bir süre önce Musul’a sevk ettiği yüklü miktardaki askeri cephaneden hareketle Maliki’nin Kürdistan hükümetinin petrol satışını durdurmaya dönük bir manevrası olarak da değerlendirildi.

Bu teze göre isyancılar burada elde ettikleri silahlarla Kürdistan’a saldıracak ve petrol akışı durdurularak, Türkiye ve Kürdistan’ın petrol anlaşması yırtılacaktı.

Hatta olay o kadar abartıldı ki ABD’nin yanında İran’ın bile IŞİD’in arkasında olduğu vurgulandı. Kürt analistler bunu İran’ın Kürdistan’ın bağımsızlık iddiasına karşı bir zayıflatma girişimi, hatta tehdit olarak öne sürdüler.

IŞİD’in katı Sünni gelenekten beslendiğini, hedefinin Irak’taki Şiiler olduğunu bilmeden ortaya atılan bu tezler havada uçuştu. Maliki Hükümetinin İran güdümlü siyasetinden bi haber İran ve Maliki’ye yüklenen bu iddialar IŞİD’in 1700 Şii askeri öldürmesi, Bağdat’a ilerlemesi ve en sonunda Maliki iktidarına mal olması gerçeği bile pek kimseyi rahatsız etmemiş olacak ki bu iddiada bulunanlar hala IŞİD konusunda konuşmaya devam ediyorlar.

Öte yandan IŞİD konusunda Maliki ve tebaası da Musul olaylarını Kürdistan Hükümeti’ne yıkmaya çalıştı. Kürdistan Hükümeti’nin 11 Haziran’da Musul sınırına 30 bin, Germiyan Bölgesi’ne 20 bin peşmergeyi harekete geçirmesine, Irak Ulusal Güvenlik Danışmanı Falih Al Fayadh’ın IŞİD’e karşı Peşmerge ile koordineli çalıştıklarını açıklamasına, Jalula’da peşmergenin IŞİD’e karşı savaşmasına rağmen Maliki “Erbil’i terör örgütlerinin sığınma yeri” olarak nitelendirerek Kürt hükümetini suçladı.

Özetle ortaya atılan tüm tezler son IŞİD’in saldırıları ile ortadan kalktı. IŞİD Kürt analistlerin ilk önce belirttiği gibi Kürdistan’a saldırmadı. Önce Maliki Hükümetini ve Şiileri hedef aldı. İran’ın kutsal yerler için Irak’a gizli özel kuvvetler göndermesi, ABD’nin IŞİD’e hava saldırıları, petrol akışının kesintiye uğramadan devam etmesi, IŞİD için nihai hedefin İsrail olması, en sonunda Kürdistan’a saldırısı Amman toplantısının hayali, ABD ve İsrail’in IŞİD oyununun içinde olduğu savını çürütmüştür herhalde.

Peki olan ne?

Olan şudur: El-Kaide tecrübesi, Çeçen savaşının mağlupları, Afganistan mücahitliği, Avrupa yaşamının doyumsuz Müslümanları, Pakistan medreselerinin katı dini anlayışıyla buluştu. Suudi Arabistan’ın mezhep aşkı Suriye’de güç kazanıp Irak’ın Sünni eksenini harekete geçirdi. IŞİD bu sürecin katalizörü oldu.

Siz Fars Haber Ajansı’nın manipülasyon dolu “El Bağdadi Yahudi” haberlerine bakmayın. Bağdadi’nin Musul hutbesini okuyanlar, IŞİD cephesini takip edenler, IŞİD’in sosyal medya takibini yapanlar bu örgütün katıksız bir cihadi anlayışa sahip olduğunu göreceklerdir. Bir an önce ölüp cennete gitmeyi arzulayan bu güç motivasyonunu ayet ve hadislerden alıyor. IŞİD’in kullandığı bu ayet ve hadisler İslam alimlerince doğru bir şekilde yorumlanıp açıklanmadığı sürece de hem insan kaynağının akışı hem de maddi desteğin devam edeceği öngörülmeyecek bir şey değil.

Felluce ve Ramadi’nin Sünni isyancılara geçmesi bu hareketin labaratuarıydı. Musul ilk sıçrayışları ve alan kazanabileceklerinin işareti oldu. Kürdistan’a saldırı ise ilk çarptıkları duvar.

Bu duvar IŞİD için olduğu kadar Kürdistan Hükümeti için de, IŞİD’e karşı harekete geçmeyen uluslararası güçler için de sert oldu. Artık herkes tehlikenin farkına vardı. Kürtler askeri ve siyasi zaaflarının, Batılı güçler küçük yılanın büyüdüğünün farkına vardılar. Kürtler, Bağdat ve Şillerle olan ekonomik anlaşmazlıkların Sünni cephede toprak sorununa dönüştüğünü gördüler. Kürdistan’da askeri, siyasi ve ekonomik alanda büyük yaralar açan IŞİD saldırısının yeniden yapılanmayı dayattığını görmüş oldular.