Bu yazıyı Halil Berktay'a yanıt vermek için yazmıyorum. Çünkü gayri ciddi açıklamalara yanıt vererek, kendimizi yormaya gerek yok. Ancak bazı durumlar vardır ki, birisi lüzumsuz bir açıklama yapar, sizin konu üzerinde görüş açıklamanıza vesile olur. Berktay burada vesiledir.

 

Son üç yıldır Taksim’de emekçiler, kendi talepleriyle alanı dolduruyorlar. Yılda bir defa da olsa yoksullar, işsizler, dışlananlar, Kürtler, Aleviler, işçiler ve hatta az sayıda da olsa ‘müslümanlar’, itirazlarını yüksek sesle haykırdılar.

 

2012 Taksim 1 Mayısının en önemli sonuçlarından birisi, emekçilerin iki dilli 1 Mayıs kutlamalarıdır.

 

İster anayasayı değiştirin, ister değiştirmeyin. Bu ülkenin üretenleri ‘dil farkı gözetmeden, din farkı gözetmeden’ burjuvaziye ve onun devletine meydan okudular. Yok, sayılan kimlikleri sahiplendiler.

 

Toplumsal tarih bize öğretmiştir ki, mücadele büyüdükçe yasaklar kalkar, aksi halde yasaklar engellemeler baskılar devam eder.

 

2012 Taksim 1 Mayısında ortaya çıkan toplumsal sonuç bir kez daha ayrımcı, asimilasyoncu devleti aşmıştır.

 

Böyle durumlarda siyasi iktidarlar mevcut yasalarıyla, anayasalarıyla yönetme iradesini kaybediyor demektir.

 

1 Mayıs’ın Türkiye’nin dört bir yanında yaygın kutlanması, haksızlıklara itiraz etme bilincinin geliştiğinin göstergesidir.

 

Bu gelişmeler her zaman siyasi iktidarları tedirgin eder, kendilerince önlemler alırlar.

 

1977 1 Mayısının katliama dönüştürülmesinin en etkili nedeni o dönemin siyasi iktidarlarının yönetme iradesini kaybetmeye başlamasındandır.

 

ABD emperyalizminin kendi nüfus alanındaki bir ülkeyi kaybetmek istememesi, işbirlikçi iktidarlarıyla birlikte, Kontrgerilla faaliyetleriyle provokasyon eylemleri gerçekleştirdiği bilinen gerçektir.

 

İttihat ve Terakki’den günümüze kadar devlet içerisindeki özel örgütlenmeler iktidarların vazgeçilmezleri olmuştur. Bugün için en somut örneği Ergenekon örgütlenmesindeki ilişkiler ağıdır.

 

Bu yazıya vesile olan Berktay, 1977 katliamının sol içi çatışmalar sonucunda olduğunu söyleyerek ‘derin devlet bu işin içinde yok’ diyor.

 

‘’Ana muhalefet lideri Bülent Ecevit, cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e yazdığı 7 Mayıs tarihli mektupta şu tahlili yapıyordu: "...Bu eylemlerden bazıları görünürdeki çoluk çocuk tarafından değil, ancak güçlü bir örgüt tarafından düzenlenebilecek niteliktedir. Özellikle l Mayıs 1977 Taksim olayı bu izlenimi vermekledir."*

 

Bülent Ecevit in açıklamasından anlaşılan tarihçi Berktay gibi düşünmediğidir.

 

Ayrıca dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’in Ecevit’e mektubu en önemli tarihsel belge niteliğindedir.

 

"CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit'in 3 Haziran 1977 günü İstanbul Taksim Meydanı'ndaki CHP mitingi sırasında, Sheraton Oteli'nin üst katlarındaki odalardan birinden uzun namlulu ve dürbünlü bir silah ile ateş edileceği, bu teşebbüsün 29 Mayıs 1977 günü İzmir-Çiğli Havaalanı'nda cereyan eden olayla birlikte, l Mayıs 1977'de Taksim Meydanı'nda vukua gelen olaydan cesaret alan, iç barışı büyük ölçüde sarsabilecek kanlı tertiplere karar veren ve ayrıca 5 Haziran 1977 tarihinde yapılacak olan seçimlerden bir fayda ummayan, seçimlerin yapılmasını arzulamayan veya seçimlere gölge düşürmek isteyen illegal komünist - terörist örgütlerin yanı sıra memleketimizi iç meselelerle uğraştırmak İsteyen yabancı kuruluşların ve uluslararası tedhiş teşekküllerinin muhtemel suikast ve sabotaj eylemleri ile özellikle vazifelendirilmiş kimseler tarafından yapılmak istendiği alınan haberler meyanındadır."*

