“Bizden olanı kurtarın!

Bir bina düşünün ya da dar bir alana sıkıştırılmış birkaç müstakil ev; her dairede ya da evde onlarca çocuk, yaşlı, kadın… Ya da bir gemi düşünün içinde yüzlerce insan, farklı dinlerden, mezheplerden, ırklardan ve ekonomik olarak birbirlerinden çok farklı kesimlerden. Düşünün ki, bir yangın bir afet almış başını gidiyor, yakıp yutmak için sabırsızlanıyor; içindeki insanlarla birlikte buraları yok etmek için hızla ilerliyor. Düşünün, kurtarma ekibi diye bildiğimiz ya da düşündüğümüz ya da kurtarılmayı hâlâ umut ettiğimiz bazı insanlar çıkageliyor o an da. Ellerinde yangın söndürme aletleri, yıkılmış duvarların altında insanları çıkarmak için kurtarma aletleri… Düşünün ki, bunların başındaki kişi ya da bunlardan sorumlu kişi yüksek sesle bağırıyor:

“Bizden olanı kurtarın!”

Çağırıyor: “Sadece bizden olanları kurtarın!”

Hatta daha da ileri giderek: “Bizden olanları kurtardıktan sonra diğerlerinin yanması için izin verin ve gerekirse siz yakın yıkın onları.”

Çok mu ileri gittim acaba?

Benden sadece 50 km mesafede, ama ben orada değilim. Gücüm yetmiyor başkalarını kurtarmaya, gücüm yetmiyor kalanları kurtarmaya. Yazarak bir şeyleri değiştirebileceğime de inanmıyorum çoktandır (off kimin için yazıyorum ki), yazdıklarımı okuyanlar, daha doğrusu benim gibi hissedenler, muhtemelen benden daha da güçsüzler ya da onların da elinden hiçbir şey gelmiyor, bunu acı duyarak görüyorum. Evimde, koltuğuma oturmuş Hasankeyf’in 12 bin yıllık tarihinin nasıl da dinamitlenerek havaya uçurulduğunu izliyorum sosyal medya da paylaşılan bir videoda.

Oradan kurtulan sadece bir türbe, bir Müslüman türbesi.

Hıristiyan ya da başka bir dini inanışa sahip insanların inandığı bir türbe olsaydı kurtarılacak mıydı, sanmıyorum.

İnsan nasıl bu kadar zalim olabilir!

Hayır, şaşırmıyorum; uzun zamandır tanık olduklarımız bu ülkede, bu coğrafya da artık insana dair hangi korkunç suçlar işlense de şaşırmıyorum, şaşırmıyoruz.

“Bizden olanı kurtarın!”

Bu insanların, bu dinden bu kültürden çıkardığı tek sonuç bu mu yani?

Evet, maalesef bu, sadece bu. Acı duyarak izliyorum.

Sadece insanda ruh aramayın, mekânların da ruhu vardır. Hele o eski, binlerce yıllık mekânların… Bundan sadece iki hafta önce oradaydım. Eşimle, çocuklarımla. Mağaralarını ve kalenin bulunduğu yeri ziyaret etmek istedik, görevli “Yasak!” dedi. Gücümüz orada bitti, görevliyi geçip içeri giremedik, kapıyı kıramadık. Nehrin kıyısındaki çardaklarda oturup çıplak ayaklarımızı suya sarkıttık. Manzaramız olan, binlerce yıldır depremlere, afetlere, zamana direnmiş tarihin kalıntılarına bakıyorduk.

Arkasından beyaz dumanlar bırakarak bu kalıntıların yıkıldıklarını izliyorum.

“Bizden olanı kurtarın!”

Videoyu izlerken gördüğüm tek şey buydu, başka bir şey değil.

Hayır, oraya gidip nasıl dinamitlendiğini, yıkılıp paramparça olduğuna tanık olmak istemiyorum; kanlar içindeki organlarının, bağırsaklarının yerlerde süründüğünü görmek istemiyorum.