15 yıllık hükümette kadının geldiği nokta ile alakalı birkaç cümle ile başlayalım;

Daha doğrusu kadının gerilediği nokta demek gerekir. Kadın cinayetleri 15 kat artmış durumda. Tecavüz, kadına şiddet, ‘Atını aldı Üsküdarı geçti.’ Kadınların bedenlerine hiç olmadığı kadar müdahale söz konusu oldu. ‘Çocuk gelin’ kavramı ilkokul çocuklarına özendirilecek biçimde kitaplarda yerini buldu. Kadınların yapacağı çocuk sayısı her fırsatta erk zihniyetin dilinden düşmedi. Kılık-kıyafet yüzünden kadınlar işlerinden edildi. Bir kadının şort giymesi tekmelenmesine meşruluk kazandırdı. Kadının eşi tarafından dövülmesinin ‘doğal’lığı belediyelerin dağıttığı kitapçıklara eklendi. Bunun vaazı televizyonlarda verilmeye başlandı. Kadın bedenleri işkence edilerek çıplak bir şekilde teşhir edildi. Siyasetçi kadınlar katledildi. Barış isteyen anneler katledildi. Katledilenlerin cenazeleri günlerce sokaklarda bekletildi. Barış isteyen akademisyenler işlerinden oldu ve tutuklandı. Kadınların sanat, edebiyat alanında kendilerini geliştirmelerini sağlayan dernekler kapatıldı. (Çünkü kadının kadın olma bilincine sahip olması erk egemen sistemin sarayını başına yıkması anlamına gelebilirdi.) Belediye eş başkanları tutuklandı. Belediyelerin kadın danışma hizmeti veren birimlerine erkek danışman atandı. Kadın eve hapsedilmeye çalışıldı. Eve hapsolmak istemeyen bilinçli kadınlarsa zindanlara mahkum edildi. Birkaç cümle ile özetleyelim dediğimiz için sonlandırıyorum. Yoksa sayfalarca saysak bitmez 15 yıl…

Anayasa görüşmeleri nasıl başlamıştı hatırlayalım?

Kavgalar…

Kadın vekillerin darp edilmesi…

Küfürler… Tahammülsüzlük…

“ulan”lı tehditler… vs.

Yangından mal kaçırır gibi meclisten anayasa kaçırmaya çalıştılar. OHAL ile birlikte gelen bu aciliyete anlam vermek mümkün değil. Dünyanın en önemli jeopolitik konumuna sahip, birçok halkı içinde barındıran, köylerinde cami ve kilisenin yan yana olması gibi dini farklılıkların da hüküm sürdüğü, Alevinin, Kürdün, Lazın, Ermeninin, Çerkezin bu topraklarda yaşadığı bir coğrafyada tek kişinin elinden alelacele çıkan anayasanın meşruluğu olur mu? Lazların hakkını korumak adına yapılan yasada Lazlar nasıl söz sahibi olmaz? Yahut ülkede çok sayıda Alevi yaşarken rejim değişikliği için nasıl bir Aleviye danışılmaz? LGBT bireyleri? Ya kadınlar? Ülkenin her karışında emeği olan kadınlar nasıl anayasaya dahil edilmez? O vakit bu anayasa meşru olur mu?

Bunu her yerde anlatmaya çalıştık. Fakat OHAL ile birlikte birçok yerde sözümüzü kısmaya çalıştılar. Engel oldular. İşçinin, kadının, Kürdün, Alevinin ve bütün diğer renklerin sözünün olmadığı anayasa ülke geleceği açısından karanlıktır. Oysa ki yarım ada olan, Kuzey Yarımkürede yer alıp 4 mevsimi yaşayan bir ülkede baharı görememek bütün renklerin yok olmasına sebebiyet verebilir. Bütün zorluklara, engellemelere rağmen açtık stantlarımızı. İnsanlara elimizden geldiğince anlatmaya çalıştık.

Anayasa’da kadınların yerinin olmaması ve yargının daha da fazla erkleşmesiyle birlikte ülkede kadın hakları konusunda var olan yerin daha da geriye gideceği durumunu gözlemlemek zor değil. Mevcut sistemle Dünya Ekonomik Forumu’nun verilerine göre, Türkiye kadın erkek eşitliği konusunda 144 ülke arasında 130. sıradadır. Başkanlık sistemiyle birlikte görünen o ki sondan 1.lik hedeflenmektedir.

Bilinmelidir ki kadının özgürlük mücadelesi toplumun özgürlük mücadelesidir. Özgür toplum, özgür kadınla var olur. Bu da demek oluyor ki referandum sonucu ne olursa olsun, kadınlar haklı mücadelelerine devam edeceklerdir. Kadınlara dayatılan ikinci cins olma durumu ortadan kaldırılıncaya kadar kadınlar hayır demeye devam edecektir.

16 Nisan 2017 günü ülke tarihine en büyük karanın vurulduğu günlerden biridir. Çünkü bu zamana kadarki seçimlerde hiç bu kadar gözle görülür bir şekilde usulsüzlük, hile, hırsızlık, zorbalık durumuyla karşılaşılmamıştır.

