Özellikle 2010 Dünya Kupası'nı kapsayan süreçte Mesut üzerine sıkça tartışma yapılmıştı. Alman milli takımını seçmiş olmasından başlayan ve Real Madrid transferi sonrası devam eden 'Madrid'de Türk Aslanı' başlığı benzer türevlerini taşıyan medya, milliyetçi söylemleri ile karşımıza çıkıyordu, benzer düzlemlerde çıkmaya da devam ediyor. Mesut'un Arsenal'e transfer olması 'bomba' etkisi yaratmazken medya yeni avları için Avrupa'daki Anadolu meşeli oyuncular üzerine yöneliyor (Hakan Çalhanoğlu, Ömer Toprak, Mehmet Ekici, Tolga Ciğerci, Burak Kaplan vb...).Hatta Kosovalı-Arnavut bir anne babanın çocuğu olan Manchester United'ın 5 Şubat 1995 doğumlu harika yeteneği Adnan Januzaj'ın bile adı geçmişti. Adnan Januzaj tercihini babasına bıraktı. Kosova ilk tercihleri olsa da Kosova'nın FİFA tarafından uluslararası turnuvalara katılımı için tanınması gerekiyor.

Avrupa’da oynayan Anadolu kökenli futbolculara bir anlamda “milli baskı” yapıldığını söylemek gerekiyor. Bu durumun özellikle Milli Takımların başında Fatih Terim'in olduğu dönemlerde artış göstermesi de dikkat çekici olsa gerek.

Türkiye’de özellikle basının, milli takıma davet edilen oyuncuların Türkiye’yi seçmeleri ya da seçmemelerinden sonraki yaklaşımıyla, Almanya’daki basının Türkiye’yi tercih etmelerine karşı yaklaşım arasındaki ilişkiyi ele aldığımızda, aslında aynı söylemin parçası olduklarını vurgulamamız gerekiyor. Durum, kendi pencerelerinden, “öteki”yi dışlayarak var olmanın fotoğrafını gösteriyor bize.

Basında sıklıkla “gurbetçi futbolcular” olarak öne çıkan, Avrupa’da top koşturan Anadolu kökenli oyuncular içinde madalyonun görünen yüzünü temsil ediyor Mesut Özil.

15 Ekim 1988, Gelsenkirchen doğumlu Mesut, Türkiye basınında özellikle Almanya milli takımını tercih etmesiyle beraber daha sık tartışılır olmuştu. Bu tercihin Fatih Terim döneminde olması konuyu daha da çeşitlendiren bir etken...

Almanya milli takımını seçtiğinde bir nevi hain olarak görülen Mesut’un, Almanya’nın ZDF kanalına “Kürdüm, Kürtlüğümle gurur duyuyorum” açıklamasıyla beraber tepki almış ve sonrasında farklı açıklamalar da eklenmişti üstüne. Kürdistan futbol federasyonundan gelen davet ve sonrasında sönümlenen süreç... Zonguldaklı olmaktan başlayan bir açıklama yumağı.... Real Madrid ve Arsenal'de Türkçe küfür eden (!) Mesut ve bunla gururlananlar...

Birçok futbolcunun bir kez milli takıma davet edilip, sonrasında çağırılmadıklarını görebiliyoruz. Özellikle yıldız adayı oyuncularda bu daha sıklıkla görülüyor. Nuri şahin’i hatırlarsak, Almanya ile oynanan hazırlık maçında, ilk milli maçını oynadıktan sonra uzunca bir süre görememiştik. Son dönemde forma bulması da futboldaki gerileyiş dönemiyle birebir ilişkili. Örneğin, Sercan Saraer, 2012'den bu yana 11 maç, Mehmet Ekici 9 maç, Gökhan Töre 19 maçta forma bulabildi.

 Mesut Özil örneği de, korkulan şeyin başa geldiği durumu resmediyor. Abdullah Avcı başka türlü futbol bilgisi olan bir antrenördü ve Avrupa'da yetişen oyuncularla daha farklı bir oyunun peşindeydi. tabi kalamadı, Federasyonun zihin haritasına en uygun kişi olan Fatih Terim tekrar getirildi ve süreci şimdiden yazabiliriz: Geniş bir ağ ile Gurbetçi Avı, Milli takıma davet ve sonrasında unut(tur)ma dönemi... Burada futbol olarak takıma katkı sağlamasının beklenmesi bir tarafa oyuncunun potansiyelinden korkan, tam da bundan dolayı çağır-oynat-gönder, eğer gelişirse alırız zihniyeti karşımıza çıkıyor. Yapılan hamlelerin futbol takımıyla uzaktan yakından ilişkisini kurmaya çalışmak milliyetçilik sorunsalına hapsolmak demek. Buradaki durum oyuncuyu milli takımlarda oynatmakla ilgili değil, tüm hamleler Türk milli takımının dışında bir yerde gelişip, önemli bir futbolcu olacaksa olmasından ibaret.