 

Demirelin bu mektubunda ki seçimlere gölge düşürmek isteyen illegal komünist - terörist örgütlerin‘ diye ifade edilen bölümle ilgilenirseniz,35 yıl sonra ‘gerçeği’ açıklamış olmuyorsunuz.

 

Aksine Demirel’in ifade ettiği gerçeğin üstünü örtüyorsunuz. ‘’Uluslararası tedhiş teşekküllerinin muhtemel suikast ve sabotaj eylemleri ile özellikle vazifelendirilmiş kimseler tarafından yapılmak istendiği’ şeklinde Demirel’in itiraf ettiği bu cümlelerin tarihi bir değeri demek ki yok.

 

Elbette DİSK ve sol gruplar arasında da sorun var. Bu duruma aşağıdaki bilgiler açıklık getiriyor.

 

‘’Farklı bir gerginlik de sol içinde yaşanmaktaydı. Taksim Alanı'nda l Mayıs'ı kutlama izni DİSK'e verilmişti. Düzenleyici olarak DiSK de mitingin kendi belirlediği kurallarla sınırlanmasından yanaydı.

 

Bu yüzden kendisine ters düştüğüne inandığı Halkın Kurtuluşu, Halkın Yolu, Halkın Birliği ve Aydınlık gruplarının kutlamaya katılmasını istemiyordu…

 

Üçlü grup ile DİSK arasındaki gerginlik bile az çok tatlıya bağlanmış, arada boşluk bırakılması şartıyla kortejin en arkasından yürümelerine izin verilmişti, l Mayıs kutlamalarının üzerinde tüm nisan ayı boyunca dolanan kara bulutlar dağılmış, uğursuz kehanetler boş çıkmıştı.

 

Mitingin son dakikaları yaklaştığında görevliler, görevlerini yerine getirmenin mutluluğu içinde rahat, korku dolu beklentiden kurtulmuş, kitleler bir tatsızlık çıkmadan dö.nüşe hazırlanmanın rehaveti içindeydiler.

 

Nerdeyse kutlamaların sonuna gelinmişti. Etrafta her şeyin yolunda olduğunu müjdeleyen tatlı bir sessizlik hakimdi. Emniyet görevlileri, basın, TRT ve Ankara'daki yetkililer rahat bir "oh" demek üzereydiler.” *

 

Berktay’ın bütün tezi sanırım bu bilgilere dayanıyor. Ancak bu bilgilerden anlaşılan sol içi bir uzlaşma var. Buradan katliam çıkmaz.

 

1977 katliamı sonrası bazı ‘’sol’’ çevreler, yaşadıkları gerginlik nedeniyle olaylar sonrası birbirlerini suçladılar. Halil Berktay bu konuda hiç ‘değişmemiş’aslında aynı noktada duruyor. O zaman da siyaset yaptığı ’Aydınlık’ grubu Berktay’ın bugünkü açıklamalarına benzer açıklamalar yapmıştı. Bütün faturayı Sovyet yanlısı siyaset yapan sol partilere çıkartmıştı. Tabiki burada tersten de Sovyet yanlıları da ‘Maocu’ gruplara fatura kesen yazılar yazdılar.

 

Logosunda ‘Türkiye Türklerindir’ yazan gazete iştahlıca her iki kesimi olayların sorumlusu olarak ilan etti.

 

O günlerde bu grupların aklına devlet gelmedi. Elbette meselenin farkında olan devrimci siyasetler doğru adresi tespit ettiler.

 

Bu konuda mahkeme tarafından Telsiz konuşmaları da çözümlenerek dosyaya konulmuştur. Konuşmalar konuya açıklık getiren en önemli belge niteliğindedir.(bknz telsiz konuşmaları Ek1 http://bianet.org/bianet/emek/138135-1-mayis-1977-polis-telsiz-bantlari )

 

Bunun dışında şu sorular sol içi kavgayı işaret etmiyor.

