“Bana yaptıklarından dolayı bana tahammülleri yoktu.”
Marina Abramovic

“Olur mu, diye ağladım. Evet, dedi, bir sürü insan böyle yapıyor. Onları bir daha görmeme fikri acımı anında dindirdi. İlişkiden kurtulmak, ağlayıp sızlanmalardan, suçlamalardan, tehditlerden kurtulmak, özürler bulmaktan, durmaksızın kendini savunmaktan ve dinlenmediğin halde kendini anlatmaktan kurtulmak, kopmak mümkündü. Evet, dedi. Bir şey söylemem, bir şey yazmam gerekmiyordu, sadece karar vermem lazımdı, zaten karar verilmişti, aileden kopuyordum, Bogstadvein’deki Narvesen büfede karar verdim ve oldu bitti.”

Yukarıdaki alıntıdan da çıkarabileceğimiz gibi başkarakterimiz ve aynı zamanda her şeyi onun ağzından öğrendiğimiz ailenin büyük kızı olan Bergljot evi terk eder.       

Vigdis Hjorth’un Miras adlı bu yapıtı konusu itibariyle ilk başlarda babadan çocuklara bırakılan mirasla (kulübe) ilgili gibi görünse de arka planda anlatılanlar fazlasıyla iç acıtıcı; taciz, hem de aile içinde, çocuk, vs. Daha ilk sayfalarda bile işin içinde bir tuhaflık olduğu sezilir ve sonunun nereye varacağı tahmin edilir. Muhtemelen birçok okurda olduğu gibi yapıt boyunca okumaya devam etmek ile etmemek arasında bende de bir tür kararsızlık hissi oluştu. Böylesine yaralayıcı bir travmanın salt okur olarak bile tanığı olmak son derece rahatsız edici.

 “Her şey bağlantılıdır. Anlamak üzere kulak kesilmiş biri için hiçbir sözcük tamamen masum değildir.”

Bergljot’un henüz beş yaşındayken babasıyla yaşadıkları üstü örtülü gibi görünse de örtünün altındakiler bir gün gelir ki arada yüzünü ya da gölgesini gösterip artık çocuk olmayan Bergljot’u rahatsız etmeye başlar. Tabii bu arada, ki muhtemelen bir hata yaptığını düşünen baba bir gün örtünün tamamen kalkacağı korkusunu hep yaşar ve çocuklarıyla olan mesafesini ve sevgi paylaşımını da bu denge üzerinde kurmaya başlar. Birbirleriyle (baba-kız) hiçbir zaman yüzleşemeyen/hesaplaşamayan Bergljot’un tahmini en azından bu yönde. Baba bu korkunun etkisiyle olacak ki aile içindeki iktidarı ya da gücü daima elinde bulundurmaya çalışarak bir nevi aile içindeki diktatörü oynar ya da kendisi zaten diktatörün ta kendisidir: Eve ekmek getiren kişi. Ev hanımı anne (anne de en az baba kadar suçludur, muhtemelen sahip oldukları şeyleri kaybetmemek için hep kocadan yana olmuştur), barınmaya, ekmeğe ve sevgiye ihtiyaç duyan çocuklar. (Aslında ev varlıklıdır, ancak bahsi geçen korkular bilinçaltında daima yaşar.)   

“Onun annem ve babamla hep benimkinden farklı bir ilişkisi, benimkinden farklı bir çocukluğu olmuştu. Ancak anlattıklarım yokmuş gibi davranamazdı, bu konuda bir tavır almanın tatsız, imkânsız olduğunu düşünse bile.”

Yazar dengeyi öyle bir sınırda tutuyor ki okur olarak bile elimiz kolumuz bağlı bir şekilde kimin tarafında kalacağımızı çoğu zaman kestiremiyoruz. Bergljot’la aynı ya da benzer bir çocukluğu veya travmayı geçirmemiş kardeşini/kardeşlerini ebeveynlerine karşı olan bağlılıklarında veya sevgilerinde bir farklılık hatta daha çok bir azalma olmasını/göstermelerini talep edebilir miyiz?

Fakat benim sormak istediğim bu değil.

“Herkesin hata yapabileceğini yazmışsın, senin de hata yaptığını, herkesin hata yaptığını varsaydığını yazmışsın, sonra da belli belirsiz bir politik doğruculuğa sığınmışsın, başıma gelenleri hafife almışsın. Bunca yıldır hiçbir şeyi anlamadın mı acaba? Besbelli ki anlamamışsın. Bu bile taciz sayılır. İnsan hakları ihlallerine uğramış mağdurlarla böyle mi yüzleşiyorsun sen? Herkes hata yapabilir öyle mi?”

Bergljot elli yaşında, çok çocuklu ve torun sahibi olduktan sonra yaşadıklarıyla ancak yüzleşmeye başlayabiliyor, ama bu yeterli olmayacak.

İşin aslı kardeşine “Bunca yıldır hiçbir şeyi anlamadın mı acaba?” sorusunu sorarken, herkesin birçok şeyi anladığını biliyor. Ama herkes güçlüden, iktidardan yana taraf oluyor, işte Bergljot’a olduğu gibi okuru da en fazla rahatsız eden şey bu: İnsanların bazen susarak bazen de sahip oldukları ellerinden alınmasın ve var olan düzenleri bozulmasın ya da daha da kötüye gitmesin diye güçlüden/zorbadan yana tavır almaları. Bu da oluyor ki Vigdis Hjorth’un Miras yapıtı sadece aile içi sorunları anlatmakla kalmıyor, gücü elinde bulunduran iktidar dediğimiz çürümeyle de ilişkilidir.       

Vigdis Hjorth, Miras, Çev: Dilek Başak, Siren yayınları