Aylardır bir kaos içinde debelenip duruyoruz. Kürdistan'ın ezelden beri yurtseverlik adına en fazla yükünü omuzlamış şehirleri, işgalci ordu tarafından harabeye dönüştürülüyor. Bırakın bu inkarcı düzeni kabul etmeyip buna direnen gençleri, kadın, yaşlı, çocuk demeden insanlar sokak ortasında katlediliyor. Ölülere işkence edilip onların gömülmesine bile izin verilmiyor. "Ülke müdafaası" için organize edilmiş ordu, kent merkezlerine paletli tanklarla inip, kendilerine ait olmadığını bildikleri bir coğrafyayı tarumar ediyorlar. Dilini bilmedikleri bir halka karşı açık katliama girişmekte zerre sakınca görmüyorlar.

Kent işgallerinin her birinden ayrı ayrı sonuçlar çıkarılabilir. Hepsinde ortak noktalar bulabilmek mümkün olduğu gibi, kendine özel noktalar bulmak olası... İşgal edilen şehirlerin hepsi bir direniş örneği göstermitir, ancak Silvan örneğini derinlikli inceleme gereği var. Yıllardan beri zaten dile getirilen "işgalci ordu" gerçeği, kendini alenen ortaya koymaktan çekinmemiştir. Yüzyıllardan bu yana Kürdistan'a bir işgal kuvveti olarak yerleşen Türk Ordusu, Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte kurumsallaştı. Kürdistan'daki varlığını inkar anayasaları ile birlikte "hukuksal" bir çerçeveye oturtmuş oldu. Bu hukuk Kürdistan halkı tarafından asla kabul edilmedi ya da içselleştirilmedi. Ama Kürdistan coğrafyasından bu işgalci orduyu söküp atma gücü olmadığı için de zımnen kabul edilmiş oldu. Bu zımnen kabul ediş, Kürtlerin AKP iktidarının şiddet politikalarının sonucu olarak "birlikte yaşama" hissinden uzaklaşmalarıyla, işgalci ordu gerçeği daha somut bir gerçek olarak su yüzüne çıkıyor. Tabi bunu tersinden okumak da mümkün... Daha önce "bölge halkı"yla yakın ilişkiler içine girmeye meyilli işgalci ordu mensupları, şimdi Kürt halkını topyekun terörist, düşman kabul ediyor. Terör estirdikleri mahallelerde sokakların duvarlarına ırkçı, faşist yazılar yazıyor, tehditler savuruyor.

Bu örnekle ortaya çıkan gerçek şu ki, Kürtler zımnen kabul ettiği ordunun işgalci olduğunu artık yüksek sesle dile getiriyor, yeni bir işgal harekatına başlamış olan ordu mensupları da işgal ettiğini artık saklama gereği duymuyor. Geçtiğimiz gün Silvan ablukasının son bulmasıyla birlikte, işgal alanından çekilen askerlerin durumu, yüzlerinden okunanlar yalın gerçeği anlatmak için yetiyor da artıyordu bile... Savaş alanından tek sıra halinde belli bir mesafe ile yürüyüş kolu oluşturarak geri çekilen askerler, bu ablukanın dağıtılması için gece gündüz tepkilerini ortaya koyan halkın arasından geçerken ilk kez rastlanılan bir enstantane oluşturuyorlardı. "İki tarafın" da yüzlerindeki ifade somut gerçekliği ortaya koyuyordu. Yol boyu, sağlı sollu dizilmiş halk, geçen askerleri yuhalıyor, slogan atıyor, biraz daha orta yaşlılar işgalci askerlerin evlerine gitmesini öğütlüyor "oyuna gelmeyin" diyordu... Tabi ablukayı dağıtmış olmanın gururu ve sevinciyle...

Bir de "diğer taraf" vardı. Bu geri çekilme görüntülerini izlemenizi, askerlerin yüz ifadelerine dikkat etmenizi öneririm. Korku, pişmanlık, suçluluk, kin, nefret gibi duyguların hepsini gözlemlemek mümkündü... Islıklar ve yuhalamalar arasından korku dolu gözlerle "benim burada ne işim var?" dediklerini duyar gibiyim. Bir aidiyet duygusu yok çünkü. Nasihatlerde bulunan amcalara suçlu gözlerle, hak verir gibi kafa sallamaları aslında gönüllü olarak bu savaşa gelmediğini gösteriyordu. Yaşanan trajediden dolayı ağlayan, gözyaşı döken vicdan sahibi askerler görüldüğü gibi, kenti viraneye dönüştürmekten, onlarca canı almaktan memnun olarak, gülerek savaş meydanından ayrılan iktidarın devşirmeleri "Esedullah Timleri" de vardı seremonide... "Türk'ün Gücü"nü ispatlamış olarak... Geçiş töreninde, kalabalığın içinden bir an önce çıkmak için telaşla koşan fakir halk çocukları da... Aslında meselenin özünü bilmeden, "dolgun" maaşla bir halkı bitirmeye programlanmış, hayatı boyunca bir baltaya sap olamamış, son çıkış olarak paralı asker olmuş fakir halk çocukları...

İşgalci ordu, tüm yönleriyle Silvan'da açığa çıkmıştır. Silvan halkı artık alenen işgalciyi "işgalci" olarak tanımlamış ona göre muamele göstermiştir. İşgalci ordu da, işgalci ordu olmanın tüm özelliklerini yansıtmıştır. Bir ömür boyu paranoyak olarak yaşayacak psikopat ruhlu timleriyle, sonradan yaşananlardan duyduğu pişmanlığı itiraf edecek, kalbinde vicdan kırıntısı kalan fakir halk çocuklarıyla ve belki de bu coğrafyanın bir üyesi olarak istemediği bir savaşa zorla yollanan mazlum Kürt çocuklarıyla işgalci bir ordu geçti Silvan'ın orta yerinden... Tüm pulları dökülmüş olarak. Gizlisi saklısı kalmadan...