CHP 36. Olağan Kurultayı öncesinde CHP İzmir Milletvekili Selin Sayek Böke ve CHP İstanbul Milletvekili İlhan Cihaner yayımladıkları manifesto hakkında, "Yaptığımız çağrının, belki de en temel çıkış noktası tam da buydu. CHP üstünden Türkiye’nin dönüşüm ve değişim talebiyle yola çıktık" dedi.

İstanbul Milletvekili İlhan Cihaner, HDP'nin 6 milyon oyu temsil ettiğini belirterek, "HDP şu anda legal bir parti. Kürt hareketinin parlamentoda temsilinin olağanüstü avantajları var. 6 milyon civarında oy alan bir partiden söz ediyoruz. Bu milliyetçi cephe HDP’yi topyekûn kriminalleştirdi. Bakın, çözüm süreci yapaydı. Çözüm sürecinde samimi olan bir hükümet kalekol yapmaz, samimi bir çözüm süreci savunan Kürt hareketi de hendek kazmazdı. Sonuçta Türkiye’nin Kürt meselesinin çözümüne ilişkin birikimini de sıfırladılar" ifadelerini  kullandı. 

Cumhuriyet'ten Aydın Engin'in sorularını yanıtlayan Selin Sayek Böke ve İlhan Cihaner'in söyleşisinin bir bölümü şöyle: 

Beklenmedik bir çıkış yaptınız. Kurultay arifesinde CHP içinden, genel merkez politikalarını da eleştiren bir çıkış, bir manifesto beklenmiyordu. Şaşırtıcı oldu. O yüzden soracağım: İki kişi misiniz siz? Yani Selin Sayek Böke ve İlhan Cihaner.

İlhan Cihaner: Tabii iki kişi değiliz. Bir kere epeydir çok sayıda milletvekili arkadaşımızla bu eksende görüşmelerimiz, konuşmalarımız oluyordu. Dünyayı okuma, Türkiye’yi okuma, partiyi, CHP’yi okuma... Yani iki kişi değiliz.

Selin Sayek Böke: Bir nokta eklemek istiyorum. Bunu önemsiyorum çünkü. Bu çıkışımızdan şaşırılmış olmasına şaşırdığımı söylemek istiyorum.

Neden?

S.S.B: Çünkü bu çıkışımızı iki milletvekilinin imzası ile açıkladık ama aslında toplumda var olan bir beklentinin, bir umudun, bir ihtiyacın sesi olduk biz. Yani özlem ve umut bizim bilmediğimiz bir şey değil. “Hayır” iradesiyle gördüğümüz bir şey. Tüm baskıya rağmen toplumun iradesiyle yüzde 50’nin üstünde bir “hayır” oyu çıktı. Adalet Yürüyüşü keza. Gayrimeşru bir sonucun dayatılmasından doğan toplumsal rahatsızlığın yükseldiği bir süreçti. Bu açıdan bizim çıkışımız hiç de şaşırtıcı değil. Belki de bu çıkışı Gezi’den beri toplumda belirginleşen tepkinin, ihtiyacın parti içerisindeki sesi olarak kavramak gerek. O yüzden bizim için şaşırtıcı değil, ben başkalarının da şaşırmaması gerektiğini düşünüyorum.

Manifestonuzda dile getirdiğiniz “Kurultay genel başkan değişikliği, kişisel dayanışma, delege sayısı yarışına indirgenmemeli” uyarısı var.

İ.C: Hedeflerimizden biri de bu işte. Bu olmasın, böyle olmasın.

S.S.B: Şöyle söyleyelim: Yaptığımız çağrının, yazdığımız manifestonunun belki de en temel çıkış noktası tam da buydu. Biz bırakın CHP’yi; CHP üstünden Türkiye’nin dönüşüm ve değişim talebiyle yola çıktık. Siyasi tartışmaların şahıslar üzerinden yapılmasının sancılarını yaşıyor Türkiye. 2019’a en büyük itirazımız bu. Bu durum CHP’nin kendi iç seçimleri için de geçerli. Kurultaylar esasında siyasi meselelerin konuşulduğu, siyasi hatların tartışıldığı zeminler olmalı. Genel başkan adaylarının şahsi isimler üstünden tartışıldığı zeminler değil. Bu manifesto ile bu kurultayın da değiştiğini bizzat yaşıyoruz.

Bunu biraz açın. Ne demek bu?

S.S.B: Yani bu siyasi tartışma bu kurultayla birlikte açılmış oldu. Parti tartışıyor bunu ve bu bizim manifesto ile başladı.

İnşallah tartışır mı, yoksa tartışıyor mu?

S.S.B: Yo, yo tartışıyor. Biz bunu yaşıyoruz, içindeyiz...

İ.C: Bir nokta daha var. Eğer bu manifesto çok daha önce yayımlansaydı, genel merkez, Afrin bahanesiyle hükümet bu kadar yaygın gözaltılar yaparken, Afrin operasyonu bir iç politika argümanı olarak kullanılıyorken hemencecik “Hükümetin arkasındayız, operasyonu destekliyoruz” demezdi.

Manifestonuzda Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday belirlenmesi sürecine, savaş tezkerelerine destek veren tutuma, dokunulmazlıkların kaldırılması sürecindeki tavra, Yenikapı Mitingi’ndeki tutuma, 16 Nisan referandumu gecesinde gayri meşru sonuç karşısında tepkisiz kalınmasına dikkat çekiyorsunuz. Bunlar CHP genel merkezine yönelik eleştiriler...

