HDP Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan, Meclis’e sunulan Anayasa değişiklik teklifinin komisyon görüşmelerinde açıklamalarda bulundu.

AKP’nin “Türk tipi başkanlık” modeli teklif ettiğini değinen Ertan, “Bizim sunduğumuz model suç unsuru sayıldı ve seçilmişlerin çoğu şu an bu sebeple cezaevinde. Özyönetim talep etmek suç değildir, bu bir model teklifidir. AKP “başkanlık” ya da “Türk tipi başkanlık” diyerek bir model teklif ediyor halka. Bizim seçim beyannamemizde, tüzüğümüzde 7 Haziran'dan önce Türkiye halklarına teklif ettiğimiz model de yerinden yönetim, yerinden yönetimin güçlendirildiği öz yönetim dediğimiz modeldi. Her ikisi de tekliftir ama bizim sunduğumuz model bir manipülasyonla, ciddi bir algı yönetimiyle suç unsuru sayıldı ve bütün seçilmişlerin çoğu şu an bu sebeple cezaevinde” dedi.
 
Ertan'ın açıklamaları şu şekilde:
 
Anayasalar, devletlerin temel hukuk metinleri ve yol haritalarıdır. Hâlihazırdaki darbe anayasasının değişmesi gerektiğini hepimiz söylüyoruz, kabul ediyoruz. Türkiye toplumu olarak önümüze bir yol haritası koyacaksak -ki bu bir ihtiyaçtır- o zaman ortamı, tartışması, olgunlaşması ve geleceği, kısacası her yönüyle topluma mal edilmesi gerekir. Gerekirse tek tek tüm yurttaşlardan, tüm kesimlerden görüş alınmalıdır. Esasen bu yolu izlemek gerekirken darbe ürünü olan 1982 Anayasası’na sürekli müdahalelerle her gün yeni bir endişe yaratıyoruz. Önümüzdeki teklif de Anayasa’ya bir müdahaledir. Kısaca tarif etmem gerekirse, çok kötü, korsan bir müdahaledir.
 
Bir yılı aşkın bir süredir sürekli bombaların patladığı, sivillerin, çocukların, kadınların, yaşlıların, gençlerin öldüğü, her kesimin endişe duyduğu, yarın ne yaşayacağını bilememenin yarattığı travmanın psikolojisiyle yaşadığı bir ortamda neden böylesi bir değişiklik getirilir? Anayasa, tüm toplumun eşit ve adil çerçevede kendi varlığını güvenle sürdürebilecek kurallar bütünüdür. Toplumu var eden her kesimin kendini içinde gördüğü bir bütün olmak durumundadır.
 
‘DEVLET MÜHENDİSLİĞİ YAPILIYOR’
 
10 Aralık 2016 tarihinde Meclis Başkanlığına sunulan değişiklik teklifi toplum mühendisliği yerine devlet mühendisliği yapma kaygısı taşımaktadır. Bu yönüyle, hükümet sisteminden tutalım da askerî, siyasi, yargı bürokrasisine kadar devlet rejiminin bürokratik ve teorik dönüşümü esas alınmıştır.
 
Bu verili durum ise çeşitli retoriklerle metnin içinde görünmez kılınmaya çalışılmıştır. 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında tüm siyasi partilerin darbelere karşı birlikte mücadele desteği olmasına karşın bu yol tercih edilmedi.
 
Birlikte mücadele isteği, demokrasi savunuculuğu bir tarafa bırakıldı ve şenlik havasında, davul zurna eşliğinde OHAL ilan edildi. OHAL ilanının akabinde binlerce tutuklama, ihraçlar, görevden almalar ve uzaklaştırmalar ile derneklerin, gazetelerin kapatılması yoluyla darbe sınırlarını aşan uygulamalara gidildi.
 
Bu konuda Genel Kurulda da çokça değerlendirme yaptık ve eleştirilerimizi sunduk, yaşadıklarımızı anlattık. Şiddet sarmalı yayıldığı gibi, kendinden olmayan tüm kesimler OHAL gerekçesiyle susturuluyor. OHAL ve güvenlik gerekçesi artık ağır hak ihlalleri olarak topluma yaşatılıyor.
“OHAL’i kendimize karşı ilan ediyoruz.” dediniz, kaos ortamı gittikçe derinleşti. Sözünüzü tutmadınız, toplumun her kesimi kutuplaştı, kamplaştı, bombalar patlamaya devam etti. Giderek karanlıklaşan bir ülkeye dönüştük.
 
