Memlekette karşıtlaştığını ihanetle suçlama modası tam gaz yürüyor. Öyle ki; bu moda Anadolu’nun bereketli topraklarında tozu dumana katmış vaziyette. Ancak o toz en çok da çıkaranını zehirliyor ve onun ciğerlerine adeta irin gibi yapışıyor. Bir zamanların eski dostları, şimdilerde sahneden; "Dönülmez akşamın ufkundayız" seslendirmesinde. İhanetin sosyeteden, siyasete sirayeti çok zorlu bir sürece denk gelmedi. Bu durum şu tespiti güçlendiriyor: Demek ki ihanet fıtratlarında daha doğrusu mayalarında varmış... Belki de o nedenle aynaya bakma gereği dahi duymadan, en ufak bir biçimde yadırgamadan huşu içerisinde evrildiler sadakatsizliğe... İhanet bazen de görünmez olur, saklar kendisini.

İHANETE UĞRAYIŞ; ÇOCUKTAN DA ÖĞRENİLEBİLİR

Şu anda anımsamıyorum çifti ama tele-gazetelerin manşetine düşen haber dün gibi hatırımda. Çiftlerden erkek olanı, karısının sadakat yoksunluğunu zenci çocuk doğurması üzerine anlıyor ve tescilletiyor. Kadın ise: "Benim talihsizliğim. Çocuk beyaz doğsaydı, evliliğim yıkılmayacaktı" incisini döktürüyor ilk etapta. Uluslararası ölçekte bir kadın araştırması yapan sosyolog, dünyanın çeşitli ülkelerinde kadınlara bir soru sormuş. Kocanızı başka bir kadınla yakalarsanız ne yaparsınız? Soruya ülkelere göre verilen yanıtlar ise söyle olmuş: İsveçli: Neyimi beğenmediğini sorarım. Rus: Evi terk ederim. Fransız: Sesimi çıkarmam, sevgilime gider beni teselli etmesini isterim. İtalyan: Kadını vururum. İspanyol: Kocamı vururum. Yunanlı: Her ikisini de vururum. Türk: Benim kocam yapmaz! Tabi bu arada siyasetteki ihanet trendinden ne renk çocuk meyveleneceği de; ayrı bir polemiğin konusu olabilir.

ONLARDAKİ İHANETİN TEDAVİSİ YOK

Ülke siyasetinin bir süre daha mühim gündemini işgal edeceği kesinlik kazanan Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan oluşumları ihanet tartışmasını fena halde alevlendirdi. Bu arada Abdullah Gül'ün; Babacan ve Davutoğlu ile Kurban Bayramı arifesinde ortak danaya girdiği rivayet olunurken, diğer beş ortağın kimler olduğu kulislerde yoğun tartışma ve merak sebebi oldu. Bunun yanıtı belki de söz konusu danadadır. Ama dananın bıçak korkusundan gerçeği söylememe olasılığı daha güçlü ve akılcı seçenek gibi görünüyor. Siyasetin ilahlarının ve tiranlarının kurban isteme hırsından ve arzusundan asla taviz vermeyecekleri gün gibi aşikar. Ülke siyasetinin önemli kilometre taşlarından Necmettin Erbakan'ın ihanete uğradığı, sırtından hançerlendiği ciddi bir iddia olarak tekrar gündeme geldi. Bunda elbette Ali Babacan'a ve Ahmet Davutoğlu'na yönelik ihanet suçlamaları temel etmen. Ha keza her istediği itina ile yerine getirilen, huzurunda salya-sümük ağlanan, olimpiyatlar düzenletilen Fethullah Gülen'in hain olarak nitelenmesi de siyasetin ince bir cilvesi gibi duruyor. O zaman; şeytan akla: "Acaba ihanet bunların fıtratında mı var" ya da "İhanet genetik bir vaka mıdır" sorusunu getirmiyor değil... AKP ve Erdoğan'a ulvi desteği tartışılmaz olan Cengiz Çandar da ihanet trafiğinde kazaya uğrayanlardan. Son röportajında: "Büyük bir yanılgıya kapılmış olduğumu görüyorum. Zalim olma kapasitelerini fark etmedim" diyor. Yani o da aldatılmış, kandırılmış, ihanete uğramış... Ama henüz bilim: Aldatılma-Kandırılma-İhanet ölçer bir cihazı icat etmedi. Olay yürek, akıl, vicdan arasında cereyan ediyor görünüyor. Herkesin herkesi aldattığı, herkesin birbirine ihanet ettiği o kulvarda oğulların, sağ siyasetin liderlerinden olan ve ölen babalarına (Kemikler sızlatan) ihaneti gibi bir boyut da var. Turgenyev, bunlara tanıklık etseydi belki de; "Babalar Ve Oğullar" romanını farklı yazardı. Çalkantılı bir dönemini yaşayan Rusya'da kuşak çatışması ekseninde ihanet oya gibi işlenmiş kitapta. Turgenyev o romanı ile ilgili: "Ya susacak ya da ne biliyorsam yazacaktım. İkincisini seçtim” derken; bir anlamda tarihsel tanıklığına ve kendisine ihanet etmediğini de dillendirmiş oluyordu. AKP eski Bursa milletvekili Mehmet Ocaktan'ın; "Korkarım ki; rengini, düşüncesini beğenmediğimiz herkesi hain ilan edeceğiz" endişeli yaklaşımı da hayatın gerçekleri ile örtüşüyora benziyor. "Tarih tekerrürden ibaretçilerin" ellerinin bu süreçte daha da güç kazandığı, kazanacağı kesin gibi. İhanet malum siyasi kulvarda kronikleşmiştir ve tedavisi olası değil gibi...

