Sonunda gerçek iktidarın MHP olduğu ve Erdoğan’ın da Türkeş’in yolunda hızla koşmaya devam ettiği bir kez daha tescillendi. AKP, MHP'ye tamamen teslim olmuştur. Özellikle son 6 yıldır AKP iktidarı MHP programını harfiyen uygulamaktadır. Erdoğan "İnsan hakları eylem programı" yutturmacasını kimsenin yutmadığını anlayınca çareyi savaş politikalarını daha da derinleştirmede gördü. AKP-MHP diktatörlüğünün en büyük korkusu HDP’dir. Çünkü HDP gerçek muhalefet partisidir. Yapılacak ilk seçimde daha da büyüyeceği, oylarını artıracağı aşikardır. HDP her türlü ırkçılığın panzehiridir. Gerçek barışın, dillerin ve halkların dostluğunun kararlı sesidir. Sömürücülere karşı ezilenlerin dilidir. Onun içindir ki diktatörlük HDP'yi kapatmak istiyor.

600 küsur sayfalık iddianame iktidar zehiri ile yazılmış mesnetsiz palavralardan ibarettir. Milletvekillerinin mecliste yaptıkları ve meclis dışında da seslendirdikleri açıklamalar delil olarak gösterilmektedir. Açılan davalar delil olarak gösterilmektedir. Ki bunların çoğu beraatle sonuçlanmıştır. Diğerleri de derdest olup halen dev am etmektedir. Örneğin benimle ilgili halen devam eden yargılama da deliler arasında gösterilmektedir. (Cizre katliamını protestodan dolayı açılan dava) İddianame iktidarın sesi olup, hukuka aykırı, masumiyet karinesini çiğneyen, iktidarın kin ve intikam saikiyle yazılmış kağıtlar tomarıdır. İddianame iktidarın acizliğinin fotoğrafıdır. Ayrımcı, ırkçı bir zihniyetin ürünüdür. Erdoğan’ın geldiği nokta ve düştüğü durum hazindir. Özellikle son 6-7 yıldır tüm icraatı ve söyledikleri geçmişte söylediklerinin tekzibidir. 2015’li yıllarda parti kapatmalara karşıydı ve şöyle diyordu, "Parti kapatılırsa adalet olmaz. Partiye oy verenler de cezalandırılmış olur", ayrıca bir öneride daha bulunuyordu, "Anayasaya siyasi partilerin kapatılması dahi teklif edilemez hükmü getirilsin". Unutmuş olabilir mi bu sözlerini?

Türkiye bir anlamda partiler mezarlığıdır. Parti kapatma kararları 3 süreçte görüldü. Birincisi sulh ceza mahkemelerinin ve sıkıyönetim komutanlıklarının parti kapattığı dönem. İkincisi darbe süreçlerinde kapanan partiler, üçüncüsü ise Anayasa Mahkemelerinin parti kapattığı dönem. 1961 öncesinde bildiğimiz kadarıyla 5 parti kapatıldı. 1961 anayasasından sonra ise tam 24 parti kapatıldı. Her iki dönemde de kapatılan partilerin büyük çoğunluğu sol ve Kürt haklarını savunan partiler. Parti kapatma nedenleri olarak bölücülük, laiklik karşıtlığı, yasal zorunlulukları yerine getirmeme gösterildi.

Parti kapatmayı savunanların yaptığı bir demagoji var: "Parti kapatma Avrupa’da da var". Türkiye’nin 24 parti kapattığı dönemde bütün Avrupa kıtasında sadece 4 parti kapandı (Almanya 3, İspanya 1).

AİHM Türkiye’de kapatılan sol ve Kürt haklarını savunan parti kapatma davaları ile ilgili istikrarlı olarak hep ifade ve örgütlenme özgürlüğü açısından ihlal kararları verdi. Sadece Refah partisi ile ilgili kapatma kararını meşru gördü.

İddianamede Herri Batasuna ve Batasuna İspanyaya karşı davasına da örnek olarak atıf yapılmış. Oysa iki konunun örtüşen yanı yok. AİHM Batasuna/İspanya kararında cepheleşme yaratma kanıtını yeterli görerek partinin kapatılmasını meşru gördü. (Ben aslında AİHM'in bu kararını da çok isabetli bulmuyorum) HDP ise kurulduğundan beri tüm faaliyetlerinde sadece Kürtler için değil Türkler için de coğrafyadaki tüm halklar için de aynı hak ve özgürlük eşitliğini, halkların dostluğunu savundu. Bir cepheleşme politikası gütmedi.

HDP'nin kapatılması ona oy veren 6 milyon insanın iradesinin gasp edilmesi anlamına gelir. Bu siyasi ve hukuki bir cinayet olur. Anayasanın 2. maddesinde belirtilen "demokratik hukuk devleti" vurgusunun, 10. maddede teminat altına alınan eşitlik ilkesinin, 26. maddede teminat altına alınan düşünceyi açıklama ve yayma hak ve özgürlüğünün, 67. maddede belirtilen siyasi faaliyette bulunma hakkının, 68. maddede belirtilen partiler demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır vurgusunun ayaklar altına alınması olur. Kürtler söz konusu olunca anayasal hakların rafa kaldırılması anlamına gelir. Asıl bölücülük, cepheleşmek bu olur. HDP şeklen kapatılsa da HDP ruhu sel gibi tüm coğrafyaya yayılır. Bunu önlemeye hiçbir diktatörlüğün gücü yetmez.

Anayasa mahkemesinin delil yokluğundan, siyasi saikle hazırlanmış olduğundan iddianameyi iade etmesi gerekirdi. Ne var ki böyle yapmayıp raportöre verdi. Ezilenlerden yana özgürlükçüler mutlaka günün birinde kazanacaktır. Diktatörlüğün çöküşü de yakındır.