Geçtiğimiz günlerde bu köşeden bir konuyu gündeme getirmiştim.

Ankara Kurtuluş Kilisesi’nin ibadethane sorununa çözüm olması açısından 2006’dan itibaren ne gibi girişimlerde bulunduğunu aradan geçen 6-7 yılda neyi denediyse sonuç alamadığını ifade etmiştim.

En son olarak yine yeniden Valilik’e bir dilekçe ile başvurduğunu, ama başvurulan yerin hızla Diyanet’in inisiyatifine geçtiğini, bunun da Hıristiyanları üzdüğünü söylemiştim.

Oysa bu olaydan Diyanet’in suçlanması doğru değilmiş, çünkü haberi bile yokmuş. Olay bir yanlış anlamadan kaynaklanmış.

Ankara Kurtuluş Kilisesi, ibadethane yeri için 28 Şubat’ta başvuruda bulunmuş. Çankaya İmar Müdürü, ‘uygun arazileri belirleyelim, onların üzerinden gidin’ demiş.

Bunun üzerine Ankara Kurtuluş Kilisesi’ndekiler bir hata yapmışlar. İmar kağıtlarında gördükleri arazi ada parsel numarası ile araziyi karıştırmışlar. Yanlış ada-parsel numarasıyla başvuruda bulunmuşlar.

Daha sonra bu ada parsel numarasındaki arsaya bakmaya gidince harfiyat çalışmalarını görünce, ‘bizim başvurduğumuz araziyi diyanet kendi inisiyatifine almış’ diyerek çok üzülmüşler.

Geçtiğimiz Cuma günü konu hakkında bir gazeteci arayınca yapılan araştırmada Ankara Kurtuluş Kilisesi’nin başvurusundan 3 hafta önce Diyanet’in ilgili yeri aldığı ortaya çıktı.

Araştırınca yanlış ada - parsel numarasıyla başvuru yapıldığı anlaşıldı. Diyanet o yere daha önce başvurmuş ve ruhsat almış.

Ankara Kurtuluş Kilisesi yetkilileri, “Devletten hiç doğru düzgün bir yaklaşım görmediğimiz için bunun arkasında bir şey aradık, üzüldük. Bize zamanında cevap gelmediği için ömür boyu Valiliğe, Diyanete kızacaktık” diyor.

Ancak her şey bir yana, 28 Şubat 2013 tarihinde verilen bir dilekçeye Ankara Valiliği aradan geçen 10 haftaya karşın neden yanıt vermez. Neden bize doğrudan uygun olabilecek yerleri belirtip başvurumuzu değerlendirip sorunumuzu çözmez?

Neden biz kendimiz bir avuç Hıristiyan ibadet edecek bir yer bulamıyoruz? Neden adasını, parselini biz bulmak ve yazmak, aramak ve araştırmak zorundayız ki? Neden bu karışıklığı çözmek için bizden başkaları bir çaba harcamaz?

Neden biz Diyanet ile görüşmek istediğimizde aradan geçen o kadar uzun süreden sonra bir ses çıkmaz? Neden meseleyi çözmek için görüşme talebinde bulunduğumuz bakanlar kapı duvar olur?

Ama her şey bir yana yine de ön ayak olduğumuz bu yanlış anlaşılmadan ve sonuçlarından dolayı ilgili olan herkesten özür dileriz.