Gazeteci İrfan Aktan Al-monitor.com’da “AKP niçin Gülen Cemaati’ni PKK’yle ilişkilendirmeye çalışıyor?” sorusuna yanıt aradı.
 
İrfan Aktan’ın sorularını yanıtlayan, bir dönem Öcalan’la İmralı’da yapılan görüşmelere de katılan Hatip Dicle “Sayın Öcalan’ın cemaate dair tavrı da çok netti. Hiçbir görüşme yoktu ki, Sayın Öcalan cemaatin devlet içindeki örgütlenmesine dikkat çekmesin. Cemaat 2013’ten 2015’e kadarki çözüm sürecini de engellemek için ellerinden gelen bütün çabayı sarf etti. 2009’daki KCK operasyonlarında görev alan yargıçlar da şu anda (15 Temmuz darbe girişimi kapsamında) tutuklu. 2009’dan itibaren diyalog süreçlerini baltalamak istediler. Hatta Sayın Öcalan Paris’te üç Kürt siyasetçi kadının öldürülmesinde de NATO Gladyo’sunun ve özellikle de bu cemaatin payı olduğunu sürekli söylüyordu” diye konuştu.
 
İrfan Aktan’ın Al-monitor.com’da yayınlanan yazısı şöyle:
 
AKP NİÇİN GÜLEN CEMAATİ’Nİ PKK’YLE İLİŞKİLENDİRMEYE ÇALIŞIYOR?
 
15 Temmuz darbe girişiminden sonra Fethullah Gülen cemaatine yönelik operasyonları azami oranda artıran AKP iktidarı şimdi iktidarı boyunca gerçekleştirilen çok sayıda hak ihlalini cemaatin yaptığını ileri sürmeye başladı. Hükümete yakın medya 34 Kürt köylüsünün Türk savaş uçakları tarafından 28 Aralık 2011’de Roboski’de öldürülmesinden, tüm dünyada büyük yankı uyandıran Ermeni gazeteci Hrant Dink suikastına ve Rus uçağının düşürülmesine kadar iç ve dış ilişkilerde çalkantılara sebep olan pek çok karanlık olayın faili olarak Gülen Cemaati’ne işaret ediyor.
 
Aslında Roboski katliamının sorumlularının bulunmasına engel olan da Dink suikastında adı geçenleri terfi ettirenler de Rus uçağının düşürülüşünü alkışlarla kutlayan da AKP yöneticileriydi. AKP’nin kendi döneminde yaşanan neredeyse tüm karanlık olayları cemaate yükleyerek geçmişindeki ihlal ve ihmalleri temizlemeye girişmesine muhalefetten sert tepkiler geliyor.
 
6 Ağustos’ta İstanbul, Yenikapı’da gerçekleştirilen mitinge davet edilmeyen tek muhalefet lideri HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, “Cemaat kartviziti olmayanı sınıf başkanı bile yapmıyordunuz” diyerek bu tepkiyi en net ifade edenlerden biri.
 
Fakat iş öyle bir noktaya vardı ki, 301 işçinin hayatını kaybettiği Soma maden göçüğünün bir numaralı tutuklu sanığı Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Can Gürkan bile 9 Ağustos’taki duruşmada verdiği ifadede "Ülkemiz PKK, DHKPC, FETÖ saldırısı altındadır. Bu örgütler Soma'yı da yapmışlardır” diyerek kendini aklamaya çalıştı!
 
17 Nisan 1993’te şaibeli bir şekilde hayatını kaybeden 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın oğlu Ahmet Özal ise daha da ileri giderek babasının ölümünde Gülen Cemaati’nin parmağı olduğunu ifade etti. Gerçi oğul Özal siyasi dengelere göre babasının faillerine dair farklı iddiaları öne sürmekle tanınan bir isim. Zira daha önce babasının derin devlet tarafından öldürüldüğünü, cemaatin başını çektiği Ergenekon operasyonları sırasında da failin Ergenekon olduğunu ileri sürmüştü Özal.
 
15 Temmuz’dan sonra Gülen Cemaati’ne dair dikkat çekici iddialardan biri ise AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehdi Eker’den geldi. Eker’e göre Kürt hareketiyle görüşmelerin gerçekleştirildiği çözüm sürecini sabote eden de Gülen Cemaati’ydi.
 
AKP’nin bir diğer Genel Başkan Yardımcısı Yasin Aktay ise tam tersi istikamette iddialar dile getirdi. Milletvekili olduğu Siirt’teki birkaç iddiadan hareketle değerlendirme yapan Aktay’a göre Gülen Cemaati hiçbir zaman PKK’ye karşı aktif bir mücadele içinde olmadığı gibi 15 Temmuz’da da PKK ile cemaat arasında bir anlaşma vardı!
 
