Aziz Çelik / T24

 

DİSK, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) Ankara bürosunu işgal etti.  Occupy Wall Street eylemlerinden esinlenerek eyleme Occupy ILO adı kondu. Sendikal hareketin en ilginç eylemlerinden biri olan Occupy ILO neden yapıldı?

 

DİSK Genel Başkanı Erol Ekici, ILO Genel Müdürü Juan Somavia’ya yazdığı mektupta işgal eyleminin ILO’ya karşı olmadığını tersine ILO ilkelerini savunmak için yapıldığını belirtti.  DİSK Başkanı eylemi halen meclis gündeminde olan ve ILO sözleşmelerine aykırı düzenlemeler içeren Toplu İş İlişkileri Yasası tasarısına dikkat çekmek için yaptıklarını vurguladı.

 

ILO 1919’dan bu yana çalışma yaşamına ilişkin uluslararası sözleşmeler üreten üç taraflı (işçi-işveren-devlet) bir örgüt. Türkiye 1932’den bu yana ILO üyesi. ILO’nun sendika özgürlüğünü güvence altına alan 1948 tarihli ve 87 sayılı Sendika Özgürlüğü ve Örgütlenme Hakkının Korunmasına ilişkin sözleşmesi Türkiye tarafından  1993 yılında onaylandı.

 

Anayasanın 90. Maddesi gereğince onaylanmış uluslararası sözleşmeler kanun hükmündedir. Onaylanmış temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmeler ile kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi durumunda uluslararası sözleşme hükümleri uygulanır.

 

Ancak Türkiye onayladığı ILO sözleşmelerinin gereklerini yıllardır yerine getirmiyor. 12 Eylül döneminden kalma 2821 ve 2822 sayılı sendikal yasalarda yer alan ILO ilkelerine uyumsuz kurallar yıllardır değiştirilmedi. Sık sık ILO gündemine gelmesine karşın yıllardır ILO’yu oyalamayı becerdi. DİSK’İn eylemi işte bu gerçeğe gündeme taşımayı amaçlıyor. ILO normları uygulansın istiyorlar.

 

Eylem meclis gündeminde bulunan ve ILO sözleşmeleriyle uyumsuz kurallar içeren Toplu İş İlişkileri Kanunu tasarısına dikkat çekmeyi amaçlıyor.

 

Tasarı 12 Eylül ürünü olan 2821 ve 2822 sayılı yasalardaki çok sayıda anti-demokratik hükmü koruyor. Tasarı sendikalara toplu iş sözleşmesi yapabilmek için işletme ve işyeri düzeyinde sırasıyla yüzde 40 ve 50 oranında baraj getiriyor. İşkolu barajını yüzde 3 gibi oldukça yüksek bir düzeyde tutuyor.

 

Tasarı 12 Eylül’den kalma toplu iş sözleşmesi yetki sistemini aynen koruyor. Bu sistem sendikaların en çok yakındığı konudur. Mevcut yetki sistemine göre toplu sözleşme yetkisi bakanlık tarafından veriliyor. Bu yetkiye işverenler itiraz ettiğinde toplu sözleşme süreci duruyor ve sendikalar yıllarca yargılamanın sunucunu bekliyor. Bu süre içinde işveren işyerini sendikasızlaştırıyor. DİSK bu sistemin kaldırılarak ILO ilkeleri arasında yer alan referandum sisteminin getirilmesini istiyor.

 

Tasarının ILO normlarına aykırılığı bununla da bitmiyor. Geniş bir grev yasağı rejimi söz konusu. Örneğin demokratik ülkelerde örneğine rastlanmayan bankacılık sektöründe grev yasağı devam ediyor. Hava işkolu da grev yasağı kapsamına alınmak isteniyor.

Dahası tasarı Bakanların Kurulunun herhangi bir grevi milli güvenlik ve genel sağlık gerekçesiyle ertelemesine olanak tanıyor. Bu grev erteleme yetkisi özellikle AKP döneminde sistematik bir grev yasağı olarak uygulandı.

 

Listeyi uzatmak mümkün. Özetle Türkiye onayladığı sözleşmelerin gereğini yerine getirmiyor. Eylem bu aldatmacayı gözler önüne seriyor.