En güzel deniz

Henüz gidilmemiş olanıdır.

En güzel çocuk

Henüz büyümedi.

En güzel günlerimiz

Henüz yaşamadıklarımız.

Ve sana söylemek istediğim en güzel söz

Henüz söylememiş olduğum sözdür.

Nazım Hikmet Ran

Günlerdir aynı 'boşluk' ve 'çürüme' hali. Aklın yerini epeydir bir boşluk kaplamış. Hafıza denilen şeyin ne olduğunu bil cümle unutmuş durumdayız. Terk edilmiş bir kentin vampirlerine dönüşme uğraşında içinde kalakalmışız. Sabah uykudan uyandığımız gibi içimizi saran nefret ve katletme duygusu beynimizi işlevsiz kılıyor. Yağan yağmurun, esen rüzgarın, yediğimiz ekmeğin, içtiğimiz çayın tadını çoktan unuttuk. Duşa girdiğimizde su yerine katletmeyi hayal ettiğimiz insanların kanı ile yıkanmayı hayal ediyoruz. Haya denilen şeyi 1915'ten beri hatırlamıyoruz.

utanma duygusu olmayan, adaletin ne olduğunu bilmeyen, eşitlikten ve insan haklarından nasibini almamış, bilime, sanata, edebiyata, iyiye, güzele, doğruya, insanlık değerlerine düşman bir jenerasyonun büyüttüğü çocukların büyümüş haliyiz.

bundan olsa gerek Miray bebeğin alnına saplanan kurşuna gülebiliyoruz. Buzdolabında cesedi bekletilen Cemile'nin fotoğrafını sosyal medyada paylaşıp altına küfürler yazabiliyoruz. Taybet ananın sokak ortasında kalmış bedenine kahkahalar atıp ' kurdun dişine kan değdi' diyenlerden taraf oluyoruz.

Bundan olsa gerek 'çocuklar ölmesin' diye haykıran bir öğretmeni vatan haini ilan edip, binlerce akademisyene ' sözde aydın, hain, terörist, kara cahil' diyebiliyoruz. Mahalle muhtarları ile övünüp derste öğretmenlerimizi ihbar ediyoruz.

'Baba kızına şehvet duyabilir' diyen imanlı, 'Kadın da olsa çocuk da olsa gereken yapılacaktır' diyen istikrarlı büyüklerimiz var. Sokağa çıkma yasaklarının 45. gününde Cizre'de çocuklar vurulurken, iktidarından muhalefetine, barosundan mahkemesine, polisinden askerine, gazetecisine, muhtarına hepimizin dilinde aynı nakarat: tek terörist kalana kadar!

Neyse ki hala bu ülkede hafızasını, beleğini, aklını yitirmemek için direnen vicdanlı insanlar var. Pir Sultan Abdal'dan Ebu Müslim Horasani'ye, Babek'ten Zal Rüsteme, Zerdeşte Kâl'dan Seyit Rıza ya, Mahire, Denize, İboya, Mazluma, Kemale, Arine ve bügüne: Odtü'lü Akademisyenden Sur'da direnen genç kadınlara, Cezaevindeki Gazeteci'den Mahkemede insanlık değerlerini savunan Avukatlara, Sanatçılara, Emekçilere, İşçilere, Öğrencilere.

Evet bugün kendisinden olmayan herkese, herşeye düşman, onları ablukaya almaya yeminli mücahitler, müteahhitler daha güçlü olabilirler. Devran, düzen onlardan yana, onlardan olabilir. Hepimizi cezaevine atabilirler, meslekten men edebilirler, öldürebilirler, katliamlarla bir halkı yok edebilirler. Bunların hepsini yapabilirler ve yapacaklar da. Ama kazanamayacaklar.

Çünkü onlar güzel olanın düşmanılar. Güzel denizleri, çocukları, şarkıları, ağaçları, ırmakları, insanları katlettiler.

Çünkü onlar bilime, sanata, edebiyata düşmanlar.

Çünkü onlar katletmek dışında bir şey düşünmezler.

Çünkü onlar düşünenlerden, üretenlerden, akıldan korkarlar.

Çünkü düşünceleri alt edemezler. Düşünceye, fikre, özgürlük türküsüne kurşun işlemez.

Yeter ki biz Sivas'ta yakılan aydınlar kadar dik duralım.

Yeter ki biz 'ser verip sır vermeyen' İbo'un anısına, Paramazın duruşuna, Arin'in cesaretine, direnen gençlerin inancına yakışır bir tutum alalım.

Yeter ki biz yan yana duralım ve sımsıkı kenetlenelim barışa.

Yeter ki biz pes etmeyelim.

İnadına direnelim.