Financial Times gazetesinin başyazısında Türkiye ekonomisi ve Türk Lirası'ndaki değer kaybı ele alındı. Gazeteye göre, Türk Lirası'nda yaşanan değer kaybı hükümetin ve Merkez Bankası'nın uyguladığı politikaların artık sonuç vermediğini gösteriyor ve Türkiye daha geleneksel ekonomi politikalarına dönmeli.

Başyazıda, "Koronavirüs salgını birçok ülkenin zayıf noktalarını ortaya koydu. Türkiye'de ise uzun süredir varolan cari açık ve yüksek enflasyon gibi sorunlar ile bu sorunları gidermek için gereken faiz artırımlarına karşı çıkan bir Cumhurbaşkanı problemleri daha da derinleşti" deniyor ve Türkiye'nin zaten uzun süredir uluslararası finans çevrelerinde 'kırılgan beşli' olarak adlandırılan ülkeler arasında yer aldığına dikkat çekiliyor.

"Kırılgan beşli" tanımı, ani sermaye çıkışları karşısında ekonomik kırılganlıkları olduğu belirtilen gelişen piyasa ekonomilerine verilen bir ad. ABD merkezli yatırım bankası Mogan Stanley, Türkiye'nin yanı sıra Kolombiya, Endonezya, Meksika ve Güney Afrika'yı kırılgan beşliler olarak tanımlamıştı.

"Erdoğan'ın politikası 'imkansız üçlü'nün mümkün olabileceği varsayımına dayanıyor"
Financial Times başyazısında son günlerde TL'de yaşanan değer kaybı için "Ankara'nın TL'nin değer kaybını engelleme çabaları ülkeyi bir mali ve ödemeler dengesi krizine sürüklüyor" uyarısı yapılıyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın geleneksel ekonomi teorisine ters görüşleri olduğu vurgulanan yazıda, "Erdoğan'ın politikası 'imkansız üçlü'nün mümkün olabileceği varsayımına dayanıyor" deniyor.

Sabitlenmiş bir döviz kuru, sermayenin serbest dolaşımı ve bağımsız bir para politikasının aynı anda var olamayacağını ifade eden yazıda, "Erdoğan ve Maliye Bakanı olan damadı Berat Albayrak'ın attığı adımlar ekonomi ve Türkiye vatandaşları için negatif sonuçlar doğurma riski taşıyor" yorumu yapılıyor.

"Otoriterlik de akılcı ekonomi politikalarının yerini tutmuyor" denen yazıda, "Yabancı bankalara işlem engeli getirip spekülatif yatırımları yasaklayarak yabancı yatırımcıları zorbalıkla caydırmaya çalışmak, sadece dış sermayeye ihtiyaç duyduğu bu günlerde Türkiye'yi daha az cazip bir yatırım ortamına dönüştürür" yorumu yapılıyor.

Yazıda TL'nin ABD Doları'na karşı son iki buçuk ayın en düşük seviyesine gerilediği ve Euro'ya karşı ise rekor düşük seviyeye indiği hatırlatılıyor ve "Son piyasa hareketleri Merkez Bankası'nın TL'yi destekleme çabalarının başarısız olmaya başladığının sinyali olabilir. Piyasa müdahalelerine dair resmi veriler bulunmasa da, Londra merkezli anlistler ve piyasa işlemcileri bankanın son günlerde günlük 1 milyar dolar sattınığını söylüyor" deniyor.

Yazıda bu döviz satışlarının Merkez Bankası'nın rezervlerine ağır bir darbe vurduğu yorumu da yer alıyor.

"En büyük sorun kredi patlaması"

Yazı, "Bu riskli strateji koronavirüs salgını kısa süre içerisinde bitseydi ve turizm gelirleri geri dönseydi işe yarayabilirdi. Ancak bu artık uzak bir ihtimal. Avrupa ülkeleri yeniden önlemleri devreye sokuyor, ikinci dalga uyarılarında bulunuyor" yorumuyla devam ediyor.

Türkiye'nin en önemli ihracat kalemleri arasnda olan otomotiv ve beyaz eşyaya olan dış talebin de geri dönmesinin yakın zamanda mümkün olmadığı ifade edilen yazıda, "Enerji fiyatlarındaki sert düşüş net enerji ithalatçısı olan Türkiye'ye biraz nefes aldırdı. Ancak ülkenin koronavirüs salgınını görece efektif bir şekilde yönetebilmesi, iç talebin diğer ülkeler kadar darbe almamasına neden oldu" deniyor.

Yazıda ayrıca Türkiye'nin karşı karşıya olduğu en büyük sorun ise "kredi patlaması" olarak özetleniyor ve bu sorunun koronavirüs salgınından önce başladığı hatırlatılıyor.

Ekonomik yerçekimi

"Ekonomik büyüme önemli ölçüde borçla finanse edilmiş inşaat sektörüne ve iç tüketime dayanıyor" denen yazıda, "Ancak bu sürdürülemez yol, bir değişim gerektiğini gösteriyor. Ucuz para Erdoğan'ı iktidarda tutmuş olabilir. Ancak aynı zamanda ekonomide hızlı büyüme ve hızlı daralma dalgalarına da yol açtı, Erdoğan'ın artırdığı refahı da zedeledi" ifadeleri yer alıyor.

Yazının sonunda, "Mağlubiyeti ve daha değersiz bir Türk Lirası'nı kabullenmek Erdoğan için can sıkıcı olabilir. Ancak ekonomik yerçekimine meydan okuyabileceği yanılgısından daha iyi bir seçenek olacaktır. Ekonomi yönetiminde daha geleneksel bir yaklaşım, Erdoğan'ın ve daha önemlisi ülkenin çıkarına olacaktır" yorumu yapılıyor.