Hukuk fakültesine başladığım daha ilk yıllarda vardığım en somut tespit, hukukun hukukçulara ve iktidarlara bırakılmayacak kadar hayati bir mesele olduğuydu; aynı tarihin tarihçilere bırakılmayacak kadar ciddiyet gerektiriyor oluşu gibi. Tabii bunu söylerken hukuku güncel çıkar ve iktidar hesaplarına sos yapıp ters yüz eden siyasetçilerle onların yörüngesindeki gazetecilere bırakılmasını kastettiğim sanılmasın.

Kastedilen hakların gerçek sahibi, kendi halinde yaşamını sürdürmeye çabalayan tüm memleket sakinleridir. Ne zaman ki onlar yaşamın olmazsa olmaz haklarına sahip çıkacak işte o zaman hem ilkesizleşen hukuk ilkelileşecek hem de mevcut sistem doğrudan demokratik yönetime kavuşmuş olacaktır.

Ama şimdi yine yerinizden kalkıp diyecekseniz ki; 'kardeşim öyle bir ülkede yaşıyoruz ki nerden tutacağımızı bilemiyoruz. Her gün bir aksiyon her gün bir altüst oluş.' Aksiyon dediysek de kendi türündeki filmlere bin kez rahmet okutacak, onları banalleştirip, silikleştirecek türden. Güne öyle uyanıp aynen öyle devam edip öyle de uyuyoruz.

KURŞUN ASKERLER

Nasıl bir devlet ki bu devlet; herkes birbirini çelmeleyerek iktidara yerleşme peşinde. İktidara gelmek de kesmiyor, iktidarın her tür rantını yemekle yarışıyorlar. Rantla da bitmiyor, ömür billah devlete kapaklanıp diğerleri üzerine hegemonya kurma peşindeler. Nerden bakarsan bak her biri birbiri içine geçmiş matruşka bebekler gibi. Her boyu bir iktidar aşığı ve başkasına yaşam hakkı tanımayan geçmiş ile yüzleşmemeyi maharet ve kahramanlık sanan bir devlet parçacığı. Yine her biri tarafgillerini kurşun askere dönüştürmeye çabalayan geleneksel orta oyuncuları gibiler.

Kurşun asker olmak kolay mı? Elbette ki değil! Komutan cephe değiştirdikçe cepheden cepheye koşmak  ve yaptığı sadakatlik yeminine bağlı kalmak…

İlkesellik çoktan kimsesizler mezarlığının dün dündür bugün bugün oportünizm taşlı mezarına gömülmüştür zaten. Dünün inkarı günün kılçık ayrıntıları ile meşruluğuna kavuştukça dünü tersyüz etmek ve bugüne evirmek neden zor olsun ki? Mesele devletten pay ya da rant almak olunca her şey mübah ve teferruat olmuyor muydu bu devlet terbiyesinde? Dünün cinayetleri, bombalı, fişlemeli kaos darbe failleri bugünün baş tacı edilen mağdurları olacak elbette ki! Yeter ki komutan sağlam iradeli olsun ve belediye, cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler etkilenmesin.

Hani vesayet “kaldırılmıştı” ve ordu eskisi gibi ültimatomlar vermiyordu. Neden bu korku ki sürekli darbe denilip duruluyor?

MATRUŞKA BEBEKLER

Darbe olacaksa o sağlam iradeli yönetim yine gerek gördüğünde usul-yasa dinlemeden binlerce polisi, onlarca savcı ve hakimi halaç pamuğu gibi oradan oraya savurduğu gibi bu kez daha yasal ve daha usulünce darbecileri de derdest edemez mi? Yoksa ordu konuşmasa da, Roboski’de yapıldığı gibi, ne yapabileceğini çok iyi bildiğinden mi Ergenekon'un önünde diz çökerek ondan medet umar hale geldi? Yoksa bütün dert hak ve adaletti de yeni mi fark edildi hukuki ilkeler?