Benzer bir biçimde, hükümete yakın medyada da Gülen Cemaati ile PKK arasında ilişki olduğuna dair iddialar dile getirilmeye başlandı. İddiaların dozu o kadar abartılı bir noktaya geldi ki, darbe girişiminde yer alan ve aralarında generallerin de bulunduğu 60 kadar askerin Habur Sınır Kapısı’ndan geçerek PKK’ye sığındığına dair haberler bile yapıldı. Neyse ki Genelkurmay Başkanlığı kısa süre sonra bu iddiayla ilgili bir yalanlama yayımladı.
 
Aslında Gülen Cemaati’yle PKK arasında ilişki olduğuna dair iddianın ilk kaynağının şu sıralar pek ortalıkta görünmeyen eski başbakan Ahmet Davutoğlu olduğunu hatırlatmak lazım. Davutoğlu 9 Aralık 2014 tarihinde tam olarak şu ifadeleri kullanmıştı: “Paralel yapıyla örgüt ortak çalışıyor. Kimin kimlerle görüştüğünü biliyoruz. Elimizde bunların belgeleri var.”
 
Davutoğlu’na yanıt iki hafta sonra KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık’tan gelmişti. Bayık cemaatle ilişki kurmak istediklerini ancak karşı tarafın bunu reddettiğini şu sözlerle ifade etmişti: “Biz, cemaat ile ilişki kurmak istedik ama onlar istemedi. Çünkü Gülen cemaati milliyetçi ve Kürt düşmanı bir çizgidedir. Biz temasa geçerek onları o çizgiden uzaklaştırmayı hedefledik. Ama onlar Kürt düşmanı milliyetçi bir çizgide kalmayı tercih ettiler. Bu nedenle bizim ile onlar arasında bir ilişki gerçekleşmedi.”
 
PKK lideri Abdullah Öcalan’la İmralı Adası’nda görüşmeler gerçekleştiren isimlerden eski DEP Milletvekili Hatip Dicle de Bayık’ın ifade ettiği bu girişimden haberdar olduklarını Al-Monitor’a açıkladı ve ekledi: “Çözüm sürecinin cemaat tarafından engellenmemesi adına ‘Fethullah Gülen’le de belli ilkeler etrafında ilişkiler kurmak isteriz’ dedi Sayın Öcalan. Bazı aracılar Gülen’e bu mesajı iletmesine rağmen ret cevabı aldılar. Hatta biz her gazeteye röportaj veririz ama Gülen medyasına karşı özel bir tavrımız vardır. Onların çevreleriyle asla röportaj yapmazdık. Onları ne basın toplantılarımıza ne de etkinliklerimize çağırırdık. Bizden kredi alamadılar hiçbir zaman. Kürt hareketiyle aralarındaki çelişki bu kadar nettir.”
 
2009 Nisan ayında başlatılan ve yüzlerce Kürt siyasetçisinin cezaevine girmesiyle sonuçlanan KCK operasyonlarında tutuklanan en önemli siyasi aktörlerden biri olan Dicle, “Cemaat’le ilişkili gösterilebilecek en son hareket Kürt hareketidir” diyor ve Öcalan’la İmralı’da gerçekleştirdikleri görüşmelerden şu bilgileri aktarıyor: “Sayın Öcalan’ın cemaate dair tavrı da çok netti. Hiçbir görüşme yoktu ki, Sayın Öcalan cemaatin devlet içindeki örgütlenmesine dikkat çekmesin. Cemaat 2013’ten 2015’e kadarki çözüm sürecini de engellemek için ellerinden gelen bütün çabayı sarf etti. 2009’daki KCK operasyonlarında görev alan yargıçlar da şu anda (15 Temmuz darbe girişimi kapsamında) tutuklu. 2009’dan itibaren diyalog süreçlerini baltalamak istediler. Hatta Sayın Öcalan Paris’te üç Kürt siyasetçi kadının öldürülmesinde de NATO Gladyo’sunun ve özellikle de bu cemaatin payı olduğunu sürekli söylüyordu.”
 
Dicle gerek 2009 gerekse de 2013 çözüm süreçlerinde bir grup din adamının Gülen cemaatiyle bazı görüşmeler gerçekleştirerek, TV kanallarındaki Kürt karşıtı propagandaya son verilmesi talebinde bulunduklarını ancak bu talebin de geri çevrildiğini ifade ediyor: “Bunların düşmanlıkları Türkçü-İslamcı ideolojileri gereği en keskin olarak Kürt hareketine yöneldi.”
 
