HDP Eş Genel Başkanı Serpil Kemalbay, Katar krizi, demokrasi mücadelesi, tutuklu vekiller ve gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

AKP’nin dış politikasının yanlış olduğunu savunan Kemalbay, Türkiye’nin Katar politikası nedeniyle aynı sıkıntı ile karşı karşıya kalabileceğini söyledi.

Kemalbay, Bugün Katar, daha önce aynı kampta olduğu, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Bahreyn, Mısır tarafından terörle suçlanan bir ülke haline geldiyse, bunun devamında Türkiye’nin de aynı sorunla yüz yüze kalmayacağını kimse söyleyemez. Ortadoğu coğrafyasındaki bu vesayet savaşı içerisinde bu saydığım ülkelerin hepsi vardı. Buna Türkiye’yi de dahil edelim. Fakat bugün hepsi birbirini terörü desteklemekle suçluyorlar. Türkiye ise Katar’ın arkasında olduğunu açıklıyor. Katar’la dayanışma içinde olduğunu söylüyor” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a seslenen Kemalbay, “Katar’daki bazı vakıflar teröre destek veriyor diyorlar böyle olur mu?” diyor. AKP Genel Başkanı o vakıfların terörü desteklemediğine eminmiş, kefilmiş. Sayın Erdoğan sizin kefaletiniz sınıfta kalmış durumda” ifadelerini kullandı.

HDP Eş Genel Başkanı Serpil Kemalbay, Cizre'de partisinin düzenlediği iftar programına katıldı.

İftarın ardından konuşma yapan Kemalbay şöyle konuştu:

Dilerdim ki sizlere buradan, bu coğrafyanın ana dili ile hitap edebileyim. Fakat maalesef çok kimlikli bir coğrafyada Türkiye halkları birbirinin dilini öğrenemedi. Fakat ben kendi adıma da bir özeleştiri verebilirim, bizler mutlaka birbirimizin kimliğini, dilini, inançlarını en yakından anlamak, öğrenmek, konuşmak durumundayız.

Ben buraya adım attığımda bütün yoldaşlarım gibi, son derece duygusal bir atmosferle karşı karşıya kaldım. Çünkü burada beni karşılayan, beni kucaklayan herkesi görüyorum ki yüreklerinden bir parça kopartılmış durumda. Yakın tarihinde çok büyük acılar yaşamış bir yer burası. Cizre, hepimiz için bir taraftan katliamlarla anılan bir yer, öte taraftan dünya mücadele tarihine yazılacak bir direniş coğrafyası. O nedenle buradan sizleri selamlarken, Mehmet Tunç’ları ve onun nezdinde bütün arkadaşlarımı da buradan selamlamak istiyorum.

‘SAVAŞ KONSEPTİ 7 HAZİRAN’IN ARDINDAN MGK KARARI İLE BAŞLADI’

Türkiye 7 Haziran’dan bu yana bir savaş ve çatışma konsepti içerisinde yönetiliyor. Biliyorsunuz 7 Haziran Türkiye halklarının barışı ve demokrasiyi yakalaması için büyük bir fırsattı. 7 Haziran’ın 2. yıldönümündeyiz. O tarihten bugüne AKP-Saray iktidarının ortaya koyduğu siyaset 7 Haziran’ın kazanımlarını ortadan kaldırmaya dönüktü. Savaş ve çatışma ile halkı sindirerek kendi tek adam iktidarını süreklileştirmek istiyor.

Bizler faşizmin kurumsallaşmasına karşı 7 Haziran’dan bu yana büyük bir direnç gösterdik. Halkların taleplerini elinin tersiyle iten AKP-Saray iktidarı 7 Haziran’dan bir süre önce bu savaş konseptini başlattı.

CEYLANPINAR’DA ÖLDÜREN POLİSLER

2 polisin şaibeli bir şekilde öldürülmesi ile çatışma, savaş başlamadı. Ondan çok daha önce, bir MGK kararı ile çöktürme planı çerçevesinde bir savaş konsepti başlatıldı. Arkasından bizler Suruç, 10 Ekim, Cizre bodrumu katliamlarına ve çok sayıda şiddet olayına tanıklık ettik. Fakat görüyoruz ki bütün bu savaş politikası karşısında Botan halkı, Türkiye halkları dimdik ayaktalar.

