Hürriyet’ten Murat Yetkin’in aktardığına göre Numan Kurtulmuş, önceki gün görüştüğü bir grup gazeteci, öğretim üyesi ve düşünce kuruluşu temsilcisiyle 15 Temmuz’daki darbe girişimi sonrası süreci konuştu. Kurtulmuş, Türkiye’nin Suriye politikasıyla ilgili şunları söyledi: “Ben bunu yıllardır söylüyorum. Keşke zamanında geçerli bir barış perspektifi geliştirilebilseydi. Yakında inşallah dışarıdan zorlamayla değil, Suriye halkının kabul edebileceği bir çözüm bulunacaktır. Böyle bir süreç yaşanmaktadır. Burada Rusya ile ilişkiler önemli.”
 
Peki gerçekten Rusya-Suriye-Türkiye-İran, Suriye'de barışı tesis edebilecek mi?
 
Türkiye bu güne kadar gerçekten Suriye-Rojava politikasından ders çıkarmış mıdır, bu duruma her aklı başında insanın vereceği yanıt maalesef hayır olacaktır.
 
Türkiye içerisinde Işid ve El-Nusra gibi insanlık düşmanlarının da olduğu bir ittifak ile Suriye politikasından istediği sonucu alamamıştır. Bu yüzden Amerika'nın başını çektiği koalisyondan ayrılarak, yukarıda bahsi geçen ittifaka geçmiştir.
 
Kurtulmuş'un Suriye'de bahsettiği barış 'zorlamayla değil, Suriye halkının kabul edebileceği bir çözüm bulunacaktır’ demesi bir kabulü de beraberinde getiriyor. Herkesin bildiği sırrı ifşaa ediyor. Suriye’ye dışardan getirilen El-Kaideci katilleri desteklediklerini ve bununla sonuç alamadıklarını itiraf ediyor.
 
Kurtulmuş aslında devletin 100 senelik politikasını bu söylemle bir kere daha yineliyor. Hiçbir şeyi değiştirmemek için değişim gerekiyor diyor. Yani Selefi-Vahabi-El-Kaideci sapıklar ile istedikleri sonucu Suriye'de alamadıklarını görüyorlar. Peki AKP hükümeti Suriye'den ne istiyor, nasıl bir dönüşümü destekliyor. Başından itibaren hükümetin temel istediği şey Esad'ın gidip ya da kalması değil, bu istek sadece bir emperyal isteğin örtülmesi için paravan, asıl AKP hükümetinin ve devletin istediği şey Kürt halkının olabilecek kazanımlarını Suriye -Rojava'da da önlemek.
 
Kurtulmuş'un şahsında AKP hükümeti ve şu anki devlet yapılanmasının söylediği tek doğru, bugüne kadar izledikleri Suriye politikalarının yanlış olduğudur. Yoksa yeni kurulan Türkiye -Rusya-Suriye-Türkiye-İran ittifakı tam da Kurtulmuş'un dediği gibi bir dayatma ile Suriye'ye Kürtsüz barışı öngörmektedir. Suriye-Rojava’da Kürt halkını görmeyen hiç bir denemenin başarısı yoktur. Her türlü kirli ilişki ile Suriye'ye deli gömleği giydirmeye çalışan Türkiye yönetimi bunu en iyi bilenler arasında olması gerekir.
 
Türkiye devleti ve AKP hükümeti başından itibaren izlediği Suriye-Rojava politikasını asla terk etmiyor, sadece aktörleri ve ittifakları değiştirerek kaldığı yerden Kürt inkarına dayalı politikasında ısrar ediyor.
 
Kurtulmuş’un yine aynı kişilere verdiği mülakatta Türkiye'nin de bugünkü düştüğü durum bu yüzdendire gelecek açıklaması var. Bu durum da başından itibaren HDP'nin ve PKK'nin işaret ettiği tehlikeye değiniyor. Türkiye'nin Rojava ve Suriye politikası aynı zamanda Türkiye'deki birçok durumu da etkiliyor. Bir kere Kürtler çeşitli tarihlerde sömürgecilik anlaşmalarına bağlı olarak yaşadıkları topraklar dört parçaya da ayrılsa duygudaşlıkları asla sona ermedi ve bu durumu asla kabullenmediler. Yani Kobane'de bir cana bir şey olduğunda Diyarbakır, Cizre, Hakkari’de yangın başladığını gördük . Bu durumu işgal altındaki Kobane'ye destek eylemlerinde hep beraber gördük.
 
