Ayasofya Müzesi, 532-537 yılları arasında, Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından katedral (piskoposluk makamı bulunan büyük kilise) olarak yaptırılmış, 1453’te İstanbul’u alan Fatih Sultan Mehmet tarafından Camiye ve 1935’te Atatürk tarafından Müzeye çevrilmişti.

Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından, yeryüzünde İslam Dini diye bir inanç sisteminin olmadığı, dolayısıyla Osmanlı Padişahlarının Halife olmadıkları bir dönemde, Bizans İmparatorluğu’nun görkemini ve Tanrısal gücü yansıtmak üzere 532-537 yılları arasında yaptırılan, 537 yılında ibadete açılan Ayasofya Kilisesi, 9 yüzyıl boyunca Doğu Hıristiyanlığının merkezi oldu. Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu’nun merkez kilisesiydi. Osmanlı İmparatorluğu, 1453’ten başlayarak aslında bu görünümü kendi imparatorluğu ve İslâm adına kullanmaya başladı. Sonraki 481 yıl boyunca Ayasofya imparatorluk camisi olarak kullanıldı.

Yapılışı İslam’dan önce

“Hz. Muhammed, 571 yılında Mekke’de doğdu.

(610) Hz. Muhammed Allah’ın kulu ve elçisi olduğunu ilk olarak eşi Hz. Hatice’ye söylemiş ve onu hak dinine davet etmiştir. Daha sonra amcasının oğlu Hz. Ali’yi, azadlısı Zeyd’i ve yakın arkadaşı Hz. Ebubekir’i İslamiyet’e davet etmiştir. Bu kişiler bilinen ilk Müslümanlardır. Hz. Muhammed eşitliği ve hoşgörüyü savunan İslamiyet’i gizlice yaymaya çalışınca Mekke’nin ileri gelenlerinden tepki görmüş ve İslam dinini daha çabuk yaymak için Medine’ye Hicret (622) etmiştir”.

Ayasofya, Muhammed’in doğumundan 34 yıl, Mekke’den Medine’ye göçerek İslamiyet’i yaymaya çalışmaya başlamasından 85 yıl önce yapımı bitmiş olan bir Kilise. Dünya kültürünün önemli bir kalıntısı.

Bu tarihsel yapıya, “Cami-Kilise” ikilemi üzerinden değil, insanlık tarihinin bir kültürel armağanı olarak bakmak gerekmekte.

Yanlışın başlangıcı

Fatih Sultan Mehmet’in Ayasofya’yı cami olarak kullanmaya başlaması da, yaklaşık 800 sonra bugün yapılan da yanlış. Fatih Bizans İmparatorluğu’nu yenip malını mülkünü yağmalayarak, Yeniçerilere yağmalatarak gerçekleştirdiği fetih sonrasında Ayasofya gibi insanlık tarihinin önemli yapılarından birini müze olarak, gezilecek, görülecek bir yer olarak kullanmaya başlansa daha güzel olurdu. Bu yapılmış olsa inanç sistemlerine saygılı olmanın önemli bir adımı atılmış olurdu. Bu yapının günümüzde de dinsel bir kazanım aracı görülmeden müze olarak kalması, daha mantıklı, yararlı bir iş olur.

Gerilim tırmanacak

Ayasofya Müzesi’nin cami olarak kullanılmaya başlanmasıyla, Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası ilişkilerinde gerilimi tırmandırması kaçınılmaz. Bunun önekleri verilen tepkilerin yoğunluğuyla ortaya dökülmüş bulunmakta. Bu gerilimden yarar sağlamaya çalışanlar olacak. Gerilim bu topraklarda birlikte yaşamaya, halkların kaynaşmalarına zarar verecek.

Uygarlıkla tutuculuğun, inançla bilimin, akılla akıldışılığın, demokrasiyle diktatörlüğün çatışması, Türkiye Cumhuriyeti’yle insanlık arasındaki gerilimi tırmandıracak.

Ayasofya Müzesi’nin cami olarak kullanılması, İslamcı, Fetihçi, Osmanlıcı Milliyetçiliğin başarı saydığı bir adım. Batı’yla, Kemalizm’le yaşanan kavganın önemli adımlarından biri atılmış durumda.

Ayasofya’nın cami olarak kullanılma girişimi, bir türlü erişilememiş olan Türk-İslam egemenliğinin sağlanacağı düşüncesinin önemli bir adımı oldu. Bu düşüncelerin toplumda belli oranda bir karşılık bulduğu açık.

Biz ne istesek onu yapamayız

Ayasofya Müzesinin cami durumuna getirilmesi girişimiyle, Dünyaya “Biz ne istersek onu yaparız” denmek istediği, belli kesimlerden alkış alındığı görülmekte. Bunlar bu topraklarda bir karşılık bulabilir, ancak Dünya kamuoyunda destek bulamayacağı, tepki seliyle karşı karşıya gelineceği açık.

Yaşadığımız çağda, Dünyada hiçbir ülke “Ben ne istersem onu yaparım” diyebilme gücünü barındırmaktan yoksun. Herkesin herkese bir biçimde bağlı olduğu küçük bir köyde yaşamakta olduğumuz unutulmamalı.

Büyüklük ölçütü

Ülkelerin büyüklüğünün, gücünün cami açarak müze kapatarak ölçülemeyeceği bir dünyada yaşamaktayız. Günümüz dünyasında büyüklük ölçütü, bilimsel, teknolojik gelişmelerle, yapay zekayı kullanabilme yeteneğiyle ölçülmekte.

İnsanlık makinaların insan aklının yerine konularak, bilimde, teknolojide büyük sıçramaların yapılacağı konularla, yapay zeka, Sanayi 4.0, Sanayi 4.5 gibi gelişmelerle uğraşırken bizin Ayasofya Müzesi’nin camiye dönüştürülmesini tartışmamız gülünç.

Dinin belirleyici olduğu toplumsal bir yapı oluşturmak isteyenlerin ayakları yerden kesildi. Eline seccadeleri alanlar, soluğu Ayasofya Müzesi’nin önünde aldılar.

800 yıl sona, toplumda dinin insan yaşamına, toplumsal yaşama yön vermesiyle ilgili bir konunun tartışılması, yaklaşık 800 yıldan buyana bir arpa boyu ilerleyemediğimizi göstermekte.

Bir müzenin camiye çevrilmesi sorununun ötesinde, 21.yüzyılda, inançlara dayalı bir yaşam düşü görülmesinin aşılamaması sorunuyla karşı karşıyayız.

İnanç sistemlerine saygılı, ancak insan hak ve özgürlüklerini temel alan uygar bir dünyaya doğru yol alamayışımız

Uygar dünyanın bir parçası olma çabalarını bir yana bırakarak, demokrasiyi, küresel hukuku, laikliği elinin sırtıyla itmiş, insan haklarına sırtını dönmüş, inanca yaşama dayalı algıları unutma bataklığına saplanmış bir Ortadoğu ülkesi olma yolunda hızla yol almamız bu topakların insanlarına hiçbir yarar sağlamayacak.

Gerçekliklerden koparılarak yapay, sanal algıların açmazlarına saplanmış olan insanların gönlünü hoş tutmak için atılan adımlar çok şık değil.