Ben bir bağımlıyım.

İnsanlara bağımlıyım. Her konuştuğumda, lan bir daha bununla konuşursam beni öpsünler dediğim bir sürü insanla tekrar tekrar görüşüyorum. Üstelik onunla olduğum an çok keyifli de oluyorum. Kendi başıma kaldığımda hay bin kunduz diyorum, ne gıcık biri lan. Yine ayarlarımı bozdu.

Uyuşturucu bağımlısıyım. Sigaraya geç başladım. Ama iki paket içiyorum. Bıraktığım zamanlarda nargile, puro derken yeniden sigaraya dönüyorum. Bunların hepsi anal hazla ilgiliymiş. İki yaşına kadar annem beni emzirseymiş mi acaba? Yoksa tam tersi mi? Bilmiyorum.

Likit bağımlısıyım. Önüme koyduğunuz içeceğin dibini bulmadan bırakmam. Nefes almadan içerim her birini.

Bunların hepsi yoksunluktan ileri geliyormuş.

Bir kere içinde bulunduğun huzurlu ana karnından çıkmak zorunda kalıyorsun. Bu insanın ilk ölümüymüş. Göbek bağını kesiyorlar. Seni koparıyorlar huzurlu ortamından. Kaç dakikada ağladığın önemli bu günkü yaşamın için.

Annenizin karnı başka bir dünya ve siz dışarıdaki dünyaya ölerek çıkıyorsunuz. Nefes alıyorsunuz.

Anneler göbek bağını önemser. Kurumuş bağı okyanusa atmak ister. Ya da ben öyle istemiştim. Galiba denize atabildim. Hatırlamıyorum. Çocuğunuzun geleceğinde anlam yüklenir bu işleme.

Bağımlılığı göbek bağına ben bağladım bu sabah balkonda kahvemi içerken.

Tutkularımız da bağımlılıktır.

Önce dövüşüp yatakta kanlarını yalayarak sevişen çiftler var. Üstelik bunu yaparken ağlarlar bile.

21. yüzyıl bağımlılarının mutlaka seyretmesi gereken bir dizi çekildi.

I May Destroy You.

Genç kafaların çok ilgisini çekti bu dizi. Çünkü onları yaşadığı hızlı dünyayı anlatıyor. İçinde ırkçılık, feminizm, insan hakkı ihlali gibi dünyanın her köşesinde sorun olan insan halleri işlenmiş.

İnsan hakkının ihlal edilmesinin türlü hallerine örnek gösteriyor.

Her bir bölümde ayrı bir ihlal işlenmiş.

Arkadaşlık mesela.

Güven.

Gece bir bara gidiyorsun dostlarınla. Kafan taşak gibi olmuş. En güvendiğin arkadaşın seni o halde bırakıp evine dönüyor. Yatıp mışıl mışıl uyuyor. Sabah uyanıp soruyorsun yahu ne oldu diye kaçak cevaplar veriyor.

Arabella ve arkadaşları uyuşturucunun her türlüsü ile algılarını bozmayı seviyorlar.

Ben böyle insanlara dünyayı katlanır hale getirmek isteyen, gerçeğini dönüştürmenin yolunu, dış etkenlerde arayan insanlar, diyorum.

Hepsi festival gibi ışıklı, nur bahçeli dünya yaratamıyor kendine elbet. O yüzden belki dozu gittikçe arttırıyorlar.

Diziyi seyrederseniz etkilerini ve yan etkilerini bol bol görürsünüz aslında.

Bella kitap yazıyor. İkinci kitabı olduğu için heyecanlı. Birincisi pdf olarak yayınlanmış ve para kazanmış. Bu kafalar da güzel elbet.

Neyse işte bara samimi, sevdiği, tanıdığını zannettiği insanlarla gidiyor. Ama sabah uyandığında dudağında bir yarık, alnının köşesinde bir morluk görüyor.

Tecavüze uğrayanlar, bazen anlık sahneler halinde parçalar hatırlarmış zaman içinde.

O da hatırlıyor. Biriyle tuvalette. Kafası durmadan sifonun köşesine çarpıyor.

Ama neden? Ne oluyor anlamıyor.

En sonunda tecavüze uğradığını kabul edip bir merkeze gidiyor.

Orada tecavüze uğramanın bin yüz hali olduğunu öğreniyor.

Ağızdan da mı tecavüze uğranırmış, diyor. Amacı dalga geçmek. Onlara bilgi veren kadınlarla dalga geçmek istiyor.

Uyuşturucu bağımlısı olan insanlar da kendilerini hep diğer insanlardan bi tık yukarıda hissederler. Onlar farklıdır çünkü.

Bella da canı istediğinde, kafası güzel olduğunda istediği kişiyle sevişmekte sorun görmüyor. O yüzden dalga geçiyor ofisteki kadınlarla.

