Bazı kavramların bekçiliğini yapıp, mutlak geçerliliğine nasıl da inanırız. Kimine yarar, kimini yaralar… Kulak ardı.

İlle de büyük bir sarsıntıyla ‘dank’ etmeli, ‘gümm’ demeli...

Toplumumuzda, insanların eşitliğini savunanlardan bazılarının, derin bir hümanizma içine dalmışçasına atıp tutmalarına hiç inanmam. Bunlar, insanların eşitliğini çok ucuz durumlarda savunurlar. Yok, efendim,’oy hakkının eşitliği’ vazgeçilmezmiş. Hadi ordan derim. Basit ve bedava olduğundandır bu bonkörlüğünüz. Ücretlerde de eşitliği savun. Eşit işe, eşit ücreti de savun. Hatta herkese eşit ücreti savun. İmkânların ve fırsatların eşit ve ulaşılabilir şekilde sunulmasını da savun. Ancak, bunları savunmak zahmetli ve size göre değil.

Zavallı halkın eşitliği sadece oy kullanırken olacak. Seçim süresince el üstünde tutulacak, eli öpülecek, sözler verilecek; evsiz, işsiz, eşsiz kimse kalmayacak. Seçim öncesine kadar hakir görülen halk, seçim süresince insan onuruna yakışır birkaç gün yaşıyor ya; o bile bir mutluluk, o bile yıllarca ‘benim devletim’ demesine yetecek. Çocuklarına, torunlarına askerlik anılarından sonra anlatabileceği tek övünç kaynağı: “o belediye başkanı bana ‘merhaba’ demişti.” olacak. Hem de ballandıra ballandıra.

Fakir halkın, herkesle eşitliği söylemleri, seçim süresincedir. Çünkü orada eşit sayıda oy kullanma gerçekliği var. Bunu sonuna kadar kullanmak işlerine geliyor. Siyasetçiler, bu eşitliği dillendirdikçe, halk defalarca duyduğu bu yalanlara inanmaya başlar. Saf adamım, yolsuzluk yapıp trilyonluk mal varlığına sahip olan müteahhitle eşit olduğuna inanarak, sınıf atladığı şuuruna erişir. Devamında, siyah takım elbiseli, beyaz gömlekli, rugan ayakkabılı bir de tabancanın belinden düşmediği yaratıklar sürüsünün böyle oluştuğu rivayet edilmektedir.

Bir aydının fikrini çelme, aydının fikrine gelmekle eşdeğer olduğunu bilir. Bu sebeple, “aydın zaten aydındır, oy kullanmasına gerek yoktur. Lise, üniversite ve üstü öğrenim görenlerin oy kullanmalarına gerek olmadığı kanaatine varılmıştır” denilerek, dâhiyane bir çözüm bulunmuş olur. Gerekçesinde ise: ‘aydınların bilime, sanata ve toplumun ihtiyaç duyduğu alanlarda daha fazla çalışması için zamana ihtiyaç duymaları,’ olarak açıklanabilir. Çünkü seçim çalışmalarına giren aydınların zaman kaybı yaşadığı, memleketin bu çalışmalara ihtiyaç duyduğu ağdalı sözlerle anlatılabilir. Şaka bir yana, bu yasanın arkasında %50’lik bir kitle birçok akademisyen bile olur. Birkaç ilahiyatçı çıkıp fetva niteliğinde destekte bulunur. Her zaman ve her konunun uzmanı televizyon programı konukları- müdavimleri, bu yasanın çok gecikmiş bir yasa olduğu üzerinde hemfikir olduklarını ve CHP’nin bu yasayı daha kırklı yıllarda çıkarmamasının affedilmez siyasi bir ahlaksızlık olduğunu ispatlayacaklardır.

”Cahilin oyunu çelmek yetiyor, aklını çelmeye gerek yok ki. ‘Oy hakkının eşitliği’ ilkesinin yılmaz bekçiliği buradan gelmektedir. Yoksa bu eşitliklere, ücret eşitliğinin, kültürel eşitliğin, cinsiyet eşitliğinin, hukuksal eşitliğin ve dürüstlüğün eşlik edeceğini düşünüyorsan çok derin bir yanılgı içindesin. Vatandaşın mevcudiyetinin yegâne temeli, ‘sandığa gidip oy kullanabilecek güçte olabilme yeterliliğidir’, artık. Oy’unu kullandıktan sonra dönebilme yeterliğine sahip olup olmadığı ailenin sorumluluğundadır(!).

Eşitliği yasalara birer madde olarak yazmak kolay, onaylamak ise el kaldırıp indirmek kadar kolaydır. Ama bu maddelerin halka uygulanıp uygulanmadığı dert edinilmediği için denetlemek ya yok, ya yüzeysel. Hiç duydunuz mu, eşitlik ilkelerine aykırılıktan bir sorumlunun hesap verdiğini. Duyamazsınız, çünkü sağırsınız(!). Ondandır seçim propagandaları dönemlerinde en güçlü hoparlörler kullanılır ki duyabilesin övünmelerini ve de reklamlarını. Duyabilesin ki, o güne kadar yaptıklarından dolayı ülkenin uçuşta olduğunu; bir türlü yere inemediğini ve bu yüzdendir ki sizler yapılanları görememektesiniz. Nankörlük etmemek gerek.

Oy hakkının eşitliği ilkesiyle başımıza seçtiklerimizin, dört yılda emekli olduğunu ve yaş sınırının olmadığını biliyoruz. Allaha şükür. Seçtiklerimizin maaşının 22 bin lira, emeklilik maaşlarının ise 13 400 lira olduğunu da biliyoruz. Çok iyi. Seçenlerin 65 yaşını doldurmadan emekli olamadığını, 40 veya 45 yıl boyunca 2200 lirayla çalışmak zorunda olan asgari ücretlilerin diğer çalışanlara oranının en az % 40 olduğunu da biliyoruz. Ya sabır. Seçilenin meclis lokantalarında altı liraya yediği kavurmayı; seçen taziye yemeklerinde bedava (altı lira ödemeden) yiyebilmektedir. Elhamdülillah.

Eşitlik, emeklilik sonrası mezarlıkta mı dersin. Orada da eşitlik yok. Biri toprağa, çamura gömülür; hemencecik çürür. Diğeri tabutla gömülür, mermer döşeli kutuda, çiçekler içinde.