HDP İstanbul Milletvekili Erdal Ataş, Meclis’te Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Bütçesi üzerine değerlendirmelerde bulundu.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın politikalarını eleştiren Ataş, “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da tarım alanlarını, tarihi yerlerini ranta çevirerek gelir elde edip, bu alanlara ya da bir şekilde yandaşlara sermaye sunabilirim diyen bir kurum haline dönüşmüş durumda. Yani kendisine ayrılan bütçeyle oraları yenileme, çevremizi, doğamızı yenileme, şehirleri bütün o doğal güzellikleriyle birlikte yeniden yapma yerine, maalesef tümden yıkarak ranta çeviren âdeta izin verme kurulu biçimine dönüşmüş durumda” dedi.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın hükümete yakın firmalara rant oluşturduğunu öne süren Ataş, “Her torba yasayla çevreye yönelik bir tahribat, şehirlere yönelik bir tahribat, kıyılara yönelik bir tahribat gündemimize gelmektedir. Bir tarafta Zonguldak'ı, Trabzon'u, kıyıları; yine aynı şekilde Sur'u, Cizre'yi, diğerlerini tartıştık. Şehrin neredeyse büyük bir bölümünü binlerce yıllık tarihiyle birlikte yok eden o zorla kamulaştırma yasalarıyla tartıştık. Meralara, zeytinliklere, diğer bütün alanlara yönelik sanayi ve benzeri küçük bir azınlığın rant alanlarını oluşturma üzerine bütün o torba yasalarda getirilen yasaların tümünü tartıştık maalesef” ifadelerini kullandı.

Ataş’ın açıklamaları şu şekilde:

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, normalde insanın ve bütün canlı-cansız varlıkların tümünün yaşam alanlarıyla ilgilenen Bakanlık. Doğal haliyle, buraları koruyan, buralardaki kültürel varlıkları, tarihi değerleri, insanların yaşam alanlarını, diğer bileşenlerini de tahrip etmeden, onlara zarar vermeden planlayan bir bakanlık olması gerekiyor.

Dünyada da çevre ve şehircilik bakanlıklarının yaptığı hatalar, yanlış projeler oluyor. Ama ülkemizde öyle bir Çevre ve Şehircilik Bakanlığı var ki maalesef tarihi yerlerin tümünü, parkları, meraları, zeytinlikleri, yeşil alanları, bütün koruma alanlarını sadece ticaret mantığıyla, rant mantığıyla ele alan, şehirlerin tümünü de tarihi dokularıyla birlikte tahrip eden, büyük şekilsiz zengin binalara açan bir bakanlık rolü oynamaya başladı.

‘ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI; ‘YANDAŞLARA NASIL SERMAYE SUNABİLİRİM’ DİYEN BİR KURUM’

Özellikle bu son dönemde, bu birkaç yıllık süreç içerisinde bu tahribat tamamen bir yıkıma dönüşmüş durumda. Emniyettir, MGK'dır, MİT'tir, Jandarmadır, savunma sanayisidir, müsteşarlıktır; buraya ayrılan bütün bu bütçenin yanında, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da tarım alanlarını, tarihi yerlerini ranta çevirerek gelir elde edip, bu alanlara ya da bir şekilde yandaşlara sermaye sunabilirim diyen bir kurum haline dönüşmüş durumda. Yani kendisine ayrılan bütçeyle oraları yenileme, çevremizi, doğamızı yenileme, şehirleri bütün o doğal güzellikleriyle birlikte yeniden yapma yerine, maalesef tümden yıkarak ranta çeviren âdeta izin verme kurulu biçimine dönüşmüş durumda.

‘KÜÇÜK BİR AZINLIĞIN RANT ALANLARINI OLUŞTURMAK’

Her torba yasayla çevreye yönelik bir tahribat, şehirlere yönelik bir tahribat, kıyılara yönelik bir tahribat gündemimize gelmektedir. Bir tarafta Zonguldak'ı, Trabzon'u, kıyıları; yine aynı şekilde Sur'u, Cizre'yi, diğerlerini tartıştık. Şehrin neredeyse büyük bir bölümünü binlerce yıllık tarihiyle birlikte yok eden o zorla kamulaştırma yasalarıyla tartıştık. Meralara, zeytinliklere, diğer bütün alanlara yönelik sanayi ve benzeri küçük bir azınlığın rant alanlarını oluşturma üzerine bütün o torba yasalarda getirilen yasaların tümünü tartıştık maalesef.