 

-Otomatik silahla ateş açan beyaz Renault kimindi? Her hangi bir sol gruba ait olmadığı kesin.

 

-Inter Continental Oteli’nin alana bakan pencerelerindeki gölgeler kimlere aitti? Sol gruplara ait değildi.

 

-Sular İdaresinin tepesindeki silahlı adamlar kimlerdi? Sol gruplar değildi.

 

-O günün görgü tanıklarının anlatımlarını inceleyen Nokta dergisi bu soruların yanıtlarına tek tek açıklık getirdi. Bu kadar çok somut örnekler ve sorular varken soldaki farklılıklardan ya da gerginliklerden yola çıkarak önemli bir şey açıklamış olmuyorsunuz .Hiç birimiz körü körüne kimseyi aklamak durumunda değiliz.

 

Bu anlamda Demirel gibi ‘bana solcular adam öldürdü detirtemezsiniz’ de demiyoruz. Sol içinde ölümlü olaylar da olmuştur. Sayın hoca, fakat bu olay o olaylardan değil.

 

1980’den önce Türkiye solu Çin ve Sovyetlerin parçalı durumundan etkilenerek kutuplaştı, ayrıştı. Sosyalist devletler arası politik farklılıklar tüm sola yansıdı.

 

Bugün ise soldaki ayrışma reel sosyalizmin kendi iç çelişkilerinden kaynaklanmıyor. Çünkü sistem çöktü. Tek kutuplu dünyada, Kapitalizm küreselleşti, ulus devletleri değiştirme sürecine soktu. Türkiye’de bu süreçle birlikte eski rejim tasfiye ediliyor. AKP yeni kurulan rejimin baş aktörü durumunda.

 

Sol bu durum karşısında ya değişime direndi, yada değişime uyum gösterdi. Uç noktalara varan savrulmalar ortaya çıktı.

 

Öyle ki eski rejimin mahkemeleri, işkencecileri, askerlerin vesayeti, emperyalizmle olan ilişkisi bir anda AKP karşıtlığı üzerinden nerdeyse unutuldu.

 

AKP’nin yeni rejimi karşısında tasfiye edilen ulus devlet adeta savunulur hale geldi.

 

Bir başka ’ Sol ‘kesim de yeni rejimin aktörü AKP’nin değişim sürecine yani yeni kurulan rejime açık destek veren duruma geldiler.

 

Berktay AKP’nin ‘değişimini ‘destekleyenlerin yanında safını belirleyenlerden.

 

Bu kutuplaşma ve yaklaşımların tarafları güncel politik değerlendirmelerde akıl dışı savrulmaları yaşıyorlar.

 

AKP’nin yönetememe hali , toplumsal mücadelelerin büyümesi , Berktay’ı galiba rahatsız etti ki , 35 yıl sonra tarihi bir tarafa bırakıp yorumlarda bulunarak ortalıkta konuşmaya başladı. Bu konuda söylenen sözler belgesiz ifade edilemez. Yoruma dayalı tarih olmaz.

 

Kaldı ki Berktay’ın zamanlaması ilginç, 12 eylül yargılamasının başladığı süreçte bunları söylüyor.

 

Adil bir yargılanmanın, araştırmanın, soruşturmanın yapılmadığı, üzeri kapatılan bu dosya hakkında kesin bir dille konuşmak çok doğru değil.

 

12 Eylül darbesini yapan Cuntacı Evren’in Taksim konuşmasını unutmadık .

 

Sol –Solcular eleştirilebilir, eksikleri vardır. Bunlar konuşulabilir Solculuktan vaz da gecebilirsiniz, düşünceleriniz değişmişte olabilir. Bütün bunları anlayabiliriz.

 

En solcu, en empeyalizme karşı, en AB’ye karşı, en AKP’ye karşı, en devrimci bir ‘sol partinin’ 24 Nisan’da Ermenilerin katledilmesini protosto edenleri ‘emperyalizmin uşakları’ olarak ilan etmesinin savrulmanın sınırlarını nerelere kadar zorladığını gördük.

