HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, Meclis’te devam eden plan ve bütçe görüşmelerinde İçişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde değerlendirmelerde bulundu. "Ülkemizin iç barışına en büyük tehdit İçişleri Bakanı’nın tavrıdır. Cumartesi Anneleri’ni yerlerde sürüklemesidir, üçüncü havalimanı işçilerinin kapısını kırıp tutuklamasıdır, en büyük tehdit budur" ifadesini kullandı. 

HDP Diyarbakır Milletvekili Paylan'ın açıklamaları şöyle: 

Güvenlik özgürlük dengesini kurmak başlıca görevimiz. Bugün Türkiye’de ciddi bir umutsuzluk var. Sokaklara bakın, yüzü gülen insan göremiyorsunuz. Toplumun bir bölümü İçişleri Bakanı’nın yaptıklarına ‘bravo’ diyor. Bir bölümü de ‘arkadaş bu devlet neden zulmediyor bana’ diyor. 

ÇOÇUĞUNA PANTOLON ALAMADIĞI İÇİN İNTİHAR EDEN BABALAR VAR  

Güvenlikçi kalemler son 3 yılda yüzde 150’den fazla arttı. Bütçede herhangi bir kalem bunun yakınından geçemedi. Çocuğuna pantolon alamadığı için intihar eden babalar var, toprağını ekemeyen çiftçi var, çocuğuna harçlık veremeyen memur var. Bakın öğrenci burslarını yüzde 6 artırabilmişiz. O çocuklar için her 1 lira çok kıymetli. Ama milyarlarca lirayı silahlara harcıyoruz. 

Bunun çözümü ne? Sayın bakan da bugün “şöyle vurduk, böyle astık” dedi sunumunda. Şu bakanın sunumunda insan haklarından, özgürlüklerden, anayasadan bahseden bir tek kelime var mı? Yok. Niye yok? Hep “bitireceğiz, bitireceğiz” dendi.

BURAYI İZLEYENLERDEN BİRİLERİ AVULARINI OVUŞTURUYOR 

2016 Şubat’ında görüştüğümüz geçici bütçede uyardım, darbe geliyor dedim. Nereden biliyoruz, 2 polisin öldürülmesinden bahsettiniz, bütün polis sanıklar bırakıldı. Biz “Meclis’te araştıralım” dedik, Davutoğlu’na istihbaratı verenler, tutuklayan hakimlerin hepsi FETÖ’cü çıktı. Bakın darbeye geldik. Şu anda birileri avucunu ovuşturuyor. Burayı izleyenlerden birileri avuçlarını ovuşturuyor, o ne güzel kutuplaşıyor diyor. Bu toplumun fay hatlarıyla oynarsanız, düşman hukuku uygulanırsa başkaları başımıza çorap örerler. Bakın bölge insanları birbirlerini öldürüyorlar. Birbirimize kıyıyoruz, yazık günah değil mi bu gençlerimize. 1937’de Seyid Rıza’yı terörist diyerek asmış devlet, Dêrsim meydanında anıtı var.

BÜTÜN DÜNYA CUMARTESİ ANNELERİ'NİN YERLERDE SÜRÜKELNDİĞİNİ GÖRDÜ

Biz Türkiye’’nin 3’üncü büyük partisiyiz. İçişleri Bakanı Türkiye’nin 3’üncü büyük partisinin eş genel başkanını telefon açıp tehdit ediyor. Bırakın demokratik bir ülkeyi bir kanun devletinde bunu nereye koyacaksınız? Neden biliyor musunuz? Cumartesi anneleri 700 haftadır o meydanda oturuyordu. Bir vicdan abidesiydi. 90’larda da İçişleri Bakanı gibi muktedirler vardı, zulmediyorlardı topluma, Cumartesi anneleri vicdan bariyeri olarak karşılarına dikildi. O günden bugüne faili meçhuller azaldı. O bariyer 700 hafta oturdu o meydanda, İçişleri Bakanı çıktı onlar terörist dedi, onlar paçoz dedi. Bakın birileri gene elini ovuşturuyor. Bütün dünya cumartesi annelerinin yerlerde sürüklendiğini gördü. 

