Otoriter ülkelerde 1 Mayıs ile ilgili, görüş oluşturmak düşünce üretmek emekçilerin sorunlarını sokağa, eyleme taşımak, yaşamın içinde sahici gündem oluşturmak oldukça zor. Kendi doğallığında emeğin haklarını mücadele ve dayanışmayı öne çıkartarak sermayenin programı karşısında emeğin programını, 1 Mayıs’ta alanlara taşımak, emekten yana siyasetin, emekten yana sendikaların asli görevidir. İşçi sınıfının 134 yıl önce Chicago’daki başkaldırısı 1 Mayıs'ı yarattı. Bir asırdan fazla zaman geçti dünden bugüne dünya halklarının payına düşen yoksulluk, ayrımcılık, ekolojik talan, eşitsizlik, savaş ve şiddet hiç azalmadı. Pandemili dünyada 2020 1Mayıs’ı yaklaşırken emekçi sınıfların başkaldırı gerekçeleri çoğalmıştır, çoğalacaktır.

Emek örgütleri-emekten yana siyaset bugüne kadar maalesef, devletin ve sermayenin dönüşüm sürecine karşı kendini yeniden yapılandırmaktan imtina ettiği bir dönemde pandemi ile karşılaştı. Siyasi iktidarların emeğe yönelik saldırılarını, ülkelerde olup biten demokrasi dışı gelişmeleri bir bir sıralamak artık önemli bir şey söylendiği anlamına gelmiyor. Bilinen gerçekleri sürekli tekrarlamak emeğin haklarında kazanıma dönüşmüyor.

Emekten yana politik güçler, emek hareketinin geleceğine, yeniden yapılandırılmasına çare üretmedikçe işlevsiz bürokratik yapılara dönüşmekten kurtulamayacaklardır. Bu örgütler halen her düzeyde mücadeleyi sığlaştırırken, öneri ve tartışmalara kendini kapatarak suskun bir üslupla eleştirilerin önünü kesen bir yerde duruyor.

Dünyayı sarsan sağlık krizi şirketlerin aşırı sömürme arzusunun önünde şimdilik engel oluştururken, milyonlarca emekçiyi neredeyse sıfır gelire mahkûm etmiş durumda. Sistemin krizinin boyutları değişmiş durumda. Küresel şirketlerin devletleri, temsil ettikleri burjuva sınıfı için halktan topladıkları vergileri sermayeye can simdi olarak, teşviklerle dağıtmaya başladı. Sendikaların ve emekten yana siyasetin olup biteni evde oturup izleme dönemi değildir.

Hiyerarşik yapılar, üstenci yaklaşımlar, kendi içinde küçük ‘otoriter’ yapılara dönüşmüştür.

Öncelikle diyalektik düşünme yetisini kaybetmiş, dogmatik ritüellere teslim olmuş, beyinlerimizi sarsmamız gerekiyor. Demokratik mücadeleler, demokratik örgüt ve yapılarla sürdürülebilir. Özgürce düşünmenin önünde engel olan bu yapılar, artık durumun farkına varmalıdır.

Pandemi döneminde kent yoksullarına, işsiz kalanlara, göçmen işçilere, küçük esnafa, tarım işçilerine, cezaevi koşullarında özellikle ve kasıtlı olarak tutulan siyasilere, emeği yok sayılan, ev ortamında şiddete uğrayan kadınlara söyleyecek sözümüz olmalı. Onların feryatlarıyla bütünleşmeyen bir mücadelenin başarma şansı yok.

Hayatın içinde oluşan doğal tepkiler sosyalistlerin hiç ulaşamadığı kitlelerden yükselmeye başladı. Somut ihtiyaçları geliştirerek suskunluklarını bozmaya başlayan kitlelerle bütünleşerek, yeni örgütlenme biçimlerine dönüştürmek mücadelelere başka bir boyut kazandıracaktır.

Her zaman önemli olan fakat geliştirilemeyen dayanışma faaliyetleri, bu dönemde karşılık buldu. Dayanışma ağları şu anda en fazla ihtiyaç duyduğumuz, gerçekleştirmeye çalıştığımız tartışmasız önemli bir faaliyet. Bu faaliyetler egemen sınıfların yardım kampanyalarına benzer içerik kazanmamalıdır. Yardım verenler - yardım alanlar ikilemine sıkışmayan bir dayanışmayı düşünmeliyiz. Mücadelenin toplamı sadece yardımlaşmayla sınırlı da ele alınamaz.

Binlerce kişi, grup, platform, siyasi örgüt ve parti dayanışma organizasyonları yapıyor. Dayanışmanın içeriğini zenginleştirebilirsek slogan düzeyinden öte geçemeyen sıkışmışlığımızı ortadan kaldıran devrimci bir mücadelenin nüveleri haline getirilebilir.

2020 1 Mayıs’ı böylesi mücadeleyi örgütlemede etkisiz ve görünmez kılınan sınıfın yeniden tarihsel rolünü bütün özneleriyle arasında herhangi bir hiyerarşi kurmadan eylemleştirmeye adaydır. 1 Mayıs’ın birlik ve dayanışma ruhu geri gelmelidir.

Her beyin güçlü bir örgüttür. Her ev önemli bir hücredir. Her pencere balkon İstanbul’da Taksim, Moskova’da Kızıl Meydan, Paris’te République Meydanı, Küba’da Jose Marti Devrim Meydanı, New York’ta Union Square, Berlin’de Oranienplatz, Kahire’de Tahrir, Tahran'da Azadi Meydanı ve nice ülkelerin meydanlarıdır. Dağlar, ovalar, köyler, mahallelerde; yoksulluğa, ayrımcılığa, adaletsizliğe karşı ses çıkartacağımız her türlü araçla eylem yapma hakkımızı kullanmalıyız.

Bu eylemi hep birlikte her yerde herhangi bir merkezin çağrısını beklemeden zenginleştirerek, içeriğini güçlendirerek örgütlemeliyiz. Bütün dünyada enternasyonal bir ruhla eş zamanda, bayraklarımızla, sloganlarımızla, avazımız çıktığı kadar yüksek söylenen marşlarımızla; haydi balkonlara, haydi pencerelere!

Bütün ülkelerin yoksulları birleşin!