TİHV Genel Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, “THİV olabildiğince gerçekleri gelecekte kullanılacak adalet hafızasına hediye etmek istiyoruz. Geleceğe bıraktığımız tüm veriler bir onarıcı süreci de beraberinde getiriyor.

"Bu süreçte hiçbir şekilde gördüklerimizi ve gerçekleri söylemekten vazgeçmeyeceğiz. İnsan hakları örgütleri baş verebilir ama baş eğmez. Baş eğmeden bu mücadeleyi sürdüreceğiz" dedi.

Düşünce Suçuna Karşı Girişim, Bianet, Şeffaflık Derneği ve Hafıza Merkezi tarafından organize edilen "10. Düşünce Özgürlüğü için İstanbul Buluşması", İstanbul'da Intercontinental Otel'de başladı.

Türkiye'deki ifade özgürlüğünün fiili durumu, mağdurlarının tanıklığıyla devam edecek buluşmanın ilk gününde organizasyon adına İstanbul Bilgi Üniversitesi'nden Prof. Dr. Turgut Tarhanlı söz aldı.

Tarhanlı, Türkiye'de iktidarın sürekli dillendirdiği "özgürlük-güvenlik" denklemi konusuna değinerek "İç Güvenlik Yasası"nın ilk paragrafında da bunun resmi olarak belirtildiğini söyledi. İnsan hakları hukukunda böyle bir denklemin olmadığını vurgulayan Tarhanlı, "Hukukta böyle bir denge yok. Özgürlükler vardır. Mutlak korunması gereken özgürlükler vardır. Bu tuzağa düşmemek lazım" dedi.

'BASKI, AKADEMİ VE SİVİL TOPLUMA DA YAYILDI'

Bianet adına konuşan Erol Önderoğlu da, son dönemde iktidarın baskısının sadece gazetecilerle sınırlı kalmadığını, daha geniş kesimlere yayıldığını hatırlattı. Önderoğlu, akademisyenler ve sivil toplumun da bu baskıların hedefi haline geldiğini anımsattı. Buluşmanın önemine değinen Önderoğlu, "Uluslararası dayanışma otoriter yönetimler karşısında en etkili çalışma biçimidir" diye konuştu.

'DÜŞÜNCE POLİSLİĞİ MEKANİZMASI OLUŞTU'

Hafıza Merkezi adına söz alan Murat Çelikkan, başlayan çatışmalı sürecin birçok etkisinin olduğunu belirtti. Bu etkilerden ilki ve en önemlisinin bölgede yaşanan hak ihlalleri ve sivil ölümler olduğunu kaydeden Çelikkan, yargı bağımsızlığının bulunduğu noktadan daha geriye gitmesi ve ifade özgürlüğüne getirilen ciddi sınırlamaların da diğer etkiler olduğunu ifade etti.

Çelikkan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Tüm bunlar 'Terörizmle mücadele' çerçevesi adı altında yapılıyor. Bu kavram çerçevesinde herkesin 'terörist' olma potansiyeli var. Bu ister barış yanlısı akademisyenler olsun ister gazeteciler olsun ister hak mücadelesi veren hukukçular olsun ister sanatçılar olsun, bugün herkes için böyle bir kabus ortamı var Türkiye'de. Devletin ve yargının yarattığı baskının ötesinde bir de bugüne kadar pek rastlamadığımız biçimde bir düşünce polisliği mekanizması oluşmuş durumda. Herhangi bir açıklama nedeniyle sizin tüm sosyal medya hesaplarınızı tarayan ve hükümete karşı görüşleriniz sebebiyle hedef gösteren sivil düşünce polisliği oluştu."

Açılış konuşmalarının ardından Düşünce Özgürlüğü İçin İstanbul Buluşmalarının tarihçesini anlatan video gösterimi yapıldı. Buluşmanın ilk panelinde insan hakları kurumları temsilcileri Türkiye'de yaşanan hak ihlallerine dikkat çekti. İnsan Hakları Ortak Platformu'ndan Avukat Hüsnü Öndül'ün moderatörlüğnü yaptığı panelde, İnsan Hakları Derneği MYK üyesi Şenel Karataş, THİV Başkanı Prof.Dr. Şebnem Korur Fincancı ve İnsan Hakları Gündemi Derneği Başkanı Günal Kurşun konuştu.

