Her defasında söyleriz "kader seçimleri" diye... Her seçim öncesi, önemini anlatmak açısından sarf ederiz en fiyakalı sözleri... Şimdi yine "kaderimizi belirleyecek" seçimin arifesindeyiz. Dananın kuyruğu kopar mı bilinmez ama, gerçekten önemli bir dönemeçte olduğumuzu söyleyebiliriz. Zira 7 Haziran seçimlerinin ardından AKP iktidarının tankıyla, topuyla giriştiği savaş nedeniyle, Türkiye'deki halklar neredeyse birbirine karşı diş bileyip saldırı pozisyonuna geçtiler. Halklar, Saray Diktatörünün, "tek adam" olma hırsı ve üstün gayreti ile düşünsel kopuş yaşadılar, farklı kutuplara savruldular. Halkların birbirinden "ayrılma" fikri 90'lı yıllarda bile bu kadar belirginleşmemişti dersek yanılmış olmayız sanırım. Zira, Türkiye'nin batı yakasında, iktidara sırtını dayayan faşist çeteler, Kürtlere ait ev ve işyerlerine taarruz başlattılar koro halinde... AKP iktidarının kuklası haline dönüşmüş polisin korumasıyla gelişen saldırılarda yeni Madımak Katliamlarının ortaya çıkmaması, şanstan öte Kürtlerin "barış ve birlikte yaşama ısrarının" bir sonucu olduğu gerçeğini gözden ırak tutmamamız gerekiyor.

Aslında seçim öncesi yazarların, yazılarıyla bir partiye destek olmasını, ya da okurlarına oy verecekleri partiyi işaret eden yazılarının çok doğru olmadığı düşüncesindeyim. Lakin ezelden beri sistemin, devletçi, ırkçı zihniyetini ortaya koymaktan çekinmemiş "boyalı basının" yanında, iktidar yalakası, tetikçisi "havuz medyası" da türeyince, onlardan yana olmadığını bağıra bağıra haykırmak onurlu bir davranış haline geliyor. Bu vesileyle seçim öncesi son günlerimizi yaşarken, HDP ve diğer partilere oy veren seçmenlerin tercih nedenlerini irdelememiz gerektiği inancındayım. Çünkü seçmenlerin ne istediğini bilmesi, verdiği oyun nereye gittiğini bilerek "evet" mührünü basması, aynı zamanda bir düşüncenin sürekliliğini ya da geçiciliğini ortaya koyması bakımından önemli bir veridir. Türkiye siyasetinin yakın geçmişine bakıldığında tarihin çöp sepetine atılmış düzinelerce partinin enkazı ile karşılaşırız. Bir dönem zevk-i sefa sürmüş, iktidar olmuş, hükümet olmuş, saltanat sürmüş partiler, şimdi bir daha dönmemek üzere göçmüşler dünyadan... Siyaset sahnesinde bu kadar keskin iniş-çıkışın nedeni, iktidar olma ve iktidardan düşme sürecinin kendi özgün dinamikleriyle gelişmemesidir. Günübirlik politikalar ve dönemsel dengelerin bir ürünüdür bu partiler... Bu nedenle uzun ömürlü olamadılar. Sanırım parti isimlerini yazmaya gerek yoktur. Zira konumuz da bu değildir.

Türkiye'de genel olarak seçmen profiline bakıldığında, Kürt Siyasal Hareketinin istikrarlı bir gelişim gösterdiği tespitinde bulunabiliriz. Bunun da nedeni, dönemsel bir siyasetin ya da dengenin bir ürünü olarak değil, bilakis kendi mecrasında, kendi dinamikleriyle gelişmiş olmasıdır. Zira kendi siyasetini kabul ettirdiği ölçüde, toplumun çeşitli kesimlerinden almış olduğu destek de o oranda gelişme göstermiştir. Yine yıllardan beri Kürt Siyasal Hareketinin dile getirdiği, Türkiye sol-sosyalist güçleri ile "işbirliği ve dayanışma" felsefesi HDP projesi ile vücut bulmuş, bu da başarıyı getirmiştir. Türkiye'de HDP'yi etkili tek muhalif güç haline getirmiştir. Bu durum beraberinde istikrarlı bir başarıyı ve kalıcılığı getirmiştir. Kendi özgün dinamikleri demişken, tabanının bunu içselleştirmesi meselesi elbette büyük önem arz ediyor. HDP seçmeni belli ki kolay ikna edilmemiştir. Bunun için bu kadar süre, bu kadar can verilmiş, bu kadar acı bedel ödenmiştir. Lakin gelinen noktada, HDP seçmeninin baskın çoğunluğu, HDP'ye hangi saikle oy verdiğini özümsemiştir. Bu tercih, onu bedel ödeyeceğini bile bile bir "dava" sahibi yapmıştır. Bu nedenle "Kürtler politik bir halktır" tespitinde bulunulmaktadır. Bu realite bir gerçeği işaret etse de, bu politika veya siyaset yapmak için değil, inandıkları felsefenin hayat bulması mücadelesidir özünde... Bu "öz" de dile getirildiği ölçüde dile gelecek, mücadelesi verilecek, bedeli ödenecek ve yolun sonuna gidene kadar direnilecektir. Bu pratik sonuç, Kürtleri "politik" bir halk yapacaksa da bunun bir mahsuru yok. Ancak ne için mücadele ettiğini ve seçimlerde "Neden HDP?" sorusuna bir siyasetçi edasıyla, insanlık adına kutsal sayılabilecek gerekçeler ortaya konuyorsa, bu başarının bir seçimle sınırlı kalması beklenemez. Dolayısıyla 1 Kasım seçimleri de Kürtler ve Türk sol-sosyalist güçleri için yeni bir başarıyı müjdeleyecektir.

Oysa dönemini tamamlamış AKP için durum böyle mi? Hangi seçmen, AKP'ye oy verirken, insanı insan yapan, onuru, erdemi, barışı, iyiliği, sevgiyi, inandıkları değerleri sebep gösterir ki? Varsa yoksa, menfaat, ihale, nemalanma... Nasıl olsa devletin malı deniz... Bir parça da olsa onlara düşmeli... Evrensellik ve insanlık adına değeri olmayan bu tercih nedeniyle AKP de geçicidir, dönemseldir ve miadını doldurmuştur.

Alın size HDP'ye oy vermek için en geçerli bir sebep daha... 1 Kasım'da sandığa giderken, insanı insan yapan değerleri bir kez daha düşünün...