Kürt illerinde ellerinde silahlı erkeklerin erk zihniyetiyle birlikte okullarda tehditvari gezmeleri kaçımıza normal geliyor? Urfa, Sakarya, Yozgat, Muş illerindeki 961 sandıktan yüzde yüz evet oyu ve yüzde yüz katılım çıkması akıl karı mıdır? İnşaatlarda bulunan yırtık mühürlü hayır oyları için sözünüz var mı? Yada 2milyon 500 bin mühürsüz evet tercihli oy pusulasına ne demeli?

Cevabı olan buyursun…

Referandum süreci boyunca stantlarda alanlarda olanlar bilir. Toplumun bütün kesimlerinden insanlar kendi hayırlarını, hayır gerekçelerini haykırıyordu. Başörtülüsünden, ateistine; milliyetçisinden, sosyalistine; köylüsünden, şehirlisine… Birçok farklı kesimden insanları stantlarda birleştiren bir hayır vardı. Birkaç örnek;

Çocukları cezaevlerinde açlık grevlerinde olan annelerin günden güne eriyen çocuklarını yaşatmaya yönelik sıraladıkları hayır’ları vardı. Kürt annelerinin Şırnak için, Cizre için, Sur için içten söyledikleri hayır’ları vardı. Stantlarda hangi kadına dokunsan 15 yılın birikimini hayır’a döküyordu.

HDP standına uğrayan Turancı olduğunu iddia eden bir kadın, “Milliyetçiyim ama hayır diyorum. Bu herkesi kandırıp kendi yolsuzluklarını ört pas edecek. Ülkeyi yurt dışına köle etti. Yol yaptı ama insanlarda yola verecek para yok. Sizden değilim Turancıyım ama iyi çalışın. Hayır için çalışın. Hayırlı günler.” Bu sohbeti başka zaman yakalamak zor olurdu sanırım.

Bakırköy meydanını bilen bilir. Her partiden çadır yan yana açılır ve müzik sırası 15 dakikalık arayla sırayla verilir. Burada da referandum süreci çok etkileyiciydi gerçekten. AKP standına baktığımız zaman çoğunluk erkeklerden oluşuyordu. Ve ilgi hayır stantlarına olduğu kadar güçlü değildi. MHP çadırı ise bomboş. Kimseyi göremezsin. AKP standından hemen sonra MHP’ye müzik sırası gelmesi AKP çadırının 15 dakikalık müzik saatini yarım saate çıkarması demek oluyordu. Sıra CHP, Haziran Hareketi, HPD ve Bakırköy Hayır Platformunun müzik sırasına gelince meydan adeta coşuyordu. HDP’nin standında çekilen halaya CHP’liler hayır bayraklarıyla renk katıyordu. Dilek ağaçları, balonlar, kadın haklarının dile getirilmesi derken Bakırköy hayır’ını gür bir şekilde söylüyordu. Standa gelen ülkenin geleceğinin başkanlık sistemiyle çökeceğini düşündüğü 80 yaşındaki kadınların ağlamasından tutun, gençlerin mücadeleci ruhunun açığa çıkmasına kadar birçok renkten hayır’ı görmek çok farklı deneyimdi.

Başörtülü kadınların hayır çalışması yapan kadınları ziyaret edip, “Yıllarca başörtümden dolayı oy verdim ama getirmeye çalıştığı bu sisteme karşıyım. Her şey tek kişinin iradesine bırakılır mı? Ya ateist biri ülkenin başına gelir de camileri yasaklarsa?” demelerine tebessüm edip cevap vermek de unutulmayacak anlardandı.

Ülkede bütünlük hayır cephesinde bu kadar sağlanmışken evet çıkması ne kadar normal geliyor düşünün? Yapılan usulsüzlük ortadayken evet’i birde Kürt halkının vermiş olduğu oylar ile alındığının söylenmesi algı operasyonundan başka bir şey değildir. Sıkıyönetim durumunun, sokağa çıkma yasağının yaşandığı illerde alınan yüzde 70’lik hayır oyları bu durumu kanıtlar niteliktedir. Ve yine ortaya çıkan bir durum var ki mühürsüz evet oylarının çoğu Kürt illerinden alınmıştır. Bu illerde müşahitler ve sandık görevlileri sandıklarından usulsüz bir biçimde uzaklaştırılmış. HDP Milletvekili Osman Baydemir konuyla ilgili tespit ettikleri durumları belirtti ve yasal süreci başlatacaklarını bildirdi. Zaten referandumun hemen öncesi sandık başkanlarına yönelik yapılan gözaltılar bu durumun açığa çıkacağının göstergesiydi. Silaha, işten atılmaya, tehdide her şeye rağmen sandığa gidip hayır diyen bölge halkı cesaretini bir kere daha göstermiştir.

Yapılan itirazlar sonucunda ne olur bilinmez. Bekleyip süreci hep birlikte izleyeceğiz ama sonuç ne olursa olsun, hükümetin sistemi çökmüştür. Bu halk stantlarda verdiği renkli görüntüyü adaletsizlik karşısında da verecektir. Bahar uzak değil.