Gazeteci Banu Güven, HDP'li vekillerin basın açıklaması ya da yürüyüş girişimlerinde karşı karşıya kaldıkları engelleri yazdı. HDP'li vekillerin hemen hemen her basın açıklaması ya da yürüyüş girişimi engellenmek istendiğini belirten Güven, "Bir partinin halk tarafından seçilen vekillerine yapılan işte böyle özel bir muamele. Ne güzel demokrasi" dedi. 

Banu Güven’in Deutsche Welle Türkçe’de, “Çok özel bir muamele” başlığıyla yayımlanan yazısının bir bölümü şöyle:

Toplantı ve gösteri yürüyüşü Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış bir hak. Yani engellenmesi değil, bir hak olarak korunması gerekiyor. Ama Türkiye'de bu iş farklı yürüyor. Türkiye'de toplantı ve gösteri yürüyüşü devleti idare edenlerin gözünde çoğunlukla korunacak bir hak değil, yasaklanacak bir eylem. Toplanacak kişiler muhalifse ve özellikle de HDP'liyse tabii. 

HDP'li vekillerin hemen hemen her basın açıklaması ya da yürüyüş girişimi engellenmek isteniyor. Ortaya bazen tarifi zor manzaralar çıkıyor. Perşembe günü Van'da, Cuma günü Diyarbakır'da ya da daha önce, 9 Ocak'ta Ankara'da olduğu gibi. Barışçı eylem hakkını kullanan bir milletvekiline bir polis "müdahale" edebiliyor. Polis vekilin saçını çekiyor. Milletvekili polisi kolundan ısırıyor. Ertesi gün o milletvekili polisler tarafından yere düşürülüyor. Milletvekiline müdahale eden polis ıslak zeminde kayıp düşmüş olsa da, görüntüler "Polisler, arkadaşını ısıran HDP'li milletvekilini böyle yere serdi" gibi bir başlıklarla dolaşıma giriyor. "Bu okuduklarım gerçek mi?" diye düşünüyorsunuz sonra.

Van'da Perşembe Günü kendisine müdahale eden kadın polisi ısıran, ertesi gün de Diyarbakır'da polis tarafından yere düşürülen HDP Diyarbakır Milletvekili Saliha Aydeniz de olanlara inanmakta güçlük çekiyor. "Açıkçası, birinin doğrudan 'Saliha polis ısırdı' dediğini duysam, 'Yok artık, bu nasıl bir şey' derim. Çarşı içinde ablukaya alındık. Ben oturuyordum. Cebimden Leyla Güven'in resminin bulunduğu önlüğü çıkarıp, dizlerimin üzerine serdim. O sırada bir kadın polis önlüğü almaya çalıştı. Saçıma da asıldı. Ben saçımı ve elimdekini kurtarmaya çalıştım. Çekişme halindeydik" diyor. Aydeniz olan bitenden duyduğu mutsuzluğu "İnsan konuşmak, anlaşmazlıkları müzakere edebilmek için var, ama konuşmak istiyorsun, izin vermiyorlar" diye anlatıyor. Tüm toplantı ve yürüyüşlerde karşılaştıkları, özellikle de son birkaç gün içinde gördükleri baskı ve engellemenin yıpratıcılığından bahsediyor.

Saliha Aydeniz Diyarbakır'daki düşüşünü de iki video kaydından izlemiş. O da kendisini düşüren polisin ayağının kaymış olabileceğini söylüyor, ama ekliyor: "O sırada Leyla Güven'in evine gidiyordum. Sonuçta ben Anayasal hakkımı kullanıyorum. O polisler neden arkamdan yetişmeye ve beni engellemeye çalıştılar? Müdahale etmek istedikleri için düşürdüler. Polis de düştü belki, ama düşerken ayaklarını özellikle önüme uzatmış gibi geldi". Saliha Aydeniz iki polis hakkında da suç duyurusunda bulunmuş. Cumhurbaşkanı'nın hakkında kullandığı "terör örgütünün mensuplarından milletvekili bayan" ifadesi gidişatın ne yönde olacağının işareti.

HDP Ankara milletvekili Filiz Kerestecioğlu da, olanları değerlendirirken "Asıl mesele ne yaparsak yapalım engellenmemiz. Sürekli bir psikolojik baskı, didişme ve tartışma hali yaşıyoruz" diyor.

"Onları yürüten adam değildir" diyen bizzat İçişleri Bakanı… Milletvekillerine "Ne olmuş yani, Anayasa'yı çiğniyorum, evet" diye kafa tutan da ona bağlı polis memuru zaten. Kimse kalkıp, ideolojik farklılıkları bir kenara koyup, "Bu milletvekillerine ne yapıyorsunuz" diyemiyor.

Bir partinin halk tarafından seçilen vekillerine yapılan işte böyle özel bir muamele. Ne güzel demokrasi.