Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Kamuran Yüksek, DBP belediyelerine kayyım atanması, partisi üzerindeki baskı ve Kürt sorununun çözümü üzerine değerlendirmelerde bulundu.

Türkiye’de yaşanan savaş ortamının sebebinin Kürt sorunu olduğunu savunan Yüksek, Müzakerelerin tekrar başlamasından yana olduklarını ifade etti.

Yüksek, “Hükümet bizlerin dışında kendine bir de muhatap da yaratmaya çalışıyor. ‘Ben artık bundan sonra bunlarla konuşacağım’ diyor. Açık ve samimi olarak belirtiyoruz; hükümetin niyeti eğer gerçekten bizi muhatap almadan Kürt sorununu çözmek ise Kürt halkının talepleri bellidir. Ortak talepleri bellidir. Bu talepleri yerine getirsin, bizi hiç muhatap almasın” dedi.

Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Kamuran Yüksek, kayyım atanarak görevden alınan belediye eş başkanları ile Diyarbakır İl Örgütü’nde bir araya geldi.

Merkez Yürütme Kurulu üyelerinin de katıldığı toplantıda durum değerlendirmesi yapıldı.

Partilerine yönelik baskıları değerlendiren Yüksek, “Bu ağır süreçte en çok hedef haline getirilen siyasi oluşumlarından bir tanesi de DBP oldu. 54 belediyemize el konuldu, 76 belediye eş başkanımız tutuklandı. Kayyım atamalarına karşı hukuki mücadelemiz nasıl olmalı, bugüne kadar yasal ve hukuki ne tür girişimlerde bulunuldu, siyasi hakları ellerinden alınmış olmalarından doğan evrensel haklarımız nelerdir ve bunun siyasi mücadelesini nasıl verilmeli bunu konuşmak istiyoruz” dedi.

DİPLOMASİ ÇALIŞMALARINA AĞIRLIK VERİLECEK

Bir diğer gündem başlığının ise yaşanan hukuksuzluk sürecinin diplomasi çalışmaları olduğunu kaydeden Yüksek, şöyle konuştu.

“Türkiye’de olağan değil olağanüstü bir durum var, ciddi bir siyasi kriz söz konusu. Yaşanan gelişmeler, sürdürülen uygulamalar hepimizin malumu. Bunlardan en önemlisi partimizin belediyelerine yönelik sürdürülen kayyımlar. Bu durum ne Türkiye’de ne de uluslararası kamuoyunda yeterli bilinmiyor.

Hükümet medya gücüyle verdiği yanlış bilgi ve karalamalarla uluslararası kamuoyunu şekillendirilmeye çalışıyor. Kayyım atamalarını topluma ve dünyaya meşru göstermek istiyorlar. Türkiye toplumunu ve dünya kamuoyunu bu konuda doğru bilgilendirmek gibi bir sorumlulukla karşı karşıyayız. Örneğin Mutki belediyemiz ne yaptı da kayyım atandı. Karakoçan belediyemizin örgüte ne hizmeti olabilir ki. Bu hukuksuzluğu dünya kamuoyuna anlatmamız lazım. Önce algı oluşturuyorlar sonra da yapılan her şeyi mubah sayıyor, kayyımlar meşru gibi bir çerçevede çiziyorlar. Böyle olmadığını anlatmak lazım. Belediyelerimizin ne kadar imkanı varsa bağlı bulunduğu mekanizmalara, Türkiye kamuoyuna, Türkiye Belediyeler Birliği’ne kendisini anlatmalıdır. Diplomasinin ikinci ayağı uluslararası zeminde bunu anlatmak. Dünya Yerel Yönetimler Birliği, Avrupa Yerel Yönetimler Birliği’ne bu durum anlatılmalıdır. Hukuki süreç bitmediği halde bu görevden almalar neyin nesi. Dünyada bunun emsali yok, görülmemiştir. Ne anayasa ne de evrensel hukuk nezdinde bunun karşılığı yoktur.”