Genel gerekçede uzunca bahsedilen denge -vesayet ikilemi on dört yıldır siyasi iktidarı elinde tutan partinin el çabukluğuyla ters yüz etme pratiğini gösteriyor. Vesayeti kötü potada mahkûm ederken anayasal denge mekanizmasından hiç bahsedilmemesi, iktidarın arzu ettiği ve hedeflediği mutlak gücü elde etme amacını açıkça ortaya koymaktadır. On dört yıldır istikrar söylemiyle oy alan siyasi iktidar, Ergenekon operasyonları sonrasında “Vesayet bitti” söylemlerinden hiç yokmuş gibi davranmakta ve mevcut anayasa değişiklik teklifini vesayetin panzehiri olarak sunmaktadır. Oysa vesayetin panzehiri otoriterleşmek değil, demokratikleşmektir. Bu değişiklik teklifinde olmayan değerlerin başında da demokrasi gelmektedir. Anayasa değişikliğinin kabulü hâlinde 12 Eylül darbecilerinin ruhu bu ülkenin üzerine bir kâbus gibi çökecektir.
 
‘BARIŞ İSTEMEK ERDEMDİR’

 
Şimdilerde “barış” kelimesinin dahi telaffuz edilemediği, neredeyse suç sayıldığı bir ortamda temel yasayı, toplum sözleşmesini, anayasayı dikta bir rejime doğru sürüklemek tüm toplumu uçurumdan aşağıya sürüklemekle eş değerdir. Yeri gelmişken kısaca barış hakkından bahsetmek istiyorum. Barışı konuşmak, hele böylesi günlerde daha çok konuşmak oldukça önemlidir ve bireysel olarak barışı savunmak için harcanan çaba çok da değerlidir. Barış istemek, barış dilemek, barışı konuşabilmek her şeyden önce bir erdemdir.
 
‘BU HALK HUKUKSUZLUKLARI NOT EDİYOR’
 
Demokratik cumhuriyeti inşa etmek Türkiye halklarının bize yüklediği en önemli görevdir. Kenan Evren’in anayasasını yamayarak, ülkeyi uçurumdan aşağı itmek yerine yeni, halktan yana, demokrasiyi özümsemiş, özgürlükçü bir anayasa yapma iradesine sahip olduğumuza inanıyorum. Barış hakkından bahsederken belirttiğim gibi, birlikte yaşamın formülünü aramak ve bulmak hepimizin öncelikle bireysel görevidir.
 
HDP’yi çalışamaz hâle getirmekle, referanduma HDP’siz gitmenin hesabını yapmakla yüzde 50’yi geçeceğinizi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Farkında olmayabilirsiniz ama bu halk Cumhurbaşkanının lütuf olarak gördüğü 15 Temmuz sonrasında yaşanan hukuksuzlukları bir kenara not ediyor.
 
‘ÖZ YÖNETİM TALEP ETMEK SUÇ DEĞİLDİR’
 
AKP “başkanlık” ya da “Türk tipi başkanlık” diyerek bir model teklif ediyor halka. Bizim seçim beyannamemizde, tüzüğümüzde 7 Haziran'dan önce Türkiye halklarına teklif ettiğimiz model de yerinden yönetim, yerinden yönetimin güçlendirildiği öz yönetim dediğimiz modeldi.
 
Her ikisi de tekliftir ama bizim sunduğumuz model bir manipülasyonla, ciddi bir algı yönetimiyle suç unsuru sayıldı ve bütün seçilmişlerin çoğu şu an bu sebeple cezaevinde. Yani, öz yönetim talep etmek suç değildir, bu bir model teklifidir ve Türkiye halkları kendisi için en doğru yönetim modelini kendisi karar verebilecek durumdadır. 7 Haziran seçimleri öncesinde Türkiye halkları bu meseleyi tartışmaya başlamıştı. Şu an ne yazık ki ismini ağızlara almak dahi suç unsuru sayılıyor.
 
(Haber Merkezi)