Peki 15 Temmuz’dan sonra AKP yetkilileri neden cemaat ile PKK’yi irtibatlı göstermeye çalışıyor? Dicle’nin yanıtı bir hayli dikkat çekici: “Yarın Kürt hareketine yönelecekler. Bunun için de Türkiye toplumunu şimdiden manipüle ediyorlar. Bunca yıllık deneyimimiz var, o kadar da saf değiliz. Şu anda cepheyi genişletmemek için şimdilik Gülen Cemaati’yle uğraştıklarını söylüyorlar ama ondan sonra asıl saldırılar Kürt hareketine yönelecek. Bu açık ve barizdir. İleriki günlerde Kürt hareketine yöneldiklerini çok rahat göreceğiz”.
 
Mardin Artuklu Üniversitesi Öğretim Üyesi ve “Ulus, Din, Sınıf-Türkiye’de Kürt Mutabakatının İnşası” kitabının yazarı Yrd. Doç. Cuma Çiçek’e göre ise PKK-Cemaat ilişkisi iddiası önümüzdeki dönemde AKP’nin Kürt hareketine yönelik basıncının bir işareti: “Bu söylem, AKP’nin arkasındaki kitleleri mobilize etmesine yarıyor. Kitleleri sokağa dökmek, onların nezdinde bir meşruiyet yaratmak, rıza yaratmak çok daha kolay oluyor bu şekilde. Ayrıca uluslararası aktörlere karşı da bir işlevsellik, meşruiyet yaratıyor bu söylem.”
 
PKK ile cemaat arasında ilişki iddiaları Çiçek Al-Monitor için şöyle yorumladı: “KCK operasyonlarındaki operasyonel güç cemaat mensubu polis ve yargıçlardı. Hükümetle birlikte hatta hükümetten daha fazla şiddet yanlısı bir siyaset izliyordu cemaat. Ayrıca 2015-2016’da yaşanan kent savaşlarında bölgedeki birçok komutanın 15 Temmuz darbe girişiminde yer aldığını görüyoruz. Dolayısıyla son bir yıllık savaşta da şiddeti merkeze alan ana aktörlerden bir tanesi cemaat. Fakat bu girişimlerin hükümetten bağımsız gerçekleştirildiğini söylemiyorum. Hem KCK operasyonlarında hem de kent savaşlarında siyasi iktidarın liderliğinde, öncülüğünde ve desteğiyle yapıldı bu işler.”
 
Cemaatin polis içindeki örgütlenmesini ortaya çıkaran kitabı yüzünden 3 Mart 2011’de gözaltına alınıp tutuklanan gazeteci Ahmet Şık’a göre ise cemaat ile PKK arasında ilişki olduğuna dair iddia “deli saçması.”
 
Al-Monitor'e konuşan Şık’a göre 24 Temmuz 2014’ten başlayarak bugüne kadar devam eden PKK karşıtı operasyonlar ve bölgedeki savaş, cemaatin bürokratik aygıtlarının, müttefik oldukları dönemde AKP’nin önüne koyduğu raporlar doğrultusunda yürütülüyor: “PKK’nin dağ kadrosunu imha, ovadakileri de tutuklama ve Kürt siyasi hareketinden oluşacak boşluğu cemaatle doldurmak temel hedefti. Cemaatin tahakküm edeceği bölgelerdeki insanların da AKP seçmeni haline getirilmesi planlanıyordu.” Şık’a göre 2012 yaz aylarında, bölgede şiddetlenen savaştan hemen sonra, AKP Hükümeti’nin İmralı ve PKK ile görüşmeler başlatması cemaatle hükümet arasındaki çatlağın büyümesiyle sonuçlandı.
 
Diğer yandan Şık, Hatip Dicle ve Cuma Çiçek’ten farklı olarak, önümüzdeki dönemde hükümetin Kürt meselesi konusunda olumlu adımlar atmak zorunda kalabileceğini düşünüyor. “Zayıf da olsa bir ışık görüyorum” diyen Şık uluslararası güçlerin Suriye bağlamında yaptıkları basıncın AKP’ye Kürt sorunu konusunda adımlar attırabileceği görüşünde. Görüştüğümüz pek çok kişi Gülen-PKK ilişkisi iddialarının Kürt hareketine yönelik yeni çatışma dalgasının habercisi olduğunu söylese de, ortaklaşılan telkin hep şu: “Bekleyip görelim!”

Kaynak: http://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2016/08/turkey-why-erdogan-wants-link-gulen-pkk.html#ixzz4HUltMoG2