Holokost’ta hayatını kaybeden yaklaşık 1,5 milyon çocuktan biri olan Anne Frank’ın günlüğü 25 Haziran 1947’de yayımlandı. 1950’lerde bu eser Türkiye’de de büyük ilgi gördü. Kitap Türkçe’ye çevrilirken, tiyatro oyunu da o dönem sahnelerin en çok izlenenlerinden biri oldu.

12 Haziran 1929’da Almanya’nın Frankfurt şehrinde dünyaya gelen, Holokost döneminde saklandığı Amsterdam’da Nazilerce ele geçirildikten sonra, ablasıyla birlikte 1945’te Bergen-Belsen Toplama Kampı’nda tifüsten ölen Anne Frank, yazdığı günlüğü ile bu süreçte hayatını kaybeden çocukların simgesi haline geldi.

Ailenin Amsterdam’da saklanmasına yardım edenler arasında bulunan Miep Gies tarafından saklanan günlük 25 Haziran 1947’de “Arka Ev” (Het Achterhuis) adıyla yayınlandı. Eser dünya çapında ününü ise 1955 yılında tiyatroya uyarlandıktan sonra kazandı.



Avlaremoz.com’dan Serdar Korucu’nun haberine göre, 1958’de Cumhuriyet gazetesi kitabı “Harp bittikten sonra yayınlanan küçük ve içli Yahudi kızının hatıra defteri” olarak tanımlıyordu. “Yazdıkları ile bütün dünyayı meşgul eden küçük Hollandalı kız nasıl öldü?” diye soruyor, kitaptan uyarlanan piyesin yarattığı yankıdan söz ediyordu. Hem Broadway’de hem de Türkiye’de…



Anne Frank’ın eserinden uyarlanan piyes ilk kez 1957’de Ankara’da Üçüncü Tiyatro sahnesinde oynandı. İstanbul’daki ilk temsili 26 Aralık 1957’de Karaca Tiyatrosu’nda oldu ve büyük yankı yarattı. Bedia Akkoyunlu tarafından Türkçe’ye çevrilen piyesi, rejisör ve oyuncu Cüneyt Gökçer sahneye koyuyor, Anne Frank’ın anne ve babasını Mediha Gökçer ile Cüneyt Gökçer, Anne Frank’ı ise Gülgün Kutlu oynuyordu. Gördüğü ilgi nedeniyle eser Devlet Tiyatrosu tarafından 1958 yılında da sahnelenmeye devam ediyor, sadece İstanbul’da kalmıyor, diğer şehirlere de taşınıyordu.



Cüneyt Gökçer eserin başarısını 27 Şubat 1958’de Cumhuriyet’e şu sözlerle anlatacaktı: “Eseri mükemmel bulduğumu söylemiştim. Filhakika Hatıra Defteri’nde geniş manada bütün cemiyetleri alakadar edecek bir konu var: Irk mücadelesi. Gerçi bugün dünyada bir Yahudi meselesi yok ama mesela Amerika’da bir siyah-beyaz mücadelesi mevcut. Sonra eserin enteresan bir tarafı da hakiki hayattan alınmış olmasıdır. Anne Frank isimli yazı yazma hünerine hakkile sahip bir genç kızın hatıralarını artık tiyatro muharrirleri mükemmel bir şekilde dramatize etmişlerdir.”



Piyesle Devlet Tiyatrosu’nun rekor kırdığı belirtilirken, Anne Frank’ın hayatı gazetelerde “arkası yarın” olarak yayınlanıyordu.



Kitaba ilgili büyüktü. Tiyatro oyunundan sonra Türkçe’ye çevrilmiş olsa da. 1958’de Hayrun İnsel tarafından yapılan tercümesi ardından ilk yayıncısı olan İnsel Kitabevi’nin sahibi Avni İnsel gazetelere ilan vererek diğer mütercim ve matbaacıları uyarıyordu.



Sonraki yıllarda eserin pek çok çevirmeni oldu. Aralarında Can Yücel de yer aldı. Kitap çok tartışıldı, gündemde kaldı. Bu eseri Hasan Ali Yücel 1958’de şu sözlerle anlatıyordu:

“Anne Frank’ın Hatıra Defteri’ne bir topluluğu kötülemek, ne başka bir topluluğu övmek düşüncesiyle yayınlanmış değildir. Bu kitap, içinde yaşadığımız medeniyet çağında bile milyonlarca insanı öldürmekten haz duyabilecek kadar vahşi olanların varlığını gösterecektir. Küçük Anne Frank bir Alman kızı olsaydı yine bu hatıraları çağdaş insanlık, bilmeli, tanımalı, onun ıstıraplarına aşina çıkmalıydı. Hatıraların yayınlanmadığı medeni dil kalmamıştır.

Anne Frank, hatıra defterine “öldükten sonra da yaşamak istiyorum” diye yazarken iyi niyetli, hakikate bağlı ve haksızlığa karşı cesaretli insanların her zaman mevcut olacağına inanmıştı… Biz de hayatına doymadan ölen bu zavallı kızcağız gibi insanlığın iyi geleceklerine, aralarında Kabiller bulunsa da Habil kadar temiz ruhlu olanlarının da her zaman var olacağına inanıyoruz.”