İÇİŞLERİ BAKANI BU ÜLKENİN İÇ BARIŞINA YÖNELİK EN BÜYÜK TEHDİTTİR

Ülkemizin iç barışına en büyük tehdit İçişleri Bakanı’nın tavrıdır. Cumartesi Anneleri’ni yerlerde sürüklemesidir, üçüncü havalimanı işçilerinin kapısını kırıp tutuklamasıdır, en büyük tehdit budur. Bakın işçiler ihbarda bulundu. “Benim yattığım yerde tahta kurusu var, maaşım elden yatırılıyor” dedi. İçişleri Bakanı bu ihbarı değerlendireceğine bir hafta taşın üzerinde yatırdı işçileri. Rahip Brunson operasyonunu yaptılar. 2 yıl boyunca bu ülke neler çekti, sonra uçağa bindirilip gönderildi Rahip Brunson. Deniz Yücel “haindi, teröristi” o da uçakla gönderildi. Af Örgütüne operasyon yaptı İçişleri Bakanı, “haindi, teröristi, darbe planlıyorlardı” af örgütü çıktı gitti. Osman Kavala’yı aldı, 1 yıldır iddianame görmedi Osman Kavala. 4 Kasım 2016’da 4 ayrı şehirde eş genel başkanlarımız tutuklandı. 2 yıldır içerideler neyle suçlandıkları belli değil. Yalnızca bu ülkenin barışı diyalogdan adaletten geçer dedikleri için içerideler. 

Burada kayyum politikaları övüldü. Ne savunuyordu AKP ilk kurulduğunda ademi merkeziyetçiliği savunuyordu. Yerel demokrasinin güçlenmesini savunuyordu. Ne oldu? Kayyum politikasına döndü. 

KAYYIM ERMENİ MERZARLIĞINA YAPILAN TUVALETİN YIKILMASINA İZİN VERMEDİ  

Dönemin Kültür Bakanı’nın sunumunda dedim ki “Van Edremit’te dünya cenneti bir yer var, bir ermeni mezarlığı var, üzerine de tuvalet yapmışlar. Bunu vicdansızlık olarak görüyorum” dedim. Numa Kurtulmuş hemen talimat verdi, o tuvalet yıkılsın dedi. Ama kayyum o tuvalet yıkılmayacak dedi. Bu mudur vicdan, bu mudur adalet, bu mudur hak? Bunu hiçbir vicdan kabul etmez. O tuvalet hala insan kemiklerinin üzerinde duruyor. 

HİTLER VE NETANYAHU DA YOL YAPIYORDU  

Yol yapmak, okul yapmak, hastane yapmak devletin görevidir. Netanyahu da yol yapıyor, Filistinlilerin hali nicedir. Hitler de Almanya’ya en büyük otobanları yaptı ama dünyayı kana buladı. Demokratik barışçıl yollardan yürümediğimiz sürece bu yolun sonu yol değil. 

Ünlü bir söz vardır, “bir devletten adaleti çıkarırsanız devlet suç örgütüne dönüşür.“ Biz devleti bu noktaya savurmamalıyız. Herşeyi demokratik yollarla çözmeliyiz. 

BU DÖNEMİM DEVR-İ SABIKI İÇİŞLERİ BAKANI'DIR 

Tayyip Bey belli bir zaman Davutoğlu’nu öne çıkarmıştı, Emevi Camii’nde namaz kılacaktı, Tayyip Bey bütün ihaleyi ona bıraktı ve Davutoğlu devri sabık olarak kaldı. Bu dönemin de öne çıkan ismi İçişleri Bakanı ve emin olun bir gün gelecek devr-i sabık olarak kalacak ve kimse de arkasından hayırla konuşmayacak.

(Demokrat Haber)