Ortadoğu geçen yüzyılın başında İngiltere ve Fransa nüfuz savaşının etkisindeydi. İngiltere’nin Irak, Ürdün ve Filistin’de kurguladığı nüfuza, Fransa; Lübnan ve Suriye’de kurduğu etkinlikle cevap verdi.

İngiltere ve Fransa’nın bölgedeki gerçekliklerden uzak kendi çıkarına göre şekillendirdiği Irak aradan uzun yıllar geçmesine rağmen huzur bulmuş değil.

Bölge halkları ve sosyolojik gerçekliklerden uzak İngiltere ve Fransa’nın Ortadoğu’daki nüfuz mücadelesine göre şekillenen bölge haritası, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Amerika ve Sovyet “soğuk savaşının” kurbanı oldu.

İngiltere ve Fransa’nın harita savaşlarına dönen Ortadoğu, ABD ve Sovyetler arasında uzun zaman iktidar savaşları yaşadı. Haritayı değiştirme savaşını göze alamayan ABD ve SSCB mevcut haritadaki yönetimleri değiştirmek ya da kendi politikalarına eklemlemek yolunu seçtiler. Darbeler, suikastler, çatışmalar eksik olmadı.

Bu mücadelede İsrail’in doğuşu, gelişimi saydığımız devletlerin kendi aralarındaki çekişmelerine rağmen zimmi olarak anlaştıkları tek nokta kabul edilebilir.

Öte yandan İsrail’in doğuşu, gelişimi nasıl uluslararası güçlerin zimmi olarak anlaştıkları tek nokta olmuşsa Türkiye, Irak, Suriye ve İran gibi bölge ülkelerinin anlaştıkları tek nokta da bölgedeki Kürtlerin gelişiminin engellenmesi oldu.

Bu yönüyle bölge dünyanın cehennemi oldu. Zaman zaman uluslararası güçlerin zaman zaman bölgedeki etnik kimliklerin, zaman zaman da farklı mezheplerin çatışma alanına döndü.

Bugün yaşanan mezheplerin birbiriyle açık açık çatıştığı zaman. İngiliz-Fransız, ABD-SSCB, Arap ülkeleri ve İsrail’in çatışmasının gölgelediği mezhep çatışması bugün tüm gerçekliğiyle ortada.

Muhammed Buazizi adlı bir işportacının tezgahını parçalayan zabıtalara karşı kendini yakmasıyla gösterdiği bireysel protesto eylemi, tüm Arap ülkelerine demokrasi, insan hakları ve diktatörlüklerin yıkılması taleplerini içeren toplumsal protestolara dönüşmüştü.

Tunus, Libya ve Mısır’da iktidar değişikliğine yol açan bu protestolar Suriye’de mezhep çatışmasına döndü. Suriye olayına komşu ülkelerin artan dolaylı müdahalesi uyuyan dev mezhepleri tekrar uyandırdı.

Türkiye-Suudi Arabistan-Katar-Bahreyn eksenli Sünni cephe ile İran-Irak-Suriye-Lübnan (Hizbullah) eksenli Şii cephe artık karşı karşıyadır. IŞİD’in Musul saldırısı bu çatışmanın sadece bir başka boyutudur.

Bugün Suriye’ye komşu ülkelerden doğrudan bir müdahale ya da Irak’a komşu ülkelerden doğrudan bir müdahale bu çatışmayı yayarak derinleştirecek.

Üstelik, Irak’ın zengin yer altı kaynakları bu ülkelerden birinin doğrudan müdahalesine diğerlerinin seyirci kalmasına izin vermiyor. Beklenen ABD müdahalesi de ufukta görünmediğine göre herkes kendi savaşını Suriye’de olduğu gibi “vekalet savaşlarıyla” yürütecek. Özetle, Irak böyle devam ederse bu vekalet savaşlarının cehennemi olmaya devam edecek.

Bu cehennem ateşinin bölge ülkelerine sıçramaması ateşe suyla cevap verilmesi herkesin kendi bölgesinde bağımsızlaşmasıyla mümkün olabilir. Yaşananlar, yapılan tüm analizler tek bir doğruya kapı aralıyor. Irak artık sadece kağıt üzerinde var ve Rus İmparatoru Nikolay’ın 1853 tarihinde Osmanlı İmparatorluğu için söylediğini Irak için tekrarlamak abartı olmayacak:

"Kollarımız arasında hasta, ağır hasta bir adam var.”