Ülke genelindeki 19-22 Aralık 2000 tarihinde 20 ayrı cezaevinde düzenlenen “Hayata Dönüş Operasyonu”nda 32 kişi yaşamını yitirmişti. O dönemlerde bu operasyonun tanıkları Veli Saçılık, Sevim Gülmez, Can Dündar ve avukat Güçlü Sevimli yaşadıklarını ARTI TV'den Melike Ceyhan ve Altan Sancar'a anlattı. 

VELİ SAÇILIK: BU OPERASYONUN ADINI UTANMAZCA HAYATA DÖNÜŞ KOYDULAR

Burdur Cezaevi'nde, 5 Temmuz 2000 tarihinde 'Hayata Dönüş Operasyonu' sırasında cezaevi duvarını yıkmaya çalışan dozerin kepçe darbesi sonucu bir kolunu kaybeden Veli Saçılık, "19 Aralık gecesi cezaevlerine girdiler ve 30'un üzerinde insanı yakarak katlettiler. Bu operasyonun adını da utanmazca hayata dönüş koydular" dedi.

Operasyon esnasında dozerin yıktığı duvarın parasını bile eylemcilerden istendiğini söyleyen Veli Saçılık sözlerine şu şekilde devam etti:

"99 yılında cezaevine girdim hemen o arada F Tipi inşaatları hızlandı. Cezaevlerinin kanayan yara olduğu ve örgütlerin hakim olduğu gibi bir kara propaganda başladı. Buna karşı da tutuklu devrimcilerin dönüşümlü açlık grevi başladı. Büyük bir operasyon yaptılar, koğuşa dozerlerle girdiler. Benim kolum koğuşa sokulan dozerle koparıldı. 19 Aralık gecesi cezaevlerine girdiler ve 30'un üzerinde insanı katlederek yaktılar, bu operasyonun adını da utanmazca hayata dönüş koydular. Sendikacılık yapıyordum o sebepten cezaevine girmiştim. Sonra bir sabah ranzamda otururken cezaevi koğuşumun içine dozer soktular, ses bombası attılar sonra dozerle kolumu kopardılar ardından kolum bir sokak köpeğinin ağzında bulundu. Daha sonra beni kelepçeleyerek hastaneye yatırdılar, o duvarı yıktığımız sebep gösterilerek benden ve bizden para istediler."

SEVİM GÜLMEZ: ÇÖZÜM OLSA, İNSANLAR ÖLMESE NE OLURDU?

Ölüm orucu esnasında hayatını kaybeden Nergiz Gülmez'in annesi Sevim Gülmez ise "Bu doğrudan doğruya bir katliamdı, çözüm olsa insanlar ölmese ne olurdu?" dedi. Ölüm orucu eylemcilerinin suçsuz olduklarını da sözlerine ekleyen Nergiz Gülmez sözlerine şu şekilde devam etti:

"Kızım bana anne "ölüm orucuna gireceğiz" dedi. Dedim sakın girme, hiçbiriniz ölüm orucuna girmeyin. O da gireceğiz anne dedi. Daha 2 senesi olmamıştı cezaevinde, daha mahkemesi bitmemişti, ölüm orucuna girmese tahliye olabilirdi. Bunlar insanları öldürmek istediler, doğrudan insanları katlettiler, benim çocuklarımı katlettiler. Benim çocuklarımın bir suçu yok. Hırsızlık yapmadılar, insan öldürmediler. Böyle devlet mi olur, böyle düzen mi olur? Benim çocuklarımın görüşüne saygım var ama devletin yaptığı doğrudan doğruya bir katliamdı. Çözüm olsa, insanlar ölmese ne olurdu?"

CAN DÜNDAR: TECRİT ÖLÜMMÜŞ GERÇEKTEN

Açlık grevleri esnasında eylemciler ve hükümet arasında kurulan arabulucu heyette yer alan gazeteci Can Dündar "Türkiye tarihine kaydolacak büyük bir kanlı operasyonla devlet bu direnişi ezdi ve orada büyük bir katliama imza attı" dedi.

Operasyondan 15 yıl sonra Silivri Cezaevi'nde tecrit koşullarını kendisinin de deneyimlediğini aktaran Dündar sözlerinin devamında ise şunları aktardı: "Durum giderek vahim bir hal almıştı, ölümler bekleniyordu. Ecevit hükümeti arabulucu bir heyet oluşturmamıza izin verdi. Amacımız ölüm orucu sürdürenlerle Adalet Bakanı arasında bir çözüm yolu bulmaktı. Eylemin temel talebi 'F tipi' uygulamasına engel olmaktı, bu talebi bakanlığa ilettik ve ne yazık ki sonuç alınamadı. Türkiye tarihine kaydolacak büyük bir kanlı operasyonla devlet bu direnişi ezdi ve orada büyük bir katliama imza attı. Aradan 15 yıl geçtikten sonra neler yaratabileceğini dinlediğim F tipi cezaevlerinde tecrit koşullarını ben de yaşadım, o eylemin ne kadar haklı olduğunu, taleplerin ne kadar gerçekçi olduğunu bizzat gözlemledim ve anladım ki tecrit ölümmüş gerçekten."

GÜÇLÜ SEVİMLİ: ARTIK SORUMLULARIN SANIK SANDALYESİNE OTURMASI GEREKİYOR

19 aralık davasının avukatlarından olan Güçlü Sevimli operasyonun sorumlularının sanık sandalyesinde oturması gerektiğini vurguladı. Hukuki sürece dair bilgiler veren Sevimli'nin aktardıkları ise şöyle "Bu operasyon 20 ayrı cezaevinde yapılmış olmasına rağmen sadece 3 ayrı dava açıldı. Çanakkale ile ilgili olan dava çok uzun sürmedi. Zaten askerler hakkında da beraat kararı verildi. Diğeri ise Bayrampaşa ile ilgili olan dava. Burada da ölümlerden sorumlu oldukları düşünülen askerler hakkında 2010 yılında dava açıldı. Yıl itibariyle zaten kötü muamele ve yaralama suçları çoktan zaman aşımına girmişti. Ölümlerle ilgili durum ise daha da kritik. Zaman aşımı süresi orada da dolmak üzere. Bu açıdan ciddi manada bir cezasızlık mefhumu ile burada da karşı karşıya kalabiliriz. Üst düzey rütbeli askerler hakkında ve dönem İçişleri ve Adalet Bakanı hakkında hiç bir soruşturma açılmadı. Mahkemeler bizim taleplerimize rağmen bu kişileri tanık olarak bile dinlemek istemiyorlar. Bu kişilerin korunduğunu, yargılama süreçlerinin dışında tutulduğunu görüyoruz. Artık bunun gündeme gelmesi ve bu kişilerin de sanık sandalyesine oturması gerekiyor."

Kaynak: Artı Gerçek