‘CHP STATÜKONUN DEVAMINI İSTİYOR’

“Türkiye siyasi açısından en kritik dönemi ve en krizli süreci yaşıyor. Muhalefet de iktidar da siyaseti ve toplumu dizayn ederek ülkenin sistemini değiştirmeye çalışıyor. CHP bir değişim olmalı diyor ama bahsettiği şey aslında 90 yıllık sistemin biraz da revize edilerek sürdürmüş halidir. Bu esasen mevcut statükonun devam ettirilmesi siyasetidir. CHP, statükonun devam etmesi halinde ancak kendi siyasi varlığını sürdürebileceğini düşünüyor.

‘YEREL ÇOĞULCU DEMOKRASİYİ DESTEKLİYORUZ’

Değişim ihtiyacını AKP de amaçlıyor ancak ülkenin demokratikleşmesinin aksine mevcut sistemi tekleştiren, ülke yönetimini daha da merkezileştiren bir sistem değişikliğini gerçekleştirmek istiyor. Gerçekleştirmek istedikleri sistem değişikliğinde orta düzeydeki partilerin ülke yönetimine gelmesi ya da ortak olması mümkün olmayacaktır. Türkiye koşullarında değerlendirildiği zaman bu sistem bundan sonra iki parti ile şekillenmesini öngörülüyor. MHP, AKP’nin yanında hizalandığı için değerlendirmiyorum. Biz ve HDP yerele demokrasiye ve çoğulcu anlayışa dayalı, demokratik bir sistem oluşması gerektiğini savunuyoruz. Sorunların çözümü açısından gerekli olan sistem ne AKP’nin dayattığı rejim anlayışı ne de CHP'nin 90 yıllık süregelen statüko sistemidir.

‘TOPLUMA DÜŞÜNCELERİMİZİ YANSITMAMIZ GEREK’

Yerele dayanmayan merkezileştirilmiş yönetim tarzları başarılı değildir, otoriterdir. Yereli ve çeşitli toplum kesimlerini ülke yönetimi ve sistemin dışına iter. Toplumdaki çeşitlilik ve renkleri ortadan kaldırır, tek tipleştirir. Hükümet kim olursa olsun bu ülke insanı açısından değişmemesi gereken temel haklar olmalıdır. Hukuk, temel haklar özgürlükler garanti altına alınmalıdır. Bu hakların kullanımı ve icrası konusu da merkezi hükümet yerel yönetimler ile yetki ve inisiyatif paylaşması gerekiyor. Toplum ve yurttaşın yararı nerededir, hakların yararı hangi noktadadır, bütün bunları ülkenin gündemine getirmemiz gerekiyor. Hükümet bilerek tartışılmasına müsaade etmiyor tabi. Gerilim siyasetini bilinçli olarak yürütüyor. Gerilim siyasetinin hüküm sürdüğü bir yerde insanların sağlıklı düşünce şansı azdır. Bizim elimizdeki imkanlarla mutlaka topluma düşüncelerimizi, görüşlerimizi yansıtmamız gerekiyor.

‘KÜRT SORUNU GÖRMEZDEN GELİNİYOR’

Ülkenin gerçek gündemini tesis etmemiz ve oluşturmamız lazım. Bu da acil çözüm ve barış ihtiyacıdır. Ülkede yaşanan bütün tıkanık ve krizin nedeni, şiddet ortamının, güvensizliğin, ekonomik krizin; tümünün ana sebebi Kürt sorunun çözümsüzlüğüdür. Bu ülkede Kürt sorunu demokratik yol ve yöntemlerle çözülmediği müddetçe bu zeminden beslenen, bu zemin üzerinden kendisini var eden onlarca vaka ile maalesef karşı karşıya kalıyoruz. Ülkenin bu durumdan çıkabilmesinin yegane yolu Kürt sorununun demokratik bir şekilde çözülmesi ve toplumsal barışın sağlanmasıdır. Bunu biz bir temel politika olarak sürekli gündemimizde tutmalıyız. Ülkede yaşanan bu kaos sürecinin nedeni Kürt sorunu değilmiş gibi başka nedenlerle izah edilip çarpıtılmaya çalışılıyor. Üst akıl, uluslararası güçler bölgesel güç gibi söylemlerle sürekli toplumu sorunun esas nedeninden uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Oysa biz iç sorunlarımızı, Kürt sorununu çözsek şiddet zeminini ortadan kaldırsak, iç barışı sağlarsak hiçbir uluslararası güç niyetleri ne olursa olsun herhangi bir şeye zemin bulamazlar. Bu durumda şu uluslararası güç şunu yapmak istiyor, bu bunu yapmak istiyor deneceğine sorunlarımızı çözelim kimseye bir şeyin fırsatı kalmasın.

