Evrensel yazarı Hakan Güngör, 12 Eylül 1980 darbesinden yaklaşık 2 yıl sonra basılan “Hizmete Özel” damgasıyla bastırıp kışlalara ulaştırılan kitabı köşesine taşıdı.             

"Türkiye'de Yıkıcı ve Bölücü Akımlar" adını taşıyan bu kitabı, darbeciler yaptıkları hak ihlalleri konusunda ellerini "Güçlendirmek", askeri "Teyakkuz halinde tutmak", işkenceleri, yasa dışı infazları, ölümleri "Temize çekmek" için hazırlatmışlardı.

Hakan Güngör’ün, “12 Eylül cuntasının "gizli" kitabı” başlığı ile Evrensel’de yayımlanan yazısı şu şekilde:

12 Eylül darbesinden hemen sonra “Hummalı bir çalışma” neticesinde bir kitap yazıldı ve bu kitap, büyük bir gizlilikle kışlalara dağıtıldı.

“Hizmete Özel” damgasıyla bastırıp kışlalara ulaştırılan ve “gizlilik derecesinin” defalarca hatırlatıldığı, askeri personelin bu hususa özellikle özen göstermesi gerektiği belirtilen o “nefret kitabı”, "Türkiye'de Yıkıcı ve Bölücü Akımlar" adını taşıyordu.

Kitabın kendisi değilse bile, “fikirleri hâlâ iktidardaydı”.

Darbeciler bu kitabı yaptıkları hak ihlalleri konusunda ellerini “Güçlendirmek”, askeri “Teyakkuz halinde tutmak”, kanlı işkenceleri, yasa dışı infazları, gözaltıları, ölümleri “Temize çekmeye çalışmak” için hazırlatmış ve 1982’de bastırmıştı. Kitabın yazarı belirtilmemişti.

Bir kurul tarafından hazırlandığı biliniyordu. Kara Kuvvetleri Komutanlığının Ankara’daki matbaasında basılan “Türkiye’de Yıkıcı ve Bölücü Akımlar”ın kapağında “Yayın no: 1” ve “Hizmete Özel” ifadeleri göze çarpıyordu. 1982 tarihli kitabın kapağında ayrıca “Atatürk’ün Doğumunun 100. Yılı, 1881-1981” yazılıydı.

1-53

KANLI CESET FOTOĞRAFLARI

Kitabın daha girişinden itibaren sayfalarca ceset fotoğrafları vardı. Bu fotoğrafların altında, cinayetleri anarşistlerin işlediği yazılıydı. Ölenlerin kim olduğu, aslında kimler tarafından öldürüldüğü, tarihin, kaynağın ne olduğu elbette yazmıyordu. Cunta kendini “haklı” göstermek için kim oldukları dahi bilinmeyen cesetlerin kanlı fotoğraflarını tam sayfa basmaktan imtina etmemişti.

Kitap “yıkıcı ve bölücü akımları” üçe ayırmıştı: “Aşırı sağ”, “Kürtçü-Bölücü”, “Komünizm”.

“Aşırı sağ” konu başlıklı bölümde, “Memleketimizde irtica, Nakşibendilik, Biberilik, Ticanilik, Kadirilik, Rifailik, Nurculuk ve Süleymancılık gibi çeşitli tarikatlardan kaynaklanmaktadır” deniyordu. “Türkiye’de aşırı milliyetçi faaliyetler” başlığı altında ise, ülkücülerin komando kamplarından iki fotoğrafa yer verilerek, “Bazı partilerin gençlik kolları eğitimler yapmış, devletin yerini almaya kalkmıştır” deniyordu.

Bu komando kamplarını devletin nasıl finanse ettiğini, nasıl teşvik ettiğini elbette kitapta bulamıyorduk. Bir başka dikkat çeken nokta ise, özellikle kullanılan efektle fotoğraflardaki kişilerin yüzlerinin karartılmış olmasıydı. Sonraki sayfalarda fotoğraflarına yer verilen sendika ve sol partilerin eylemlerinde yurttaşların yüzü ayan beyan ortadayken, “aşırı milliyetçiler” karartılmıştı.

2-40

"KÜRT YOK, KART KURT VAR" DEVLET BELGESİNDE!

