Memlekette güzel şeyler oluyor, bir barış süreci yaşıyoruz. Ümit edilen odur ki bu barış süreci tüm baltalamalara, sabotajlara ve karıştırıcılara rağmen amacına ulaşsın. Amacına ulaşsın ki artık memlekette ölümler olmasın, acılar olmasın, analar ağlamasın.

Zira Şerafettin Elçi’nin de söylediği gibi bu sorunu çözebilecek son nesildeyiz. Eğer bu nesil Kürt sorununu çözemez ise bizi büyük sıkıntılar karşılayabilir. Dolayısıyla herkesin bu süreci sonuna kadar desteklemesi ve bir kangren gibi ülkenin içine işlemiş sorunun çözümü için üzerine düşeni yapması en hayırlı yaklaşım olacaktır.

Bu özgürlük atmosferi herkesi etkileyebilir. Artık dini dernek kurabilen cemaat temsilcilerinin devlete yazdıkları dilekçeler geç de olsa yanıtlanıyor, hatta devletin zirvesi bayramdan bayrama da olsa Hıristiyanların Noel yortusunu, Paskalya bayramını kutlamaya başladılar.

‘Tabii ki herkesin hakkı var, herkes başkalarının özgürlük alanlarına girmediği sürece seçimlerinden dolayı saygıya layıktır’, sözü daha çok söylenir oldu.

Fakat son aylarda tüm bu gelişmelerin derin bir değişimin yansıması olmadığını fark ettim. Yani gidilecek yol çok uzun. Yolcular bu uzunlukta bir süreci bekleyebilir mi bilmiyorum, umut olursa dayanılabilir.

Türkiye’deki kiliselerin ciddi bir ibadethane yokluğu sorunu var. Türkiye’de hemen hemen her şehirde Hıristiyan cemaat olmasına karşın çok az sayıda kentte ibadethane bulunmakta. Hemen hemen her cemaat bir kilise binasına sahip olmak ve gerçekten ‘kilise gibi bir yerde’ ibadethaneleri olsun istemekte, ancak mevcut mevzuat ve zihniyet buna engel olmakta.

Ankara Kurtuluş Kilisesi 13 yıl önce ilk olarak bir kilise binası için Çankaya Belediyesi ve Valiliğe başvuruda bulunduğunda, gelen yanıt belediyenin sınırları içinde ibadethaneye uygun bir yer olmadığı yönündeydi. Bu red yanıtı bir davanın açılmasına ve iç hukuk yolları tükendikten sonra AİHM’e doğru gitmekte olan bir sürecin başlamasına neden olmuştur.

Son dönemde Çankaya Belediyesi ile yeniden konuşulmaya başlanmış ve ihtiyaç duyulan ibadethane yerinin tahsis edilmesi için girişimlerde bulunulmuştur. Yapılan görüşmelerde amacımızın ihtiyaç duyduğumuz ibadethaneye sahip olmak olduğunu ifade ettik. Bu gerçekleşirse tüm davalardan feragat edeceğimizi söyledik.

DİYANET 1 KİLİSEYİ ÇOK GÖRDÜ

İmar müdürü ile yaptığımız görüşmede Çankaya Belediyesi sınırlarındaki tapuda ibadethane olarak tescil edilmiş yerlerin listesine bakarak, seçtiğimiz uygun bir arazi için Valiliğe başvurmamızın üstünden birkaç saat geçmeden ve dilekçemiz işleme alınmadan Diyanet hemen orayı Valilikten istemiş, kendi inisiyatifine geçirmiş ve harfiyat iznini de alıp üç gün içinde kendi bayrağını o araziye dikmiştir. Biz halen valilikten dilekçemize yanıt bekliyoruz.

Müslümanların cami ihtiyacı varsa tabii ki Diyanet bu ihtiyacı gideren çalışmaları yapmalıdır, lakin 96 bin caminin olduğu Türkiye’de bir tek kilise için bile izin verilmemesi nasıl bir gerekçeyle açıklanabilir ki? 7 hafta önce Diyanet’ten görüşme talebinde bulunduk ama aradan geçen süre içinde hiçbir yanıt alamadık.

3-4 yıl önce, ‘dinler bahçesi’ olarak dizayn edilmiş Doğramacızade Ali Paşa Cami’nde sembolik bir bayram kutlaması yaparak protokoldeki insanları davet etmek isteğimize iki yıl üstüste ‘red’ yanıtını aldık. İyi de inşa edilen kompleks eğer dinler bahçesi ise farklı dinlerden olanların en azından sembolik törenleri için kullandırılması beklenir. O amaçla yapılmıştır ve o amaçla kullanılacağı ön görülür.

Belki 20 kişinin sığabileceği küçük bir kilise ve aynı büyüklükte bir sinagog yapıp kullanılmasına izin verilmemesi insanın aklına başka şeyler getiriyor. Kimse oraya kilise ve sinagog yapılmasını istemedi ki, ama dinler bahçesi ise kullandırmalısın. Kompleksin içine bir kilise, bir de sinagog yapmakla belki de bir hoşgörü mesajı verilmek isteniyor olabilir, ama bu içi dolu olmayan sözde bir mesajdır.

Eğer cemaat kendi çözümünü üreterek küçük bir kilise oluşturuyorsa, açılışı yapıldıktan 6 gün sonra, ‘‘sizi burada barındırmayız!’’ mesajı verecek 30-40 kişilik bir güruh saldırıp kiliseye zarar veriyorsa, polis de onlar gittikten sonra geliyorsa sormak gerek, ‘neden?’ diye.

Eğer bir kukla gösterisi yapmak için, belediyeden de izin alınmasına karşın, polisleri ikna edecek kimliği olan bir adamın, ‘‘Burada bu gösteriyi yapmanıza izin vermiyorum’’ diyerek haklarını kullanmalarını engelleyebilmesi manidardır. Orada Hıristiyanları korumak ve on dakikalık kukla gösterisini yapmalarını sağlamakla görevli olan polisler gösteriye izin vermiyorsa, sormak lazım, ‘neden?’ diye.

“HIRİSTİYAN DA OLSUN, AMA HİÇBİR ŞEY YAPMASIN”

Nedeni çok basit; ülkemizde Hıristiyan da olsun, Ermeni de olsun, Süryani de olsun, ama dursunlar, hiçbir şey yapmasınlar. İnançlarını anlatmasınlar, ibadethaneleri olmasın, çoğalmasınlar, hatta arazilerini de ellerinden alalım, kukla gösterisi yapmalarına izin verelim ama gösteriden hoşlanmayan biri olursa yapamasınlar, isteyen herkes Kızılay’da izin almadan broşürünü dağıtsın ama dağıtılan kukla gösterisinin davetiyesi olursa zabıta, ‘yasak!’ deyip el koysun.

Hıristiyanlar bir biblo gibi, antika gibi vitrinde dursun, işlevleri olmasın, kilise açmaya kalkmasınlar, inançlarını kimseye anlatmayı denemesinler.

Polis Radyo Shema’nın alarmları çaldığında kapıya gelsin ve apartman görevlisine, ‘‘bunlar Hıristiyanlık Propagandası yapıyorlar, demek merkezleri burasıymış, bunların işi İsa’yla, Musa’yla’’ desin, kameranın ses kaydı yaptığını bilmeden.

Evet zihniyet budur, bunun adı da sözde demokrasidir.

Bu haberdeki iddialar ile ilgili düzeltme ve özür : http://www.demokrathaber.net/ibadethane-sorunu-makale,7117.html