'BARIŞ TALEBİNİN SUÇ OLDUĞU BİR ÜLKEDEYİZ'

İnsan Hakları Gündemi Derneği Başkanı Günal Kurşun, konuşmasında hukuk devleti ile ifade özgürlüğü arasındaki ilişki ve dengeye değindi. İfade özgürlüğü olmadan hukuk devletinden söz edilemeyeceğini hatırlatan Kurşun, Türkiye'de ifade özgürlüğünün sürekli ve yaygın olarak sınırlandığını anımsattı. Bin 128 akademisyenin barış istedikleri için başlarına gelmeyen kalmadığını da hatırlatan Kurşun, medya özgürlükleri konusunda da aynı durumun yaşandığını, gazetecilerin yargılanmasının yaygın ve genel bir kabul haline gelmeye başladığına dikkat çekti. "Ben barış istiyorum demek bile neredeyse cezaevine girmek için sebep olabiliyor. Aslında akademisyenlerin söylediğinin tırnak içinde daha ağırını söyleyen bir hükümet vardı aylar önce. Bu kadar meşru taleplerin bile suç olduğu bir ülkedeyiz" diye devam eden Kurşun, barıştan ve ifade özgürlüğünden yana olan insanların hedef haline getirilerek şeytanlaştırılmaya çalışan bir politika yürütüldüğünü sözlerine ekledi. Kurşun, bu baskıların bir diğer amacının ise "ibret" vermek olduğunu söyledi. Kurşun, "4 akademisyenin tutuklanması diğer tüm akademisyenlere mesajdı" dedi. "Vatandaşlıktan çıkartma" tartışmalarına da değinen Kurşun, şöyle devam etti: "Birisini vatandaşlıktan çıkartmak istiyorum dediğinde bunu söyleyen Cumhurbaşkanı da olsa mahkeme bunun somut koşullarının olup olmadığına bakar. Bu değişmez."

'BAŞ EĞMEDEN MÜCADELEYİ SÜRDÜRECEĞİZ'

TİHV Genel Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı da, "İnsanları katledenler ayrımcılığa maruz bırakanlar var onlar takdirle karşılandı ama bunun raporunu yayınladığımız için bizler ise 'vatandaşlıktan çıkartılması' gereken gruplar olarak tanımlandık. THİV olabildiğince gerçekleri gelecekte kullanılacak adalet hafızasına hediye etmek istiyoruz. Geleceğe bıraktığımız tüm veriler bir onarıcı süreci de beraberinde getiriyor. Bu süreçte hiçbir şekilde gördüklerimizi ve gerçekleri söylemekten vazgeçmeyeceğiz. İnsan hakları örgütleri baş verebilir ama baş eğmez. Baş eğmeden bu mücadeleyi sürdüreceğiz" diyerek Erdoğan'ın hedef gösteren sözlerine cevap verdi.

'2015 YILINDA 573 DAVA AÇILDI'

İHD MYK üyesi Şenel Karataş ise, son iki yıl içerisinde ifade özgürlüğü konusunda daha derin bir gerilemenin olduğunu dile getirdi. 1990'lı yıllarda "bundan daha büyük felaket yaşanmaz diyorduk" diyen Karataş, şimdi ise durumun daha büyük felaketler şeklinde gerçekleştiğini vurguladı.

AİHM'in iş yükünün yüzde 15'ini Türkiye'deki hak ihlalleri olduğu bilgisini veren Karataş, düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında 2015 yılında 573 dava açıldığını, 84 basın organının yasaklandığını ve toplatıldığını kaydetti. Geçen yıldan bu yana yayın yasağı devam eden DİHA ve birçok basın kuruluşunun sitelerine erişim yasağının devam ettiğini ifade eden Karataş, "cumhurbaşkanına hakaret" iddiasıyla açılan davaların sayılarının da geçmiş yıllara göre büyük oranda artış gösterdiğini belirtti. Karataş, düşünce özgürlüğü davalarının hedefinde özellikle Kürdistan'daki siyasetçilerin olduğuna dikkat çekti.

(Evrensel)