16 Nisan 2017 Referandumundan 31 Mart 2019 (özellikle 23 Haziran İstanbul seçimleri) yerel seçimlerine kadar son iki yılı aşkın süredir muhalefetin AKP-MHP bloğuna karşı birikmiş tepkisi toplumda yeni bir umut oldu. Öyle ya, her türlü saldırı, tutuklamalar, yok saymalar, haksızlıklar ve hukukun hiçe sayılması, ötekileştirmeler... kısacası iktidarın son yıllardaki olağanüstü kibirliliği hemen hemen toplumun tümünde sessiz ve derinden diyebileceğimiz bir öfke dalgası yarattı. Bu gelişmede (özellikle) Kanal İstanbul konusunda İmamoğlu'nun akıl ve bilime dayalı kararlı duruşunun çok büyük öneminin olduğu inkar edilemez bir hakikat. Sadece Kanal İstanbul konusunda bile iktidarın ''dediğim dedik, çaldığım düdük, ben ne diyorsam doğru odur'' şeklindeki benmerkezci, akıl ve bilim dışı tavrı AKP ve MHP'li yurttaşlarda bile tepki yaratmış vaziyette. Ekonomik hayatın çekilemez oluşu, işsizlik, gelecek endişesi ve burada sayamayacağımız daha bir dizi olumsuzlukların insanları hayatından bezdirmiş olması bu koşulların daha uzun süre bu şekilde devam etmeyeceğinin en açık ifadesidir.

Selahattin Demirtaş'ın Devran adlı kitabından uyarlanan bir tiyatro oyununun bile iktidar cephesinde yarattığı moral bozukluğu, farklı siyasi görüş, kimlik, cins ve aidiyetlerden insanların bir arada oluşu, barışın savunulması, egemenlerin kimyasını bozdu. Özetle gündelik yaşamda kurulan gerçek yaşama dönük somut ilişkiler, siyasetin tepesinde inşa edilenlerden çok daha kıymetli olduğunu ve kitlelerde yankı bulduğunu kanıtlamıştır.

Selahattin Demirtaş aylardır söylüyor: ''AKP bitti artık. Şimdi herkes AKP sonrasını düşünmeli. Siyasi analizlerimizi buna göre yapmalıyız. Bütün muhalefetin asıl problemi bu olmalıdır.. '' Bu tespitin doğru olduğunu, AKP'in eninde sonunda tökezleyeceğini düşünen kimi AKP'lilerin Erdoğan sonrası döneme dair hazırlıklarının olduğunu gazetelerden okuyoruz. Örneğin İçişleri Bakanı, damat bakan ve Binali Yıldırım arasındaki kavganın artık gizlenemez olduğu ve Binali Yıldırım'ın ekibinin yavaş yavaş tasfiye sürecine girdiği bu gelişmenin en somut sonucu olduğu gelen haberler arasında.

Dün Suriye krizi, bugün Libya meselesi ve Kanal İstanbul gibi suni gündemlerle toplumu oyalamaya çalışan iktidarın siyasi ömrünün çok uzun olmadığı ortada. Yani artık iktidarın oyun kuruculuğu, siyasi manada gündem belirleyiciliği çökmüş durumdadır. İnsanların iş, aş, hak, hukuk, barış, adalet gibi en temel özlemlerine iktidarın cevabı, doğal gazdan elektriğe, akaryakıttan, en temel ihtiyaç malzemelerine zam, başta asgari ücretli ve emekliler olmak üzere tüm çalışanlara sefalet ücreti, gözaltılar ve tutuklamalar olmuştur. Uzun sözün kısası iktidarın ''çılgın projeler'' gibi süslü söylemlerle kitleleri kandırma ve göz boyama devri bitmiştir.

İktidarın son yıllarda daha çok camii ve daha çok imam hatip okullarının yapılmasını teşvik etmesi, eğitim ve öğretimde dini argümanlara daha çok yer vermeye çalışması, devletin en yetkililerinin tarikat kapılarında gezinip şeyhlerle fotoğraf karelerinde görünmesi... kısacası dine sarılması boşuna değil. Çünkü din, insanın aklı dahil bütün vasıflarını basitleştirir. Din bir insan için bir şeyi anlama ve bilgi edinmenin ötesinde bir şeydir. Bir şeyi anlamak değil, onu bilgisizce ve anlamaksızın kabullenmedir. Zira din bilmeyi değil, imanı, adanmayı ve tapınmayı vurgular. Din, insanın içinde yaşadığı koşulları sorgulamaksızın kendisini yöneten egemenlerine kölece boyun eğmeyi, söylenenlere eksiksiz uyulmasını sağlar. Bu anlamda dinin amacı, insanın anlamakta güçlük çektiği, özellikle manevi konular ve yaratıcı hakkında inanca dayalı bilgi ve insanın bu bilgiler doğrultusunda yaşamını sürdürmesini sağlamaktır.

İktidar dinin bu özelliklerini iyi bildiği için yönetememe krizini insanların karşı çıkmasının en zor olduğu, kutsallarını gündemde tutarak aşmaya çalışıyor. Çünkü iktidar için çılgın projeler, iç ve dış düşmanlar, askeri vesayetçilik gibi argümanlar bitti. Aklı başında kimse boş laflara inanmıyor artık. İktidarın havanda su dövme devri bitmiştir.

Sonuçta muhalefetin kitlelere umut olacak, demokrasi ve özgürlüğü en temel değer olarak kabullenip, eşit yurttaş, çok kimlikli, farklılıkları zenginlik olarak içselleştiren siyasi anlayışla insanlara umut olabilmesinin zemininin her zamankinden daha fazla olduğu ortadadır. Önemli olan bu düzenden mağdur olan herkesin vicdanı olacak, onların umudunu her zaman canlı tutacak, enerjilerini ve efsanevi güçlerini harekete geçirecek siyasi öznenin yaratılmasıdır.