Ama sorun olan şey kafası güzelken ya da rıza ile birlikte olduğunu düşündüğü adamın bir müddet sonra rıza sınırlarını aşması.

Birinin nokta diğerinin dünya kadar özgürlük alanın olması hali.

Üstelik herkesin kendi özgürlük alanını dünya kadar sanması durumu.

Bilincini kaybettikten sonra onunla kimlerin birlikte olduğunu hatırlamıyor üzerinde bulunan spermler onun başka gerçeğe düşmesine neden oluyor.

Ay siz popo avcı mısınız? diyorlar.

Bu da bir realite hafifletme hali.

Gaylerin durumu daha garip.

Kendi isteği ile birlikte olduğu adamın ona nasıl tecavüz ettiğini bir türlü anlatamıyor karşı tarafa Bella’nın en samimi arkadaşı.

O da arkadaşına destek için gittiği tecavüz merkezinde, Bella bilgi alırken kendisinin de rızasız birliktelik yaşadığını fark etti.

Bella’nın diğer kız arkadaşı üçlü yapmakla gurur duyuyor.

Hayatındaki en uç noktaya gitme sınırı o.

Oysa böyle insanlar var. Ava çıkan. İki arkadaş hiç tanımıyormuş gibi bir bara gidip yazdıkları senaryo ile kızı ikna eden tipler.

Yani ava çıktığını sanırken av olabiliyor insan.

Bir sürü ihlal var işte.

Bu arkadaşlık olayına taktım ben.

Ona güveniyorsun. Akıl danışıyorsun. O hep kendi planlarına göre kendi durduğu yerden sana akıl veriyor. Senin yerine hiç geçmiyor. Senle empati kurup hiç öneride bulunmuyor.

Bella’nın kız arkadaşı öyle biri. Kötü bir şey olduğunda öyle durup ne yapacaksın şimdi, diyor. Başına gelen bazı kötülüklerde de onun bencil olmasının payı var aslında.

Bella onun böyle gerzek biri olduğunu çocukluğundan beri deneyimlemiş ama hala arkadaşlar.

Gay olan çocuk diyor ki bana iyi davranan biri, ben huzursuz oluyorum bundan çünkü ben iyi biri değilim.

Siz iyi olan biri ile karşılaştığınızda buna hazır olmadığınızı hiç hissettiniz mi? Böyle bir şey başınıza geldi mi?

Bella’nın kız arkadaşı, biz iyi insanlarız, sıkıldım ben bu konudan diyor ve sohbetten ayrılıyor.

Aslında sadece birbirlerine iyi olduklarının farkındalar o da kendi çaplarınca.

Hızlı yaşanan 21. yüzyılda insanın hastalığı bu. Hiç düşünmeden hatta kafaları uyuşturarak yaşamak.

Yemek, içmek, eğlenmek, tabi bir de çalışıp para kazanmak.

Önüne konan kalıpların içine jöle gibi bıngıl bıngıl sığışmak.

I May Destroy You dizisini mutlaka seyredin.

Sizden mutlaka bir şey bulacaksınız içinde.

Ya hiç bilmediğiniz bir şekilde tecavüze uğradığınızı fark edeceksiniz.

Ya sinsi bir arkadaşınız gözünüze batacak.

Ya da her gün ayaklarınızın sizi götürdüğü mekanı sorgulayacaksınız.

Ben buradan dizinin senarist, program yapımcısı, yönetmen ve başrol oyuncusu olan Michaela Coel’e saygılarımı iletiyorum.

Ben de ondan olmak istiyorum. Artık bir daha dünyaya geldiğim zaman inşallah, diyorum.

Bu arada bunları yazarken dizinin müziklerini dinliyorum. Onlar da güzeller, listeme ekledim. Kendimi başka dünyalara akıtıyorum, oturduğum yerden güvenle, sadece sigara ve kahve eşliğinde.

Bu arada görselliğini de çok beğeneceksiniz.

Festival gibi sahneler var.

Cadılar bayramında Bella ve arkadaşı melek ve şeytan oluyorlar. Şahane kostümleri, sahnelerle acayip uyumlu. Üstelik kimin şeytan kimin melek olduğu da hiç üstündekilerle ilintili değil.

Hani bir masal vardır. Halil Cibran masallarla ilgili kitabında bahseder.

Güzellik ve çirkinlik denize girmişler. Çirkinlik erkenden sudan çıkmış güzelliğin giysilerini çalmış gitmiş. Güzellik sudan çıkınca mecburen çirkinin giysilerini giymiş.

O günden beri derler ki kimin güzel kimin çirkin olduğu bilinmez.

Güzel günlerde görüşelim ve görüşmelerimiz iyiliklere vesile olsun.