Yani Türkiye'nin Suriye'de izlediği Kürt karşıtı tutum Türkiye'de yaşayan Kürtleri de ilgilendiriyor ve onları direkt etkiliyor. Zaten AKP hükümetinin içeride ve dışarıda izlediği Kürt halkına karşı politika birbirini tamamlar. O yüzden sonuçları olarak da Suriye'de izlediği politikanın içeride ne tür izler bıraktığını görmemek için kör olmak gerekir.
 
Öcalan’ın Kürt sorunu ile ilgili çözümsüzlük büyürse ve Kürt halkı ile onurlu barış yapılmazsa darbe gelir belirlemesi tarihi bir belirlemedir.
 
AKP hükümeti çözüm sürecini Suriye-Rojava'da çeteleri beslemek ve Kürt halkının kazanımlarını hedef alan bir süreç için kullanınca, önce dışarıda, sonra içeride başlayan savaş sürecinden cesaret olan güçlenen darbe odakları ya da AKP karşıtı güçler harekete geçti. Bu sürecin dehşete varan sonuçlarını hep beraber gördük ve yaşadık . Şimdi AKP hükümeti bu darbe girişiminden söylenen ve yazılanlara göre Rusya'nın da yardımı ile kurtulmuştur.
 
Şimdi AKP hükümeti içeride ve dışarıda kendi izlediği politikalarının sonuçlarına karşı başında olduğu gibi savaş başlatmıştır. İçeride bu darbe girişimini fırsata dönüştürmeye çalışıp, 12 Eylül’de dahi görülmeyecek şekilde devlette tasfiyeye başlamış ve bunun ardından Kürt halkına ve kurumlarına karşı da aynı şeyi layık görmüştür. Dışarıda ise adeta hükümet hiçbir şeyi değiştirmemek için değişim içerisine girmiş ve yine Kürt halkının kazanımlarına göz dikmiş bir dış siyaseti izlediğini bize göstermiştir.
 
AKP hükümeti sayın Öcalan’ın söylediklerini doğrulayan bir süreçten kıl payı kurtularak çıksa da yine de başından itibaren izlediği yanlışları devam etmekte ısrarcı olduğunu gösteriyor. Hükümet Gülen cemaatini devletten tasfiye için çok kişiliksiz ittifaklar kurmuştur. Geçmişin ne kadar katili, ne kadar savaş suçlusu çetesi varsa baş köşeye oturtup işbirliği içerisine girmiştir. Şimdi bu yaklaşım başka bir darbe girişiminin ebesi olacaktır. AKP ya da uzun adam zannediyor ki bu çetelerin kendilerine yaptıkları biat karşılıksızdır, bu durum biraz gururlarını okşayabilir ki buna çok açık yapıda olduklarını gördük fakat bu gerçekleşen biat törenleri celladının baltasını öpen ve katledilmeyi bekleyen kişi tadında olduğunu söylemek için kahin olmaya gerek yok.
 
Bir kere daha Öcalan’ın her şeyin başında yaptığı uyarıyı tekrarlayalım. Kürt halkına karşı çözümsüzlüğü besleyen her politika geri teper ve her zaman da kurtulmak için konjonktür bu kadar uygun olmayabilir, bu yüzden içeride ve dışarıdaki politikalarınızı derhal değiştirip, kendi celladınızın baltasını yalamak yerine kaçınılmaz olan çözümün bir parçası olun. Bugün Suriye rejiminin bu durumda olmasının tek nedeni sizin de izlediğiniz inkar siyasetinde ısrarcı olmasındandır.
 
Bu yüzden fındık kabuğunu doldurmayan ve söylediğinize kendinizin de inanmadığı boş ittifaklar ve açıklamalar yerine, gerçekten dönüşümü esas alın ve Kurtulmuş'un dediği gibi dışarıdan zorlama ile değil halkların çağrısına kulak asın ve buna göre çözüm üretin. “Yoksa” demek istemiyorum fakat, tarihin göreceği en büyük insanlık mahkemesi yaptıklarınızı bekliyor olacak. Nürnberg yargılamalarını insanlık unuttu mu zannediyorsunuz?