İ.C: Evet. Genel merkez ve ayrıca o kararlarda etkisi olan başka her kim varsa onların da paylarına düşeni almaları lazım.

Kim bunlar?

İ.C: Danışmanlar olur, dışarıdan akıl verenler olur. Bu sorunları parti organlarında dile getirdik. Bizim bildiriyi zorlayan da bu oldu. Zaten işlerin yolunda gittiği bir örgütte böyle bir çıkışa ihtiyaç olmazdı ki...

Manifestonuzda “muhafazakâr hassasiyetler, güvenlik, millilik, konjonktür” gibi mazeretlerin ardına saklanılmaması gereğinin altını çiziyorsunuz. Sizin açınızdan partinin Afrin operasyonuna destek vermesi bunun bir örneği mi?

S.S.B: Yüzde yüz öyle. Bakın, bu bildirgede iki önemli nokta var. CHP yönetimi kendi özünün, kendi esasının dayandığı siyasi değerleri ve onun ortaya çıkardığı siyaseti savunmak yerine AKP’nin iktidarını devam ettirmek için ihtiyaç duyduğu ve toplumun tümünün iradesiymiş gibi dayattığı bir pencereden okuyor olup biteni. Biz bu bildirgede şunu söylüyoruz: Evrensel sol değerlerin ve Atatürk’ün Cumhuriyet değerlerinin üzerine inşa edilmiş bir gelecek.

Neler içeriyor bu gelecek öneriniz?

Bu kavramların içerisine, bu değerlerin içerisine barış giriyor, özgürlük giriyor, eşitlik giriyor, laiklik giriyor. Bu değerleri tavizsiz savunan bir parti, topluma bu anlamda öncü olma becerisi kazanır. Bugünkü CHP yönetiminin anlayışı bu değerleri tavizsiz savunan değil, olayları AKP’nin dayattığı pencereden okuyor, bu yönde bir pozisyon tanımlıyor. O zaman da gayri meşru olanı meşrulaştıran bir araca dönüşmüş oluyor.

-Gayrimeşru... Bu terimi kullanıyorsunuz.

S.S.B: Evet ve bunu sadece OHAL’le ilgili kullanmıyoruz. OHAL bir araç oluyor. Bize bir rejim dayatılıyor. Gayri meşru bir rejim... Maalesef Türkiye’de CHP’nin şu anki yönetim anlayışı olağanüstü koşullar yaşanıyor tespitiyle bir siyaset ortaya koymuyor. Her şey olağanmış gibi bir siyaset ortaya konduğu için de meşrulaştırıcı bir araç haline dönüşüyor. Hem olağanüstü bir durum tespiti yapıp buna uygun bir yol haritası çizmemek önemli bir eksik.

İ.C: Siz asıl Afrin üstünden sormuştunuz. Bu iktidar Afrin operasyonu için Amerika’dan izin alıyor, Rusya’dan izin alıyor, İran’la görüşüyor, el altından Suriye rejimi ile de görüşüyorlar. Bir tek görüşmedikleri Türkiye. Yani çocuklarını ölüme yolladığınız insanlarla görüşmüyorsunuz, ötekilerden izin alıyorsunuz. Karşımızda bir milliyetçi cephe var. Bu yaygaraya, bu şirretliğe teslim olmamamız lazım. Oysa...

Anlıyorum. Peki. siz bildirgenizde asgari bir demokratik ortama geçilene, OHAL rejimi sona erene, adil ve güvenli bir seçim ortamı sağlanana kadar Meclis’te aktif boykot, Meclis çalışmalarından çekilme gibi caydırıcı bir muhalefet yöntemleri öneriyorsunuz.

S.S.B: Doğru algılıyorsunuz. Herşeyden önce bunun tartışılabilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Şu anda parti kurullarında bunun tartışılmıyor olması kendi başına bir sorun zaten. Bugün Türkiye’nin içinden geçtiği koşulların olağanüstülüğünü kabul ederek olağanüstü bir muhalefet örgütlemenin yükümlülüğü CHP’nin omuzlarında duruyor. Olağanüstü muhalefetin tanımının da Meclis içinde sanki her şey normalmiş gibi yasama faaliyeti sürdürmek olmadığı gerçeğini tespit ederek başlamamız gerekiyor. Yeter ki demokratik, meşru araçların hepsini, ama hepsini kullanabilecek cesareti ve özgüveni ortaya koyalım. Bunun başlayacağı yer de önce parti kurullarında bunun tartışılmasının önünün açılmasıdır.

Kürt meselesini bir tabu olarak algılamış bir CHP’ye alışkınız biz gazeteciler. Siz manifestonuzda adını koymuşsunuz. O yüzden soruyorum. HDP üstüne ne düşünüyorsunuz?

İ.C: HDP şu anda legal bir parti. Kürt hareketinin parlamentoda temsilinin olağanüstü avantajları var. 6 milyon civarında oy alan bir partiden söz ediyoruz. Bu milliyetçi cephe HDP’yi topyekûn kriminalleştirdi. Bakın, çözüm süreci yapaydı. Çözüm sürecinde samimi olan bir hükümet kalekol yapmaz, samimi bir çözüm süreci savunan Kürt hareketi de hendek kazmazdı. Sonuçta Türkiye’nin Kürt meselesinin çözümüne ilişkin birikimini de sıfırladılar.