“Sağ” konusu birkaç sayfada geçiştirildikten sonra “Kürtçülük-Bölücülük” başlıklı bölüme geçiliyordu. İşte tam da bu bölümde, yıllarca duyduğumuz, devletin yaklaşımını yansıtan o “meşhur” ifadeyi, yazılı olarak buluyorduk. 12 Eylül cuntasının hazırlatıp Kara Kuvvetleri Komutanlığı Yayınları’ndan yayımlattığı kitapta Kürtlere dair şunlar yazılıydı:

“Dağların yüksek kısımlarında, tepelerde yaz ve kış aylarında erimeyen karlar vardır. Bu karların üzeri, güneş açınca hafif eriyerek buzlaşır, camsı parlak ve sert bir tabaka ile kaplanır. Üst kısmı sert, altı yumuşak kardır. Bu karın üzerinde yürününce, ayağın bastığı yer içeriye çöker ve Kırt-Kürt diye bir ses çıkarır. İşte bu sese izafeten sıkışmış kara-yatkın kara, Kürt kar veya Kürtün denmektedir.”

“Kürt yok, kart kurt var” ifadesi bu kitapta yazılı olarak devlet belgesindeydi. Bir kimliği yok saymanın; bilimsel karşılığı, tarihsel gerçekliği olmayan yollar üzerinden devlet eliyle ve ideolojik aygıtlar aracılığı ile yapılan manipülasyonun “özgün” örneklerinden biriydi bu satırlar. “Kürt’süz” bir tarih yazılmaya çalışılıyordu.

"KOMÜNİZM İYİ YAŞAMA İHTİRASIYLA BENLİĞİ SARSIYOR"

Kitapta sağ örgütler geçiştirilip Kürtler de yok sayıldıktan sonra sıra komünistlere geliyordu. Burada zırvalıkların gülünçlük derecesi de artıyordu.

“Komünizm propagandası hiç mantık ölçüleriyle bağdaşmadan tabanla tavanı bir araya getireceğini yaymaktadır. Bir insan zafiyeti olarak çalışmadan çok kazanmak ve iyi yaşamak ihtirası kitlelerin derhal benliğini sarmaktadır.”

Bu altı boş ifadeler bazen öyle bir hale geliyordu ki, yine gülünç ve yine akıl dışı argümanlarla ilerlemeyi sürdürüyorlardı.

Örneğin, “Sıkıyönetime hayır” pankartı taşıyanların fotoğrafını kullanıp “Ülkelerini seviyorlarsa niçin SIKIYÖNETİM istemezler?” yazacak kadar zırva ifadelere yer verilebiliyordu.

Bu ifadeler üzerinden komünizmi tarif etmenin saçmalığı bir yana, bu satırlardan hemen sonra gelen beş fotoğrafta, öldürülmüş beş insanı görüyorduk. Her yerin kana bulanmış olduğu bu korkunç anların fotoğraflarındaki kişilerin “Sırf farklı düşünüyorlar diye anarşistler tarafından öldürüldüğü” iddia ediliyordu. Ancak yine kimlik yoktu, belge yoktu, ispat yoktu. İspatsız ve kimliksiz fotoğrafların bir diğerinde bu kez “terörist” olarak tanımlanan bir kişi vardı. Fotoğraf altı yazısına göre, fotoğraftaki kişi “Teslim ol” çağrısına uymadığı için öldürülen bir “terörist”ti.

4-13

SOSYALİST KADINLAR HEDEFTE

Kitabın hedeflerinden biri de sosyalist kadınlardı. 1 Mayıs mitinginde “NATO’ya ve CENTO’ya Hayır” pankartı taşıyan kadınların fotoğraflarını, simaları belli olacak şekilde sayfasına taşıyan kitapta, “1 Mayıs gösterilerinde beyinleri yıkanmış aşırı sol görüşlü üniversiteli kız öğrenciler kadın işçiler gibi giyinip pankart taşımışlardır. İşçi hakkı ile NATO ittifakının ilgisi nedir?” diye yazılıydı.

Emperyalizmin kapitalizmin doğal sonucu ve en yüksek aşaması olduğunu, bunun açık-örtülü uygulayıcısı konumundaki NATO’ya karşı çıkmanın emek mücadelesinin olmazsa olmazı sayıldığını aslında kitabı yazanlar da biliyordu. Ama bu satırlar yalnız ve ancak çarpıtma için yazılmıştı.