‘AKP İKTİDARI YIKILMA AŞAMASINDA’

Sadece Kürt coğrafyasında değil batıda da bu otoriterleşmeye, baskıya karşı, zulme karşı halkların direnişi sürüyor. Akademisyenler, gazeteciler, bu baskılara karşı direnişini sürdürüyor. AKP iktidarıysa her an yıkılma aşamasındadır.

KATAR KRİZİ

Dünyanın bu kadar çalkantılı olduğu bir süreçte içeride ve dışarıda yürütülen savaş politikaları, AKP’nin Suriye ve İran’da yürüttüğü yanlış politikalar Türkiye’yi çok büyük tehlikenin içerisine atmaktadır. Bugün Katar, daha önce aynı kampta olduğu, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Bahreyn, Mısır tarafından terörle suçlanan bir ülke haline geldiyse, bunun devamında Türkiye’nin de aynı sorunla yüz yüze kalmayacağını kimse söyleyemez. Ortadoğu coğrafyasındaki bu vesayet savaşı içerisinde bu saydığım ülkelerin hepsi vardı. Buna Türkiye’yi de dahil edelim. Fakat bugün hepsi birbirini terörü desteklemekle suçluyorlar. Türkiye ise Katar’ın arkasında olduğunu açıklıyor. Katar’la dayanışma içinde olduğunu söylüyor.

Dün akşam AKP Genel Başkanı açıklama yapıyor (Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan), “Katar’daki bazı vakıflar teröre destek veriyor diyorlar böyle olur mu?” diyor. AKP Genel Başkanı o vakıfların terörü desteklemediğine eminmiş, kefilmiş. Sayın Erdoğan sizin kefaletiniz sınıfta kalmış durumda.

‘ERDOĞAN’IN KATAR’A KEFİL OLMASI MÜMKÜN DEĞİL’

Siz bu ülkede 150 bine yakın kamu emekçisini hiçbir hukuka dayanmadan 1 gecede sokağa attınız. Siz bu ülkede HDP ‘ye gönül vermiş olanları aylardır, yıllardır hapishanede tutuyorsunuz. Siz bu ülkenin barışın, demokrasinin, özgürlüklerinin güvencesi olan bir partinin eş genel başkanlarını rehin tutuyorsunuz. Sizin bir ülkeye, bir vakfa kefil olmanız mümkün değil. Siz bu ülkenin en demokratik STK’larını, sendikalarını, gazetelerini bir gecede kapattınız. Sizin kefaletiniz bu ülkede para etmiyor.

 YURDIŞINDAKİ HDP’Lİ VEKİLLERİN VATANDAŞLIKTAN ÇIKARILMASI

Değerli yoldaşlarım, sizin mücadele arkadaşınız Faysal Sarıyıldız, Cizre, Sur, Silopi, İdil, Nusaybin abluka altındayken sizlerle omuz omuzaydı. Sizlerle birlikte faşizme karşı mücadele yürüttü. Faysal Sarıyıldız’ın sizlere selamları var. Faysal Sarıyıldız, hukuksuz bir şekilde, hiçbir kanıta dayanmayan, algı operasyonları ile düzenlenmiş fezlekelerle ceza alıyor ve vatandaşlıktan çıkarılmaya çalışılıyor. Sizler Faysal Sarıyıldız’ı vatandaşlıktan çıkartabilirsiniz. Dünyada, halklarını, halklarının en önde giden mücadeleci şairlerini, yazarlarını, siyasetçilerini vatandaşlıktan çıkarmış çok devlet adamı var. Bunların hepsi bugün diktatör olarak anılıyor. Adlarını iyilikle anan hiç kimse yok. Fakat dünyada vatandaşlıktan çıkarılmış ama tarihe ismini yazmış çok sayıda siyasetçi, yazar, aydın var. Siz Faysal Sarıyıldız’ı vatandaşlıktan çıkartabilirsiniz ama bu halkın yüreğinden söküp atamazsınız.

