Hayat hızla akıyor ve gündemler değişiyor. Bu yazıyı birden çok başlıkla yazdım. Uzun oldu, affola.

Ama Mabravo Ğlayna*

İnsanların hayatlarında bazı tarihler asla unutulmaz. O tarihler ki, biz gibi yasa meyilli doğu toplumlarında sürekli varlığını sürdürür.

Benim itikadim olan Arap Aleviliğinde kutsiyet çok güçlü bir vurgudur. Türbeye, tarihe, fikre, anılara, bayrama, aya, güneşe, incire, zeytine ve de insana…

12 Ocak 1995 yılında Diyarbakır’da dört öğrenci kurşuna dizildi. Türkiye bu ve buna benzer yargısız infazları 1000 Operasyon olarak hatırlıyor.

Türkiye’nin karanlık tarihi o yıllar ve kontrgerillanın hükmün sürdüğü zamanlar. Ahhhh, keşke bitti o dönem kapandı, diyebilsek. Zira sürüyor o karanlık dönem, kılıf değiştirmiş haliyle.

12 Ocak bir eşiktir ve daim bir yastır benim için. Diyarbakır’da öldürülen üniversite öğrencileri arkadaşlarımdı.

Özellikle Selim Yeşilova… İlk gençlik yıllarımdan, onunla nice nice hayatları dolduracak hikâyeler yaşadık, şu Anadolu’da…

Ankara, Bursa, Aydın, Antep, Diyarbakır, Antakya ve Antalya. Nice şehir, nice yaşanmışlık.

Selim Yeşilova ve yanında ki üç öğrenci ile sorgusuz sualsiz yargısız infaz edildi.

Sonrası daim yas. Sonrası nice ölüme alışmak… 90’lı yıllarda onlarca arkadaşımız öldürüldü. Anıları elbet yaşıyor.

Fakat bir burukluk var içimde, demokratik özgür emekçilere dayanan bir ülke kuramamamın burukluğu. Demokrasi düşmanlarını, hukuk düşmanlarını, bağımsız adil mahkemelerde yargılayamamanın burukluğu.

Elbet o dosyalar açılacak bir gün. O dosyaların hepsi açılacak ve kapalı spor salonlarında yargılanacak o katiller. Evrensel hukuk çerçevesinde, hem kontrgerilla ile, hem kirli savaş yürütücüleri ile, hem de tüm demokrasi düşmanları ile hesaplaşacağız.

İnancım ve umudum budur.

Selim Yeşilova güzel bir adamdı. “Ama Mabravo Ğlayna” (Ama Bravo Değimli Bize) sözü hep kulağımda… “Bir gün mutlaka” sözü hep kulağımda…

Delikanlı, bu ülkede demokratik, özgür, emekçilere dayanan bir iktidar kurulacak mutlak.

Hukuk Zemini, Demokrasi Zemini

Bizim gibi kurumsal demokrasi ve hukuk sistemi olmayan ülkelerde, devlet kitleleri hukuk ve demokrasi zemini dışına itmeye bayılır. Çünkü kurumsal olmayan devlete dönem dönem bir klik, parti, kişi, cemaat, oligarşi, finans kapital adı ne olursa “bir şey” nüfuz etme imkanı bulur. Yapı buna müsaittir.

Bu durumda, devlet nüfuz edenin kendi aygıtına dönüşür. Diğer tüm ötekiler üstünde gerekirse baskı ve tasfiye uygular.

Bunun şahane bir bahanesi vardır. Adı, devletin bekasıdır.

 Doğrusu sadece bizim gibi ülkelerde değil, gelişmiş dediğimiz batı ülkelerinde de devletin bekası refleksi vardır. Bu refleks tarih boyunca gerektiğinde devreye girmiştir.

15 Temmuz darbe girişiminden sonra, 20 Temmuz 2016’dan sonra ilan edilen OHAL ve çıkartılan KHK’lar ile devlet yeterince birilerinin baskı aygıtı olmuştur.

Bu konuda söylenecek şeyler söylendi ve yazıldı.

Peki yurttaş hukuk ve demokrasi zemini nasıl koruyacak ve savunacak.

Günümüz için en etkili yol; kitlesel mitinglerdir.

12 Ocakta görülen Selahattin Demirtaş’ın duruşmasında oluşan kalabalık ve 14 Ocakta yapılan KESK mitingi moral açısından değerliydi.

Daha geniş yığınları kapsayacak mitingler, bu umutsuzluk bulutlarını dağıtacak ve meydanda ki kalabalıkların gücü, hükümete geri adım attıracaktır.

Bu sokak hareketleri hukuk zemini ve demokrasi zemini içinde olmalı ki, kitleleri hukuk dışına itmeye çalışan devlete koz vermemelidir.

CHP

CHP’ye günümüzde sosyal demokratlar, Aleviler, bir kısım solcular, Kemalistler, şehirliler, sosyolojik tabir ile beyazlar, laikler, modernler(?) gibi kesimler oy veriyor.

