13 Mart’ta görev süresi sona erecek olan Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç,  başkanlık seçimi sonrasında basın toplantısı yaptı. Kılıç bugün itibariyle emeklilik kararı aldığını söyledi.

'Her iktidar döneminde linç edilmekten kendimi alamadım' diyen Kılıç, 'emekli olduktan sonra da mücadelemi sürdüreceğim' dedi. Konuşmasında kuplaşmaya da vurgu yapan Kılıç, 'en büyük tehlike nefret söyleminin doğduğu ortamdır' dedi.

HSYK seçimlerine de değinen Kılıç, "Bu seçimlerin yeni bir usul ve anlayışla yenilenmesi gerekiyor. Bu seçimler oldukça siyasi çekişmeler kırgınlıklar olacaktır. Yargı intikam aracı değildir, yargı birilerinin hedefine ulaşacağı kamu gücü de değildir. Bunlar ülkeye kötülük getirir" şeklinde konuştu.

İşte Kılıç’ın açıklamasından satır başları:

Yapılan spekülasyonlara cevap vermem gerekiyordu. Hiçbir zaman gizli ajandam olmadı. Aday arkadaşlar benden süre istedi. 42 yıllık hizmetimin sonuna geldim. Bunun 25 yılı AYM’de geçti. Bu 25 yılın büyük bölümü yöneticilikle geçti. Bunun, arkadaşlarımın bana olan güveni, saygısı ve desteğiyle böyle bir noktaya geldiğini ifade etmek isterim. Beni bu mahkemenin yöneticiliğinde bu kadar uzun tutan geçmişte görev alan ya da bugün görevde olan arkadaşlarımın tamamına teşekkürü borç biliyorum.

Bu 25 yılda neler oldu uzun uzun analizini yapmak istemiyorum. AYM’de en önemli yapılan şey ne oldu derseniz bir tek ses vardı. Bugün geldiğimiz noktada geçmişte kalan sınırlayıcı, daraltıcı ve yasaklayıcı anlayıştan hak ve özgürlüklerin önüne açan ve özgürlükçü anlayışla olaylara yaklaşan anayasanın niteliklerini, evrensel niteliklerle dolduran bir Anayasa Mahkemesi var. Bundan dolayıdır ki AYM yurt içi ve dışında haklı övgü kazanmıştır.

Geride bıraktığımız arkadaşların bu görevi en iyi şekilde yerine getireceğine eminim. 2010 yılında bireysel başvuru hakkı bizim mahkememize verildi. Bunun başarı ile yürütüldüğünü belirtmek isterim. Bugün AYM bireysel başvuruya bakmış olduğu ve verdiği kararlar sonunda burası temel hak ve özgürlükler mahkemesine dönüşmüştür.

AYM’nin verdiği kararlar sonrası uluslararası kuruluşlarda bu mahkemenin etkin bir denim yaptığı ortaya çıkmıştır. Bu AYM'nin artık sorunları Avrupa İnsan Hakları sözleşmesi çerçevesinde değerlendirildiğinin kabulüdür.

"HER İKTİDAR DÖNEMİNDE LİNÇ EDİLDİM"

AYM’yi getirdiğimiz noktadan mutlu memnun ve onur duyduğum bir noktada olduğunu ifade etmek istiyorum. 1990 yılında AYM’ye seçildiğim gündün itibaren çok meşakkatli bir yolcuğum oldu. Her iktidar döneminde linç edilmekten kendimi alamadım. "Bu niye oldu?" derseniz belki "Benim özgürlük anlayışımdan kaynaklandı" diyebiliriz. Geldiğim günler başka başka nitelenmeler oldu. Bugün de farklı nitelemelerle saldırılar karşısında kaldım. Bu saldırılardan yılmadım ve doğru bildiğim yolda yürüdüm. Ben temel hak ve özgürlüğe yapılacak olan saldırının insanoğluna yapılan bir saldırı olduğunu düşünüyorum. Oylarımı da bu yönde kullandım. Kimi alkışladı kimi eleştirdi.

Bugüne kadar AYM’de yaptığım görevimi emekli olduktan sonra da mücadelemi sürdüreceğim. Doğruları, yanlışları söyleyeceğim. Kim alınırsa alınsın etkilenmiyorum. Biz bu olduğunu sürdürmek zorudayız. İnsanlar düşüncelerini ifade etmelidir. Konuşmadan birbirimizi nasıl anlayacağız. İfade özgürlüğünün çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu konuda şahsıma yapılan eleştirileri hep bu çerçevede gördüm.

"EN BÜYÜK TEHLİKE NEFRET SÖYLEMİNİN DOĞURDUĞU ORTAM"

Seçilen ve kalan arkadaşlarıma başarı diliyorum. Aziz milletime veda ediyorum. Onların hak ve özgürlüklerini her platformda korumaya devem edeceğim. Bu nefes bu bedende olduğu sürece bu görev devam edecektir. Bizim sorunları konuşmaya ihtiyacımız var. Türkiye’de artık öyle bir nefret söylemi gelişmeye başladı ki kutuplaşmanın ayrımlaşmanın farklı zeminlerde diyalog kurma imkanını kaybettirdiğini görüyoruz. Türkiye için gelecektiki en büyük tehlike nefret söyleminin doğurduğu ortamdır. Bu konuda siyaset aktörlerinin ılımlı anlayışına ihtiyacımız olacaktır. Yargımızın da sorunları var.

13 bine yakın hakim ve savcının katkısıyla kurulumuz oluştu. Ancak şunu belirtmek isterim HSYK’nın son seçiminde çoğulcu bir yapının oluşmuş olması memnuniyet verici. Ancak bu seçimin geride bıraktığı enkazı değerlendirdiğimizde yargının ne kadar zorda olduğunu söylemek lazım. En ücra köşeye gidin oradaki hakim ve savcıların hangi siyasi görüşe yakın olduğunu vatandaşlar biliyor. Böyle bir yargı ile devam edemeyiz. Bunun nedeni yargıdaki seçimler. Yargıdaki seçimler yargıyı çürütüyor.

"YARGI İNTİKAM ARACI DEĞİLDİR"


Bu seçimlerin yeni bir usul ve anlayışla yenilenmesi gerekiyor. Bu seçimler oldukça siyasi çekişmeler kırgınlıklar olacaktır. Yargı intikam aracı değildir, yargı birilerinin hedefine ulaşacağı kamu gücü de değildir. Bunlar ülkeye kötülük getirir. Bir adalet kurultayı ile bu konunun görüşülmesi gerektiğini düşünüyorum. Aksi halde her seçim yargıçlar arasındaki ilişkiyi zedelemekte sıkıntılar doğurmakta. Bu 2010 yılandaki konuşmama bakarsanız orda da bu görüşleri söyledim

Genel Kurmay Başkanı’nı askerlerin, Diyanet İşleri Başkanı’nı din adamlarının seçtiğini, emniyet müdürünün polisler tarafından seçildiğini düşünün. Sonuçlarının ne olacağını biliyorsunuz. Bunlardan çok daha önemli olan yargıda bu seçimler ciddi çürümelere neden olmaktadır. Giderken bu ikazımı bir kez daha yapmak istiyorum.

Siyasi projem yok. Bugün emeklilik kararımın temelinde az önce ifade ettiğim gibi yeni seçilen arkadaşıma daha rahat çalışma ortamı bırakmak için aldım. Bu kararımı siyasi proje olarak değerlendirmeyin. Böyle bir projenin devamı değil bu.