Amin Maalouf şöyle der; “Siyasette, dinin kendisi bir amaç değildir, düşüncelerden biridir yalnızca; meşruiyet en inançlı olana değil, mücadelesi halkınkiyle aynı olana verilir.” Oysa Türk siyasetinde her zaman için iktidarda olan muhafazakâr liderler koltuklarını bir tür hanedanlık olarak görmüşledir. Demirel yeğenlerini, Özal kardeşlerini, Türkeş eşi ve çocuklarını ve nihayet Erdoğan ise tüm aile üyelerini devletin en önemli makamlarına getirdi, besledi, söz verdiği gibi ülkeyi adeta bir CEO gibi yönetti, yönetiyor. Bu ülkede özel okulu olan Milli Eğitim Bakanı, turizm şirketi olan Turizm Bakanı, hastane zinciri olan Sağlık Bakanı var, daha ne olsun…

Türkiye alışveriş merkezlerine 50 milyar dolardan fazla para gömdü. Son 15 yılda AVM sayısı ülke çapında 14'den 411'eçıktı. Yaklaşık 30 kat arttı. Eski kahvehanelerin yerini genç nesil ile birlikte AVM'ler aldı. Ülkenin 82 milyonluk nüfusunun sadece 29 milyonunu çalışanlar oluşturunca, kalanlar da vakit geçirmek için AVM'lere daldı.

Ak Parti bugünlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’la birlikte meydanlara astığı, “güçlü cumhurbaşkanı, güçlü başbakan” sloganlarıyla meydanları inlettiği eski genel başkanını ihraç ediyor. Kulis haberlerine göre, Davutoğlu ve arkadaşları ihraç talebine itirazlarını bildirecekleri canlı yayında hep beraber partiden istifa edecekler. Davutoğlu partiyi Kasım ayında, Babacan ise Aralık gibi kuracak gibi görünüyor. Reis yine amacına ulaştı ve bu iki yeni rakibini erken doğuma zorladı. Bariz amacı da yılan daha ufakken başını ezebilmek. Davutoğlu hamasi bir hoca, “popülizmin panzehrinin ‘ileri demokrasi’ olduğunu” ileri sürmesi ile dikkat çeken Babacan ise tam bir sağlamcı teknotrat. Şu an için tek misyonları ilk seçimlerde Ak Partinin oylarını 3-5 puan azaltabilmek olacak. Şu an anketlerde AKP+MHP %40'larda çıkıyor, buna göre Babacan'ın partisi Ak Partiye stratejik destek atarak bir iki bakanlık kapabilir... Bu arada, ORC Araştırma Şirketi’nin ‘Eylül 2019 Gündem Araştırması’ anketi çok daha iyimser. Buna göre, Ali Babacan’ın parti kurması halinde oy veririm diyenlerin oranı %11,6 iken, Ahmet Davutoğlu’nun kuracağı partiye oy veririm diyenlerin oranı %8,5.

Davutoğlu’nun ihraç edilme gerekçelerinden biri de kendisinin  “Tüm uyarılarımıza rağmen çarpık parlamenter sistemden, çarpık Başkanlık Sistemine geçildi” sözleri oldu. 2001 yılında “Erdemliler Hareketi” olarak yola çıkan Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç, Abdüllatif Şener ve Erdoğan’ın diğer yol arkadaşları Fazilet Partisi’nden “Parti içi demokrasi olmadığı için” kopmuşlardı. Şimdi o erdemlilerden kendisi dışında pek bir kimse kalmadı, halka dışına çıkanlar “hain” olarak damgalandı. Mesela Mevlüt Çavuşoğlu halen Ak Partinin 2001’deki kurucu ekibinde yer alıp da hükümet sistemi içinde makam sahibi olarak kalan, Erdoğan dışındaki tek isim. Bir Afrika özdeyişinin dediği gibi; “Ancak bir aptal suyun derinliğini iki ayağıyla ölçer”.

Kaftancıoğlu’na 2012’den 2017’ye kadar olan zaman içinde attığı çeşitli tivitlerden dolayı 5 aynı suçtan 9 yıl 8 ay hapis cezası verildi. 28 Şubat döneminde Özal’ın prenslerinden merhum Hasan Celal Güzel de “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçundan mahkûm edilmişti, yani Kaftancıoğlu ile aynı suçtan. Öte yandan, uzun zamandan beri unuttuğumuz “reform, AB kıstasları, evrensel hukuk, özgürlük asıldır” gibi sözleri tekrarlayan Adalet Bakanımız Abdülhamit Gül’ün “Nitelikli hukukçu sorunu var” şeklinde yakınması da halen kulaklarımızda. AİHM’nin “politikacılar çok sert eleştirilere herkesten çok tahammüllü olmalıdır” şeklindeki içtihadı da bir evrensel hukuk kaidesi olarak yanı başımızda duruyor.

Tam da burada Noah Hariri’ye kulak verelim; “Özgür ifadeyi kendi sınırları dışında bile zora koşmak tutucu rejimlerin alametifarikasıdır… Sözde demokratik devletler hukuk sistemini hiçe sayıyor, basın özgürlüğünü kısıtlıyor, her tür muhalefeti hainlik diye nitelendiriyorlar. Türkiye ve Rusya gibi ülkelerin başındaki iktidar sahipleri yeni bağnaz demokrasi tipleri deneyip, düpedüz diktatörlük uyguluyorlar… Milliyetçi bağlarla dini gelenekleri kaynaştıran benzer nostaljik hayaller Hindistan, Polonya, Türkiye ve birçok başka ülkedeki rejimlerin belirleyici özelliğidir...”

Ve Shakespeare; “Şeytan bir günah işleyeceği zaman, işe önce günahı kutsallık zırhına sarmakla başlar!”