CHP ise oy aldığı kesimlere paralel politika üreten bir yapısı yok. Bu kesimlerin sözcülüğünü yapacak bir muhalefet hattı yok. Önemli değil, yine bu kesimler CHP’ye oy verir. Çünkü Türkiye’de seçim barajı vardır. Bu baraj nedeniyle yurttaşlar oyları heba olmasın diye, ancak barajı geçme imkanı olan partilere verirler.

Doğrusu ülkemizde demokratik ve güvenli bir seçim sistemi olsaydı, sadece HDP kendi oyunu hatta üstünde bir oy alırdı.

Bu ülkemizin şimdi ki bir realitesidir. Bu realite bağlamında siyaset üretmek zorunda kalıyoruz.

CHP nasıl bir parti. Bunun üzerine çok yazı yazılmıştır. Tekrar yeni keşfedilecek bir Amerika yok. İşte gözümüzün önünde bir parti nihayetinde.

CHP’de benim ilgimi çeken şey;

1-CHP’de siyaset yapan bazı aktörler,

2- Seçim barajı nedeniyle oy aldığı kesimlerin bir kısmı,

Bu bir kısım kesimler, Türkiye’de demokrasi unsurlarındandır.

Öyle bir durumda, CHP hakkında, düşünmek, yazmak çizmek zorunda kalıyoruz. Yoksa çekilir iş değil vallahi.

Şöyle düşünüyorum; CHP ile kurumsal bir işbirliği yerine kişiler üstünden, bir iletişim geliştirmek gerekiyor. Bu iletişim aynı zamanda CHP içinde siyaset yapan olumlu aktörlerin elini güçlendirir.

CHP İstanbul 36. Olağan İl Kongresi yapıldı. Bu kongre çok çekişmeli geçti. Sonuçta az bir farkla Canan Kaftancıoğlu seçildi.

Canan Kaftancıoğlu kim?

Medya taraması yaptığımızda şöyle bir özgeçmiş çıkıyor önümüze;

1972 Ordu doğumlu. İlk, orta ve lise eğitimini Ordu’da tamamladı. 1995 yılında İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Sivas Suşehri Devlet Hastanesi acil biriminde hekim olarak çalıştı. 1997 yılında İstanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı'nda Adli Tıp ihtisasına başladı. TiHV (Türkiye İnsan Hakları Vakfı) ‘de vaka taraması yaparak “İşkence Olgularının Adli Tıbbi Değerlendirilmesi” isimli teziyle ihtisasını tamamladı. Öğrencilik yıllarından itibaren çeşitli dernek ve demokratik kitle örgütlerinde görev aldı. Toplumsal Bellek Platformu’nun kurulmasında önayak oldu.

Yakın tarihimizde yaşanan faili meçhul bırakılmış cinayetlere dikkat çeken Yalın Ses yayınlarından “Benim Babam Bir Kahramandı” isimli derleme kitabı bulunmaktadır. İletişim yayınlarından Müge Tuzcuoğlu derlemesi “Roboski İstenmeyen Çocuklar” ve Um:Ag yayınlarından Eren Aysan derlemesi “Bir Eflatun Ölüm” isimli kitaplara yazı katkısı sunmuştur. Bilimsel ve sosyal alanlarda yayınlanmış yüzü aşkın makalesi vardır. Birleşik Haziran Hareketi geçici yürütmesinde görev almıştır. Ümit Kaftancıoğlu Öykü Ödülleri düzenleme komitesindedir.

Demem şu ki CHP ile kurumsal bir işbirliği yapılması çok zor, fakat yukarıda özgeçmişine baktığımızda birçok olumlu hikâyesi olan yeni il başkanı Canan Kaftancıoğlu gibi ve nice aktör ile demokratik birlik kurulabilir.

HDP ve diğer demokrasi güçleri bunu düşünmelidir. Yaratıcı örgütlenme modellerine ihtiyacımız var. Bu modeller üstüne düşünmek gerekir. Mutlaka uygulanabilir, sürdürülebilir bir şey model ortaya çıkacaktır.

Son Olarak Hasip Kaplan

Hasip Kaplan Twittir hesabından yaptığı paylaşıma HDP kurumsal hesabından cevap verilmişti. Bu cevap partinin resmi Facebook hesabında yayınlandı.

Esas mesele, buraya yapılan yorumlar. Yüzlerce yorum var. Bunları uzun uzun okudum. Bu yorumlar aslında başka bir yazı konusu olsa da, şunu demek istiyorum, Hasip Kaplan düşüncesine destek azımsanacak düzeyde değil. Bu mesajları keşke HDP ar-ge si analiz etse. Çok değerli bir veri olabilir.

Umarım bu mesajları okursunuz ve düşüncelerinizi yazarsınız. Zira halkın, daha özeli Kürt halkının nabzı bu sayede tutulmuş olur. Lütfen okuyun ve bu konuda yazın. Hepimize fayda sağlar.