‘SADECE PARA ÜZERİNE BİR SİYASETLE ELE ALAN BİR ANLAYIŞ’

Şehir alanlarında bugüne kadar bu iktidar döneminde, bizzat kendi ağızlarından ifade ettikleri gibi ihanet edilen iller, parsel parsel satılan, cemaatlere ve diğer yerlere sunulan rant alanları, binlerce yıllık tarihleriyle birlikte Sur ve benzeri yerleri zorla tahrip edilen, yok edilen ve yeni biçimde yapılacak şekilde aslında dalga geçilerek bütün o tarihleri yok eden, ranta açan; yol, köprü, havalimanı projeleriyle İstanbul gibi şehirler başta olmak üzere, bütün şehirleri yok eden, bir daha geriye dönüşümü olmayan, sadece para üzerine bir siyasetle ele alan; yine "kentsel dönüşüm" adı altında insanların yaşam alanlarını daha yaşanılır hale çevirmek yerine, bunları tamamen büyük binalara peşkeş çeken bir anlayışla karşı karşıyayız.

‘ESENYURT BELEDİYE BAŞKANI TAHRİBATLAR BIRAKARAK GÖREVİNİ DEVRETTİ’

Daha bugün çok tartışılan Esenyurt Belediyesi’nin Başkanı Necmi Kadıoğlu, bütün o yıkımlarıyla birlikte tartışıldıktan sonra, geride büyük tahribatlar bırakarak yine görevini devrederek ayrılmış oldu.

‘HALKLAR MAĞDUR EDİLDİ’

Cizre ve Sur'a yönelik uygulanan politikalara o kadar karşı çıkmamıza rağmen, güvenlik ve benzeri gerekçeler ileri sürülerek, İdil, Silopi, Nusaybin, Şırnak, Yüksekova ve hiç o hendek meseleleri olmayan alanlar da dahil olmak üzere yıkım alanlarına çevrildi. Halklar mağdur edildiler, kendi ekonomik ve kültürel alanlarından koparıldılar, şehirlere gönderilerek işsizler ordusuna katıldılar.

Hayvanlara, sokak hayvanlarına yönelik büyük bir katliam hâlâ devam ediyor. Bu, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından engellenmek yerine daha çok özendirilmekte. Bütün o sokak hayvanları şehirlerdeki otomobil ve benzeri kazalara terk edilmektedir.

‘ÇEVREYLE İLGİLİ TÜM KORUMA ALANLARI YENİ YASAYLA RANTA AÇILACAK’

Şimdi tam teşekküllü bir yasa daha gündeme getirdiler. Yani bütün bu tahribatların tümüne karşı sürdürülen mücadelelerle kazanılan tüm haklar ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Yeni yasada ne var? Üstün ulusal çıkarlar, kamu yararı, strateji, güvenlik, ülkenin merkezi planları adı altında bütün koruma alanları yani tabiat alanları, yaban hayatı koruma alanları, millî parklar, tabiat parkı, tabiat alanı, tür ve habitatı koruma alanlarının tümü yani altı tane statü biçiminde var olan, çevreyle ilgili olan bütün bu koruma alanlarının tümü yeni yasayla birlikte tamamen ranta açılmış olacak.