İHANET, EN BÜYÜK AFETTİR

Bir de ihanet mevzusuna şu açıdan bakılabilir mi? Tüyü bitmemiş yetimin hakkını; belediyelerde, ihalelerde, usulsüzlüklerde talan edenler neye ihanet etmiş olabilirler. Peki ya ormanları, hazine arazilerini, denizleri, dağı-taşı talan edenler? Kumpas davalarla memleketin en onurlu insanlarının intiharına, dertten hastalanıp kanserden ölümlerine sebebiyet verenler hangi ihanet çemberinden geçtiler acaba? Ülkesinin bayrağıyla resim çektiren turistleri linç etmeye kalkışan kafa hangi hain ellerde pişirildi. Doğayı, ağacı, kurdu, kuşu, kaplumbağayı, meli kekliği katledenler ya! Taşeron sistemi karanlığında emekçileri ekmeksiz bırakanlar. Trans kadın Hande Kader'i yakan, arkadaşı Didem Akay'ı intihara sürükleyen cinayet ruhunu ihanetin neresine oturtmak gerek? Çocuk gelin diye bir kavramı insanlığın karanlık alfabesiyle yazan, gazete 3. sayfalarında çocuk ve kadın cinsel istismar haberlerinin yapışmasına yol açan sistemin sahipleri hangi, hangi??? Tarım arazilerini zeytinin yakarışına kulak tıkayarak yağmalayan vicdansızlığa ne demeli? Alkole getirdiği yüksek ve doyumsuz vergiler yüzünden insanları sahte içkiye yöneltenlerin, sayısız ölüme sebebiyet verenlerin günahını hangi haneye yazmak gerek? Memleketi afet merkezine dönüştüren, imar rantı yüzünden beton cehennemine çeviren; ülke insanını sular, beton enkazlar ve toprak altında yaşamla vedalaştıran kahrolası hırsın vebali hangi vicdana sığar? Neresinden tutsan; "Hayata ihanet" çıkıyor. Sonuç: Acı, feryat, ağıt, ölüm, kan, nefret...

SUSAN İHANETİN ORTAĞIDIR

Meselenin bir başka tarafı: "Sessiz kalmak en büyük ihanettir." Sessiz kalanlar olmasa hayat bunca ölümcül ve mutsuzluk yüklü olamazdı. Hele çocuklar yani yüreğimizin ince sızıları, hiç durmaksızın kanayan yaralarımız... Ve susmak gerekirse, sadece çocuklar uyurken susulur. Öldürülürken, cinsel istismara uğrarken, şiddete uğrarken değil. Susan en iyimser deyimle; "İhanetin ortağıdır." Unutulmasın ki; "Şeyh uçmaz, müritleri uçurur." Müritsen zaten susmak zorundasın. Susmamak için, ihanetten çıkış için mürit olmayı reddetmek kesin gerekliliktir. Aşılamayan ihanet çemberi susana sonsuz mapushanedir. Ve orada mürit her güne: "Bugün günlerden ihanet" duasıyla başlar ruhu çürür iken... Şeyh uçtuğu sürece ihanet tepemizden asla eksik olmayacaktır. Şeyhi uçurmamak, hayata yönelik en asil, en onurlu ve insana en yakışan sorumluluktur aynı zamanda...