Dahası erkek egemen yaklaşım bu noktada da kendini belli ediyordu. Cuntacılara göre, kadınlar teorik altyapıları ve pratikleri ile emek sömürüsü-emperyalizm arasındaki bağı görmüş olamazlardı, olsa olsa “Beyinleri yıkanmış” olabilirdi!

CUNTA KİTABININ KOLONLARI

Cunta işte böyle, devrimcilerden, işçilerden, aydınlardan ve sanatçılardan nefret ettiğini, onlara nasıl bir kin duyduğunu ortaya koyuyordu. Kürtleri yok sayıyor, sıkıyönetime karşı olanları fişliyor, özgürlük talebinde bulunanların fotoğraflarını boy boy yayımlayıp kışlalarda dağıtıyordu. Kullanılan provoke edici dil yalanlarla ve çarpıtmalarla doluydu. Yer verilen fotoğrafların menşei şüpheliydi. Dahası cesetleri ve akan kanı istismar ediyorlardı. Ancak bu kitabı çıkarmaya kendilerini mecbur görmüşlerdi. Zira mızrak çuvala sığmıyordu. Halka karşı alenen suç işliyorlar, bunun farkında oldukları için manipülasyon silahıyla adeta şarjör boşaltıyorlardı.

12 Eylül cuntası, çok önceden planlanmış, hayata geçirilmek için “Koşulları oluşturulmuş” ve CIA Türkiye Şefi Paul Henze’in “Bizim çocuklar başardı” diye duyurduğu bir darbenin ideolojik altyapısını kurma çabası içindeydi. Sayısız insan işkence tezgahlarından geçirilirken, öldürülürken, hapsedilirken, fişlenirken, işinden edilirken tüm bu akıl almaz uygulamaları bir zemine oturtmaya çalışıyorlardı. Hal böyle olunca yalanlar, çarpıtmalar, hedef göstermeler ve “nefret”, yazdırdıkları kitabın ana kolonları oluyordu.

İşte, “Hizmete Özel” ibaresiyle basılan ve kışlalara dağıtılan kitap böyleydi. En az cuntanın faaliyetleri kadar kanlı, yalancı ve habis…

5-7

CUNTAYA GÖRE "KOMÜNİZMİN METOTLARI"

Kitapta “Komünizmin Bir Ülkeye Yayılma Metodları” başlıklı bir bölüm göze çarpıyordu. Buna göre “dış mihraklar”, komünizmi ülkesinde yaymak isteyenlere birtakım talimatlar veriyordu.

-Memleketinizi mümkün olduğunca sınıflara bölünüz.

-Patron ve işçi arasında anlaşmazlık mevzuları çıkarınız.

-Romanda, şiirde, karikatürde, resimde sistemli olarak işçinin ve köylünün sefaletini mübalağalı bir şekilde göstereceksiniz.

-Bilhassa öğretmen, profesör ve şair gibi büyük kitleleri elinde tutanlara yaklaşacak, onları saflarınıza çekeceksiniz.

Sınıfsal yarılmalardan bahsetmek, işçilerin haklarını talep etmesi, sanat eserlerinde memleketteki yoksulluğu anlatmak, ülkenin aydınlarının haklı tepkiler vermesi “dış mihraklara” bağlanıyor, bırakın mücadele etmeyi, insanları haklardan ve yoksulluktan söz etmekten bile alıkoymaya çalışıyorlardı.

DÜŞMAN OLDUKLARI KİTAPLAR

Cuntanın en büyük düşmanlarından biri de kitaplardı. Cuntacıların kitabına göre, “Fikir özgürlüğü yaygarası ile hazırlanan tek taraflı yayınlar çuvallarla basılmış, arkasından ülkeye eylem ve kan gelmiştir.”

Bu korkunç yaklaşımda kullanılan görsel de içler acısıydı. Kitaplar arasında Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın “Devrim Nedir?”, Amerikalı Gazeteci John Reed’in Ekim Devrimi’ni anlattığı “Dünyayı Sarsan On Gün”, TKP Genel Sekreteri İsmail Bilen’in S. Üstüngel müstear adıyla yazdığı ve sosyalist ülkeleri anlattığı “Güneşli Dünya” kitapları, cuntacıların “korktuğu” eserler arasında göze çarpıyordu.

6-7

Yazının tamamı burada.