 

Aynı şekilde, her fırsatta solu potansiyel suçlu gören, solu küçümseyen eğilimler güçlendiriliyor. Bir liberalin tarihsel bir olay karşısında liberaller gibi davranamaması da sorun.

 

Aynı zamanda, Eşitlik ve Demokrasi Partisi (EDP)'nin Genel Başkanı da olan ODTÜ Tarih Doçenti Ferdan Ergut, Sesonline.net'e yaptığı değerlendirme dikkat cekiçi:

 

"Halil Berktay iyi bir tarihçi. Lakin bu son açıklamasıyla tarihçiliğin bütün kurallarını da ihlal etti. Tarihçiliğin birinci koşulu, eldeki belgelerin izin verdiği kesinlik düzeyinde analiz yapmaktır.

 

Elinizde sadece bir belge varsa, çok iddialı laflar edemezsiniz. Berktay'ın durumunda iş daha da vahim: Söylediklerine karşı onlarca bilgi, belge ve tanıklık varken hepsini gözardı ediyor.

 

Dahası, elinde hiçbir belge olmadan ve olayı kendi gözüyle bile görmemişken (alanın diğer tarafındaymış) "olsa olsa" metoduyla bütün bir solu yargılayıp suçlu ilan ediyor. Oysa, tarihçilik bir "bağlam mesleğidir. Ben sorumlu bir tarihçiliğin, içerik kadar üsluba da önem vermesi gerektiğini düşünüyorum. Elbette inandıklarını söyleme hakkını savunuyorum. Özellikle sanal alemde uğradığı linci asla onaylamıyorum. Fakat, bu kez gerçekten -yine tarihyazımından bir kavram kullanayım- 'madunlara karşı anlaşılmaz bir fütursuzluk' sergiledi. Şimdi ise madunların tepkisini izliyoruz. Olan -maalesef- budur..."

 

1 Mayıs 77 katliamı ile ilgili açıklamalar sadece Berktay’ın açıklamalarıyla sınırlı kalsa kişiye ait görüşler deyip geçilebilir. Ancak Taraf gazetesi başta olmak üzere siyasi iktidara yakın bilinen gazeteler de Berktay çizgisinde yayın yapmaya başladı. Bununla da kalmadı. Bazı sol kişi yada çevreler de ‘evet ya Berktay galiba doğru söylüyor’ demeye başladı. Taraf gazetesi yazarı Ümüt Kıvanç’ın tavır alarak istifa etmesini bu noktada önemli bir tutum olarak değerlendirmek gerekiyor.

 

Radikal gazetesi yazarı Oral Çalışlara diyecek bi şey yok. Öncelikle İpek Çalışları ikna etmesi tavsiye edilebilir.

 

Ve tarihsel bellek duruyor. Herkesin Resmi tarihi vardır. Solun gerçek tarihi olmalıdır. Sizin söyledikleriniz devletin resmi tarihine denk geliyor. Bir tarihçi için sanırım çıkmaz sokağa girdiniz.

 

Sami Evren

2. ve 4. dönem KESK Gn.Bşk.

 

http://bianet.org/bianet/emek/138135-1-mayis-1977-polis-telsiz-bantlari

Ek- 1-telssiz konuşmaları-Polisin 1 Mayıs 1977 tarihli telsiz bantları, miting günü sabahın erken saatlerinden gece yarısına kadar emniyet görevlileri arasında yapılmış konuşmalarla doluydu. Tarihi bir belge niteliği taşımasına rağmen, uzun yıllar boyunca çözümü yapılmayan bantlar neden sonra Sıkıyönetim Mahkemesi tarafından çözdürülüp dava dosyasına eklenmişti.

Nokta dergisinin olaydan dokuz yıl sonra bulup 4 Mayıs 1986’da telsiz bantlarının çözümlerinin bir bölümünü ….

Saat: 19.30

- Merkez 20... yolunu tıkadı bunlar askeri araba mı hastaneye taşıyamıyoruz yaralıları.

- Muhasip Eret Polikliniği'nde silahlı kişiler var.

- Sayın müdürüm biz Inter Continental Oteli'ndeyiz. Devamlı surette buraya ateş ediliyor. Baskın oluyor. Ateş etmek mecburiyetinde kalacağız. Tamam.

- 426 Inter Continental’e git Inter Continental'e git.

- Derhal Inter Continental'e.

