Malatya 3'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen Zirve Yayınevi Davasında bugün 59'uncu duruşma yapılırken, daha önce istenen Milli İstihbarat Teşkilatı'nın (MİT) TBMM Meclis Araştırma Komisyonu'na sunduğu Muhabere Arama Kurtarma (MAK) ve Seferberlik Tetkik Kurulu raporunun mahkemeye ulaştığı belirtildi.

TURFANDA SALATALIK GİBİ

Zirve Yayınevi davasında bugünkü duruşmada tutuklu sanık Araştırma Görevlisi Ruhi Abat’ın savunması tamamlanınca çapraz sorgusuna geçildi. Çapraz sorguda Mahkeme Başkanı Hayrettin Kısa, "Trabzon'da Rahip Santoro'yu öldüren çocuk 17 yaşında. Hrant Dink cinayetinin sanığı Ogün Samast, İstanbul'a normalde hiç gitmemiş biri ve aynı yaş grubunda. Malatya Zirve Yayınevi cinayetlerinde 5 çocuk, üniversiteye hazırlanan gençler. Tetikçilerin konumuna baktığımızda turfanda salatalık gibi birbirine benziyor" diye ifadeler kullandı. Ruhi Abat, bu sözler üzerine Hrant Dink'in öldürüldüğüne üzüldüğünü, zira Dink'in ölümünden önce, "Ey Kürtler 19'uncu Yüzyıl'da bizi kullanan güçler bugün sizi kullanıyor" şeklindeki ifadelerini anımsatarak "Bence Fransa diasporasıyla Hrant Dink arasında bir sorun olup olmadığı araştırılsın" dedi.

MAHKEMEYE ULAŞAN RAPOR

Malatya 3'üncü Ağır Ceza Mahkemesi’ne ulaşan 290 sayfadan oluşan ve taraflara da verilen raporda 2007 ile 2008 yıllarında Özel Kuvvetler Komutanlığı'ndan gönderildiği iddia edilen ve MİT'e ulaşan 6 ihbar mektubu ile 'Siyah ve Beyaz Kuvvetler' yapılanmasının detaylarının da anlatıldığı belirtildi. 1995 yılında Habur'da konuşlanan 39 kişilik timin elinde 30 kişilik infaz listesinin olduğu öne sürülen raporda MİT'in kurumsal değerlendirmeleri de yer aldı. Raporda şu bilgiler dikkat çekti:

"Kasım 1995 ayında MAK birliğinin tim komutanı üsteğmen O., ile talebi üzerine yapılan görüşmede '28 Ekim 1995 tarihinde 15 kişiden oluşan timin faaliyet yürütmek üzere bölgeye geldikleri, bölge müdürlüğümüz ile işbirliği yapmak arzusunda olduklarını' ifade ettiği, adı geçenle yapılan görüşmede ayrıca MAK tim komutanlığınca birinci ve ikinci derecede hedef olarak belirlenen yaklaşık 30 kişiden oluşan bir liste hazırlandığının anlaşıldı, bölgedeki birliklerde görevli bazı rütbeli şahısların bölge halkıyla menfaate dayalı ilişkilerin olabileceği nedeniyle askeri birliklerle istihbari açıdan ilişki kurmayacak olan infaz timinin Genelkurmay Başkanlığı'na bağlı olarak çalışacağı, bölgedeki askeri birliklerden bağımsız olarak ve yapacağı eylemlerde sorumlu tutulmayacağı kanaatine varıldı."

Mahkemeye gönderilen raporda, Türk Silahlı Kuvvetleri'nden atılan eski Jandarma Yüzbaşı Özcan T.’nun aralarında 15 Ocak 1996 tarihinde Şırnak'ın Güçlükonak İlçesi'nde 11 geçici köy korucusunun öldürülmesi olmak üzere Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde birçok faili meçhul cinayetin Özel Kuvvetler Komutanlığı'na bağlı MAK timleri tarafından yapıldığını ifade ettiğine dair bilgilere yer verildi.