HÜKÜMET YENİ MUHATAP YARATMA PEŞİNDE

Kürt sorununun çözüm imkanı halen vardır, bunu görmek ve buna inanmak lazım. Kolay şeyler yaşanmadı, doğru. Yaşanan süreç malum ortada. Hepimizde, toplumda bu süreç büyük yaralar açtı. Toplumun çözüm şansının olmadığını düşünmesi aslında felaket demektir. Gerçekçi bir zeminde de değerlendirdiğimizde gerçekten her şey tükendi mi? Hayır eğer doğru politikalar oluşursa çözüme, barışa şans verilirse mümkündür.

Kaç ülkede süreçler bozuldu ve yeniden kuruldu, başarıldı. Ama başaramayanlar da var. Tamamen sorumlu, toplumu düşünen yönetici ve doğru politikalara ihtiyaç var. Ancak bakıyoruz hükümet, daha önce de denenmiş ama yeniden denenmeye çalışılan yol ve yöntemlere giriliyor. Bir tanesi de bundan sonra kendimize muhatap oluşturacağız ve onlarla bu konuyu konuşacağız şeklindedir.

Bu konu üzerinde bütün bölgede bir çalışma var. Bölgede kimi kaynaklara göre 180 kimilerine göre ise 380 kişilik bir meclis oluşturma çabaları var. Kürt aşiretlerinden kanaat önderlerine kadar bir oluşum çabası var, bunun partileşmeye de dönüşeceğini söyleyenler var. Hükümet bizlerin dışında kendine bir de muhatap da yaratmaya çalışıyor. ‘Ben artık bundan sonra bunlarla konuşacağım’ diyor. Açık ve samimi olarak belirtiyoruz; hükümetin niyeti eğer gerçekten bizi muhatap almadan Kürt sorununu çözmek ise Kürt halkının talepleri bellidir. Ortak talepleri bellidir. Bu talepleri yerine getirsin, bizi hiç muhatap almasın.

TOPLUMDA KARŞILIKLARI YOK

Anadilde eğitim talebi, yerel yönetimler, kültürel haklar, siyasal haklar talepleri ortadadır. Sayın Öcalan’ın durumu ortadadır. Görüştükleri çevreler dahil Kürt halkının ortak talepleri vardır. Burada bir oyunla da karşı karşıya olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Bu kesimleri öne sürüp bizimle siyasi bir çatışmanın içine sürüklemek istiyor. Gerçekçi iseniz buyurun biz olmadan sorunu çözün. Ama gerçekçi değil. Kiminle kavga ediyorsanız onunla sorunu çözersiniz. Bu doğanın kanunudur. Şimdi hükümetin bu arayışı şuna benziyor; iki komşu kavga ediyor o gidiyor üçüncü komşu ile barışmaya çalışıyor. Toplumda karşılığı olmayan, siyasal bir gücü olmayan kişiler veya yapılarla geliştireceğini bir çözüm ne gerçekçidir ne de mümkündür. Ancak şunu söylüyoruz, Kürt sorunuyla ilgili tüm kesimlerin de olacağı, ama Kürt halkının toplumun önemli kesiminin desteklediği siyasi yapımızın da içinde olduğu, kimsenin dışlanmadığı bir çözüm zemini oluşturalım.

ÖCALAN DURDUĞU NOKTAYI KORUYOR

Sayın Öcalan’ın durumu var. Şu an Kürt sorununun demokratik çözümünde ve barış konusunda en önemli rol oynayabilecek durumdadır. Bu konuda durduğu noktayı her açıdan koruduğu biliniyor, en son kardeşi Mehmet Öcalan ile yaptığı görüşmede anlaşılmaktadır. Ülkenin bu krizli gerilimli ortamdan ve şiddet sarmalından çıkması için bir an önce hükümetin ve her kesimin politikalarını gözden geçirerek yeni bir adım atması gereklidir. Toplumun çözüme barışa huzura, bu doğrultuda yeni politikalara ihtiyacı var.”

(Kaynak: Dihaber)