- Acele gidin arkadaşlar mahsur kalmışlar.

- Taksim'de dağılma başladı. Inter Continentalin önünde bir şey yok.

- Otobüs durağının orda bir ceset var.

- Taksim'de de bir ceset var. Bunu arabayla taşımamız icap eder.

- Efendim dükkânlar yanıyor Taksim Caddesi’nde dükkânlar.

- Panzerlerden bir tanesi İstiklâl Caddesi'ne acele girsin.

- Merkez 136 şb. Ekiplerinin dikkatine görevimiz yaralıları hastaneye taşımak o kadar.

- Su üstünde kişiler olduğu söyleniyor. Bu adamları burayı çevirip de onları yakalayın.

- Fazla kalabalıktan her kafadan bir ses çıkıyor. Anlayamadım efendim tamam.

- Sular İdaresi'nin üstüne.

- Müdürüm oraya girdik. Toplum kuvvetleri şu anda girdi içeri ve bir kısım kimseler yakalandı ve arama yapıyorlar tamam.

- Merkez 416, 20 nolu müdürüme, müdürüm biraz önce 2... numara içinde bir ceset götürdüler hastaneye tamam.

- Merkez 447 toplumdan bir komiserimiz ve bir memur arkadaşı hastaneye götürürken otolara saldırgan halleri var. Bu otolara taş ve sopa İle silah atıyorlar yanımızdaki… silah atmak suretiyle geçirdik. Burada arama yapılırsa iyi olur.

Saat: 19.40

- Ne var ki arabaların arkasına saklanmaya başladınız ne var bir şey mi var?

- Sayın müdürüm yukarıdan bir şey atıldığı söylendi onun için arkadaşlar… tamam.

- Müdürüm Taksim’e çıkmadan Alman Konsolosluğu önündeyiz, jandarma albayı bizi geri çevirdi, beni almak istiyor.

- Ben senin durumlarını biliyorum. Albaya söyleyin Gayrettepe’ye git.

Saat: 19.45

- İstiklâl Caddesi'ne bir kol, bir kol da Sıraselviler'i. Tarama yapın.

- Merkez 20 no.lu müdürüme. Ben de Tarlabaşı Caddesi'ni kontrol altına aldım. Burda demin anons ettiğim gibi silah kullanmak mecburiyetinde kaldık. Hâlâ şüpheli şahıslar var. Sokak aralarında. Müteyakkızım.

- Merkez 453 önündeyiz grupla çatışma halindeyiz, aşağıda büyük büyük kalabalık var. Arkadaşlarımızı hem takviye edelim hem de onların tahriklerine kapılmayalım.

- Dolmabahçe önünde de kalabalık gruplar başladı emriniz.

- Kardeşim... kullanın onlar dağılırlar takip edin.

- Müdürüm panzerlerde mermi kalmadı mümkünse mermi...

- Kardeşim... mermiyi tüm bitir...

- Mermi getirsinler karşı... mermiler bitmiş.

- Kalsın bırak.

- Mermi dediğim sis bombası gürültü bombası.

- Evet efendim evet.

-Kalsın.

Saat: 19.57

- Biz şimdi İlk Yardım Hastanesi'ndeyiz bir arkadaşımızı kaybettik bizim birlikten arkadaşların morali çok bozuk.

- Hepimizin başı sağolsun.

- Hayır arkadaşlar bir hadise yapabilirler.

- Değiştireceğim ben değiştireceğim peki.

- Araba oldukça doldu merkeze götürmemiz gerekiyor tamam.

- Merkez 20 bu yakalananların hepsini Gayrettepe'ye getirmeyelim.

- Çocuklar heyecanlı tabii, gelenleri biraz rahatsız edebilirler.

- Fakat hiçbir karakol almaz Gayrettepe'ye götürelim sonra taksim ederiz. Zaten bütün arkadaşlar vazifede efendim. Gayrettepe'de kimse yok.

-.Beyoğlu'nda muvakkaten yarım, bir saat bir yerlere tıkın veya arabada durun. Burada durum kritik.

- Anlaşıldı sayın valimiz.

 

 

* İpek ÇALIŞLAR ,Güldal KIZILDEMİR İstanbul - Nokta dergisi-bianetten alınmıştır.