AYBÜKE ÖĞRETMEN

Değerli kardeşlerim, savaş, çatışma bütün hızıyla devam ediyor ve her gün yüreklerimize yeni acılar düşüyor. Birkaç gün önce de Aybüke öğretmen bu savaşta yaşamını yitirdi. Bizler Aybüke öğretmen için üzülüyoruz. Aybüke öğretmen için üzüldüğümüz kadar Taybet Ana için de üzülüyoruz ama. Cizre bodrumları için, Sur’daki katliamlar için de üzülüyoruz. Acılarımızı ayırmıyoruz. Bizlerin amacı acıları yarıştırmak değil acıları ortadan kaldırmak.

HDP olarak bu toplumda barışın, demokrasinin, özgürlüklerin bugüne kadar savunucusu olduk bundan sonra da savunucusu olacağız. Türkiye halklarının bu gerçekleri gördüğünü görüyoruz. Türkiye halklarının en az yarısından fazlası bu tek adam iktidarına 16 Nisan’da dur demiştir. Bu bizim için büyük bir umuttur. Türkiye halkları şunu görmüştür ki, demokrasi olmazsa hiçbirimiz güvende değiliz. Şunu gördü ki Türkiye halkları, eğer demokrasi olmazsa barışı da kazanamayız, demokrasi mücadelesi ile barış mücadelesini birlikte yürütmeliyiz.

16 NİSAN ANAYASA DEĞİŞİKLİK REFERANDUMU

Barış ve demokrasi mücadelesi yürütmek sadece Kürt halkının sorumluluğu değildir

Bizim bir an önce demokrasi ve barış mücadelesini yükseltmek gibi sorumluluğumuz var. Bunun sorumluluğu sadece Kürt halkının sorumluluğu değil. Kürt halkı zaten on yıllardır bunun bedellerini çok ağır şekilde ödüyor ve büyük destansı direnişler ortaya koyuyor. Artık Türkiye halklarının bütün kesimlerinin barış ve demokrasi mücadelesinin içine boylu boyunca girmesi, emek vererek, gerekirse bedel ödeyerek barış ve demokrasiyi kazanması gerekiyor. Bunun için bütün siyasi partiler de üstlerine düşen sorumluluğu yerine getirmek zorundadır. Halklarımızın 16 Nisan’da söylediği budur. Bize denmektedir ki Türkiye’de demokrasiyi, onurlu bir barışı sağlamak için bir araya gelin, sorunlarınızı konuşarak çözün.

Türkiye’nin 90 yıllık statükosu ile hesaplaşın, tekçilikle bu iş olmaz. Artık çoğulcu yapıyı tanımak gerekiyor. Ulus-devlet anlayışını değiştirmek gerekiyor. Birlikte demokratik ilkeler çerçevesinde, eşit şekilde hareket etmek gerekiyor. Bunu halklarımız talep ediyor. Yeter ki siyasetçiler bu talebin önünü tıkamasınlar, yeter ki iktidarlar bu talepleri bastırmasınlar. Eğer bu talepleri tanımazlarsa da karşılarında halkı bulacakları aşikardır.

Değerli kardeşlerim, sözlerimi sonlandırırken sizlere sevgili eş başkanlarımız Selahattin Demirtaş’ın ve Figen Yüksekdağ’ın selamlarını, sevgilerini iletmek istiyorum. Onlarla birlikte 11 milletvekilimiz, 5 bin 500 partilimiz demokrasi ve barış için bedel ödüyorlar. Bizler barış ve demokrasi mücadelemizi büyütmeye devam edeceğiz. Türkiye’ye demokrasinin gelmesi için bütün toplumsal kesimlerle bir araya gelmeye devam edeceğiz. Sizlerin gösterdiği direngenliğe bakarak hepimiz güç alıyoruz, sizlerle onur duyuyoruz bunu bilmelisiniz.

(HABER MERKEZİ)