İradesiz olunmadığı açık.

O zaman ne oldu da 13 yıl boyunca polis ve yargıya gözler kapandı? TMK eski hali ile zaten zulüm iken 9 yıl önce Genelkurmay ile el ele verip o zulmü daha katmerleştirecek ön alıcı savaş doktrinine neden uyarladınız o zaman? Onlarca yıldır düşmanlaştırılan on binlerce Kürt, Alevi, Türk uyduruk polis soruşturmaları ile hazırlanmış fezleke/iddianamelerle onlarca yıla mahkum edilirken, tutuklanırken ve göz altına alınırken, mahkeme koridorlarında, salonlarında süründürülürken vicdanlar tatilde miydi? Onların ailesi aile olarak görülmedi mi ki polis efsaneleştirildikçe efsaneleştirildi, yargı kutsandıkça kutsanarak Türkiye dünyanın en çok “terörist” üreten ülkesi haline getirildi? Yoksa o kesimlerin ne darbe yapacak ne de ihale verecek güçleri olmadığından mı gücünüz onlara yetiyordu? Bir gün bu terör hukukun gelip hepinizi evlerinden vurmayacağına o kadar mı emindiniz?

Ya geçen hafta vatan haini ilan edilmiş matruşka bebeklerden TÜSİAD?

Onları da ne cezaevleri ne de içlerinde ki düşman ilan edilmiş on binlerce insan  ilgilendirmiştir. Ne trajik ki TÜSİAD’ın “vatan haini” ilan edildiği 24 Ocak günü “terörist” ilan edilenlerin avukatlarının “Tehlike Altındaki Avukatlar” günüydü. Konunun Montpellier insan hakları savunucularını ilgilendirdiği kadar, sınıfı gereği liberal olması gereken yeni “vatan haini” TÜSİAD’ı ilgilendirmediği belli. Onları ilgilendiren ve vatan haini ilan edilmelerine sebebiyet verecek birincil mesele olsa olsa vergi denetimi ve cezaları olur!

İktidarın yolsuzluk soruşturması ile Ergenekondan medet umar hale gelmesi ile TÜSİAD’ın vergi cezaları karşısında dış sermaye gruplarının yatırım yapmamasından medet umar hale gelmiş olması aralarında bir tür asimetrik kardeşlik bağı örmüşse de ne yazık ki bu durum yine de Tüsiad’ı “vatan haini” olmaktan kurtaramamıştır.

Soykırım kurbanlarının mülk gaspları, devlet destekli krediler ve ordu vesayeti altında tarihteki sınıfsal gelişimine tezat biçimde burjuva olabilmiş bir Türk sermayesinin demokratik açılımı da ancak bu kadar olur. Haliyle darbeler gölgesinde işini gören bir sermaye grubu olsa olsa dünyanın en statükocu ve korkak sermaye grubu olur ancak. Türkiye’nin kanayan yaralarına, demokratik hukuk devleti olma çabalarına da ancak birkaç ürkek rapor yazdırma girişimi dışında hiçbir katkısı olmayan bir sınıf, içteki desteğini başkasına kaptırmışsa haliyle kendisi de dış desteğe dayanacaktır.

HUKUKUN GERÇEK SAHİPLERİ...

Görüldüğü üzere hukuk ve ilkeleri iktidar grupları arasında bir mezedir. Asimetrik de olsa tüm iktidar gruplarının fikir ortaklığında yarattıkları bu terör hukuku, düşmanlaştırdıkları büyük halk kesimlerini onlarca yıldır ezip geçerken, şimdi ise birbirlerine karşı kullandıkları birer şantaj ve pazarlık konusu olmaktadır. Anlayacağınız hukuk ancak hukukun gerçek sahipleri tarafından sahiplendikçe hukuk olacaktır. Gerisi teferuattır, ranttır, devletin parsellenmesi, ötekine hegemonik düşmanlık, tahamülsüzlük ve ırkçıklıktır.