HÜDA PAR Genel Başkanı İshak Sağlam, partisinin İstanbul 3. Olağan Kongresi’nde konuştu, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Türkiye'de yaşayan herkesi Türk sayan bir anlayışı olduğunu, bunun kaldırılıp kapsayıcı bir tanımın yapılması gerektiğini söyledi.

Sağlam, “Ülkede yaşayan herkesi Türk sayan anlayışı kaldırıp hangi kavimden olursa olsun kendisini bulacağı bir vatandaşlık tanımının getirilmesi ile bu işe başlanabilir" ifadelerini kullandı.

8 yıldır çıktıkları yolda siyasette ciddi bir yer edindiklerini ve her zaman haktan yana tavır aldıklarını savunan Sağlam, “Klasik siyasi parti görüntüsünün siyasete bir şey katmadığı gibi ülkeye zarar verdiğini söyledik. Müspet siyaset yapmayı kendimize ilke edindik. Ülkeyi idare edenler iyi ve doğru bir iş yaptığında onu destekleyip gerekirse yardım etmeyi yanlış ve hatalı icraatına da karşı durup uyardık, uyarıyoruz. Duruşumuzla, siyasetimizle, eleştirilerimizle yıkmadan, yapmaya, düzeltmeye çalışıyoruz. Bütün sorun ve sıkıntıların, hikmetli yaklaşımlarla düzelebileceğine inandık. Bu ilke üzerinde siyaset yapmaya devam edeceğiz” dedi.

‘TARİH KİTAPLARINDAN KÜRT İSMİ, SİLİNMEKTE, KÜLTÜREL ETKİNLİKLERE YASAKLAR GETİRİLMEKTEDİR’

İnsanların ana diliyle konuşması, eğitim alması ve kendini ifade etmesinin temel insan hakların başında geldiğini ifade eden Sağlam, "Onlarca yıldır bu ülkenin dörtte birinin konuştuğu lisanı, bilinmeyen dil olarak tanımlanmakta, kendisi yok sayılmaktadır. Tarih kitaplarından Kürt ismi, silinmekte, Kültürel etkinliklere yasaklar getirilmektedir. Hâlbuki mevcut iktidarın ilk yıllarında Kürt meselesinde ciddi adımlar atılmış, bu sorunun tamamen gündemden düşmesi konusunda da bir ümit oluşmuştu. Ne yazık ki birkaç seneden beri Kürt meselesinde yeniden inkârcı, yasaklayıcı günlere geri dönme izlenimi vermektedir. Gelinen aşamadan sonra eski yasakçı ve inkârcı söylem ve yöntemlere dönülmesi ülkeyi daha büyük kaosa sürükleyecektir” diye konuştu.

İndependent Türkçe’nin haberine göre, Sağlam şöyle devam etti:

Çözüm süreci denilen günlerde en temel insan haklarının silahlı örgütlerle müzakere masasına yatırılmasının yanlış olduğunu, temel insan haklarının hiçbir şarta bağlanmadan mutlaka verilmesi gerektiğini ısrarla dile getirdik. Temel insan hakları silahlı örgütlerle pazarlık konusu yapılırsa silahlı propagandayı meşru hale getirir. Silahlı örgütlerle ancak silahlarını bırakmayı konuşursunuz. Bir halkın en temel haklarını örgütlerle masaya yatırırsanız onları tüm halkın temsilcisi yapmış olursunuz. Ve onların 'ben haklarınızı silahlı mücadele ile aldım' propagandası yapmasına fırsat verirsiniz. Neticede Kürt halkının kabul edeceği hiçbir ideolojisi ve kutsalı olmayan, tek yaşam kaynağı silah olan örgüt tıynetini gösterdi. Bu arada 6-8 Ekim olayları, çukur olayları ve bombalamaları yaşadık.

"ÜLKEDE YAŞAYAN HERKESİ TÜRK SAYAN ANLAYIŞI KALDIRILMALI"

Sağlam, "Bu tecrübenin ülkeye ve millete bedeli çok ağır oldu. Bundan gerekli dersler çıkarılmalıdır. Kırk yıldır silahlı bir çete ülkede yaşayan Kürtlere; 'sizin insani ve kültürel haklarınızı silahla alacağız demektedir'. Bu konuda yapılan iyileştirmeleri de silahlı mücadele ile elde ettiklerini dile getirmektedir. Bu iddia doğru değilse şimdi tam zamanıdır. Bir müddettir ülkede nispi bir sükûnet var.  Bu gün Kürtlerin temel hakları konusunda atılacak bir adımı hiç kimse silahlı çetelerin başarısı olarak gösteremez. Örgütün silahlı gücü belki hiç olmadığı kadar kırılmıştır. Şimdi atılacak bir adım ülkeye huzuru ve kardeşliği geri getirecektir. Vatandaşların hayal kurduğu, rüya gördüğü dil ile eğitim alması en tabii insan haklarındandır. Çok dillilik dünyanın hiçbir yerinde ayrıştırıcı etki yapmamıştır. Anayasada vatandaşlık tanımında yapılacak bir değişiklik sorunu büyük oranda çözecektir. Ülkede yaşayan herkesi Türk sayan anlayışı kaldırıp hangi kavimden olursa olsun kendisini bulacağı bir vatandaşlık tanımının getirilmesi ile bu işe başlanabilir" ifadelerini kullandı.

Ülke içerisinde iç barışı ve huzuru sağlanması gerektiğini kaydeden Sağlam şöyle devam etti:

Bunun inşa edilmesinin yolu tarih ve medeniyetimizden gelen kardeşlik bağlarının yeniden tesis edilmesidir. Bunu yapar ve sağlıklı bir toplum inşa etmek için gerekli düzenlemeleri yerine getirirsek yeniden dizayn edilen dünyada etkin bir oyun kurucu olarak yerimizi alabiliriz. Gelen saldırılara karşı ayakta kalabilmek için temel dinamiklerden biri de Adaleti hayatın her alanına ikame edilmesiyle olacaktır. Adalet, her hak sahibine hakkının eksiksiz teslim edilmesidir. İktidarların temelidir. Adaleti hayatın her alanına hâkim kılamayan iktidarların ayakta kalma şansları yoktur. Devletin esas görevi, can, mal, nesil, akıl ve din emniyetini güvence altına almaktır. Bunları yaparken herkese eşit mesafede ve adil olmak zorundadır. Bugün devletin asli görevlerinden hiçbirinde adaleti göremiyoruz maalesef. Adalet denilince ilk akla gelen yargıda, güven hiç olmadığı kadar irtifa kaybetmiştir. Mahkemelerin kararlarını verirken hukukun temel ilkelerine ve yasalara göre değil, siyasi iradeye basından ve sosyal medyadan gelen tepkilere bakmaktadırlar. Daha çok gürültü çıkaranların mahkemelerden istedikleri kararları alabildiğine şahit olunmaktadır.

Öte yandan Şişli-Feriköy Spor Tesislerinde gerçekleştirilen olağan kongre yapılan seçimde tek aday olan İstanbul İl Başkanı Erdal Elibüyük, güven tazeledi.