‘BUGÜNE KADAR ELDE EDİLEN TÜM HAKLAR BAKANLIĞIN BİR KARARIYLA ORTADAN KALKACAK’

Dört tane temel maddeyle bu meseledeki bütün o koruma zırhlarının tümü kaldırılmak istenmektedir. Nedir bunlar? Birincisi: Bütün o koruma alanlarının yanında, Orman ve Su İşleri Bakanlığı bütün diğer bakanlıkları da bir tarafa bırakarak tek statüde toplayabilecek. Yani turizm alanında tarihi bir kenti ya da herhangi bir merayı, bir parkı tek bir statüde toplayabilecek. Bütün statülerin tümünü iptal etme hakkına sahip olmuş olacak. Yine, bu statülerin hepsine yönelik daraltma, istediğini istediği biçimde kullanma biçimindeki statüye indirerek, onları her şekilde rant alanlarına açarak kullanılmasını sağlayacak. Yani bir şekilde ÇED'lerle ya da mahkemelerle, diğer mücadelelerle birlikte elde edilen bütün bu hakların tümü, Bakanlığın bir kararıyla birlikte ortadan kaldırılmış olacak ve bu sürekli hâle getirilecek.

Diyelim, bugün, mutlak koruma alanı olan bir yer, yarın bir şirket başvurduğunda, istenildiği anda, aynı anda koruma alanı olmaktan çıkarılarak tahribata açılmış olacak. Bunların yapmış olduğu tahribatlar, hiçbir şekilde cezaya tabi tutulmayarak "Ya eski hâline getireceksin, getiremezsen de küçük cezalar ödeyerek bu meseleyi kapatacaksın" biçiminde bir hakla da taahhüt altına alınacak.

‘SUÇLAMALARLA MÜCADELEYİ ORTADAN KALDIRMAYA ÇALIŞIYORLAR’

Doğaya yönelik yapılan bütün mücadeleleri ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Cerattepe'yi, Gezi'yi kışkırtma olarak ele alıyor, diğerini dış güçlerin oyunu diyorlar. Yeşil Yol'a yönelik mücadelede "Havva ananın kaçak binası vardı. İşte, onu orada ranta çevirmek için yapıyor" diyor. Diğer tarafta, "Bunlar bir avuç köylü" diyor Bergama'dakine, Munzur'dakine "Bunlar ideolojik örgütlerin oyunu" diyor. Hasankeyf'e "Siyaset rantı yapmak istiyorlar" diyor. Kaz Dağlarına "İşi olmayanlar ya da bundan kendilerine sonuç çıkarmak isteyenler…" biçiminde suçlamalarla bu mücadeleleri de ortadan kaldırmaya çalışıyorlar.

NÜKLEER ENERJİ VE HES

1.500 tane HES ve diğer barajlar yapılacak; yine, aynı şekilde nükleer santral yapılıyor. Dünyanın neresinde bu kadar baraj ve nükleer santral var, nasıl yenilenebilir oluyor? Yani eskiden, Çernobil kazası sonrasında bize "Karadeniz'de bir şey olmaz" diyerek çay içen bakanın yerine, şimdi de maalesef, Çernobil'i bizim ülkemize getiren, Sinop'a getiren, Akkuyu'ya getiren bir bakanla karşı karşıyayız. Bunu da halka "Biz yenilenebilir enerjide 1'inci sıraya gideceğiz" diyerek, -nükleer enerjinin neresini yenileyebiliyorsa- bu meselede de halkı kandırarak halklarımızın zararına, ülkemizin zararına işlemeye çalışıyor.

Her şey para değil. Elbette, bu ülkenin ekonomisine yönelik çalışmalar yapılabilir ama öyle bir an gelir ki paradan vazgeçerek bu ülkenin zenginliklere sahip çıkmamız gerekiyor.

Bütün bu meslek örgütlerinin, yöredeki halkların, onların kurumlarının, uzmanların ve yereldeki bütün kamu kuruluşlarının tümünün dâhil olmuş olduğu konseptlerle projeler işletilerek, yarıştırılarak en azından bu ülkede var olanı koruma, onlara yenilerini ekleme siyasetiyle bu meseleyi sürdürmemiz lazım.

Tüm bunların yanında, biz HDP olarak halklarla, ekoloji kurumlarıyla, canlı, cansız varlıkların tümüne yönelik yapılan bu tahribat projelerine karşı çıkmaya, ranta yönelik yapılan bütün bu politikaları da boşa çıkarmak için mücadele etmeye devam edeceğiz.

Demokrat Haber/Ankara