SİYAH VE BEYAZ KUVVETLERİN ŞEMALARI

Raporda, MİT'in TBMM Meclis Araştırma Komisyonu'na gönderdiği 290 sayfalık raporda 6 ihbar mektubu da yer aldı. İhbar mektuplarında 'Siyah ve Beyaz Kuvvetlere' ilişkin ayrıntılı şemaların yer aldığı belirtilirken, Özel Kuvvetler Komutanlığı'nda çalıştığını iddia eden kişi tarafından MİT'e gönderildiği belirtilen ihbar mektubunda ise şu bilgiler yer aldı:

"Özel Kuvvetler Komutanlığı'nın TSK içinde kanun ve yönergelerle düzenlenen bir birliktir. Görev gayri nizami harptir. Yetkilerinin amacından farklı maksatlara devletin diğer kurumlarının görev alanlarına girecek şekilde saptırılması ve kullanılması tehlikelidir. Soğuk savaş döneminde bir zorunluluk olan ve yerinde kullanılması kaydıyla günümüzde de belki gerekli olan sivil unsurların kullanılması konusunda kuruluş amacının dışına çıkan çok ciddi sapmalar göze çarpmaktadır. Orgeneral Yaşar Büyükanıt döneminde gayri nizami harp tanımı değiştirilmiştir. Yeni tanımda tehdit olarak bir askeri unsur hedef alınmamakta, diğer resmi kurumların görev alanına giren konular dikte edildi.

Önceden yapılan araştırmalar sonucunda Seferberlik Tetkik Kurulu'na seçilen sivil personele Genelkurmay Başkanı imzalı bir kart verilmektedir. Bu kartlar ilgili personele imza karşılığı tebliğ edilmekte, okunması temin edildikten sonra kendisinden tekrar geri alınarak şahsın dosyasında muhafaza edilmektedir. Farklı meslek gruplarına mensup bu sivil kişiler bazı temel kurslardan ve eğitimlerden geçirildikten sonra Beyaz Kuvvetler olarak özel kuvvetler bünyesine alınmaktadır. Seçilmeleri ve sonrasındaki safahatları ise birçok soru işareti ve açmazla karşı karşıyadır. Ayrıca Seferberlik Tetkik Kurulu Başkanlığı ve gayri nizami harbin tanımı ve faaliyet alanıyla ilgili değişen şartlardan bahisle yeni bir tanımlama ve konsept değişikliğine gidilmesi maksadıyla kapsamla bir çalışma yürütülmektedir."

SANTORO, DİNK VE ZİRVE CİNAYETLERİ

Raporda 'Sayın Müsteşar Emre Taner' başlığıyla yer alan bir başka ihbar mektubunda da Rahip Santoro, Hrant Dink ve Malatya Zirve Yayınevi cinayetlerinin Seferberlik Tetkik Kurulu Başkanlığı tarafından planlandığı öne sürülürken Siyah ve Beyaz Kuvvetlerin Türkiye genelinde 2 bin 500'e yakın mensubunun bulunduğu belirtildi. Trabzon, Hatay ve Malatya başlığı altında 3 merkezinin olduğunun öne sürüldüğü ihbar mektubunda ayrıca sivil kişilerden seçilen Turuncu Kuvvetler ile Yeşil Kuvvetlerin de bulunduğu ifade ediliyor.

Başka bir ihbar mektubunda da Özel Kuvvetler Komutanlığı'nın küçümsenmeyecek imkan ve güce sahip olduğu belirtilirken, 'vatan elden gidiyor' diye olumsuz propagandalarla genç subay ve astsubayların beyinlerinin, yıkayıp kişisel çıkarları doğrultusunda kullandıkları ifade ediliyor. İhbar mektubunda şu ifadeler ise ilgi çekiyor:

"Meslektaşım olmalarından büyük utanç duyduğum bir kısım makam ve rütbe heveslisi bu hainler, kendileriyle aynı düşüncede olan komutanların desteğini alarak ülke genelinde bazı faaliyetleri yönlendirmektedir. Söz konusu kişilerin eylem planıyla ilgili tedbir alınmadığı takdirde ülkemizin bölünmez bütünlüğüne zarar vereceğinden emin olabileceğiniz faaliyetlerini maddeler halinde arz ediyorum.

* Kürt-Türk, Alevi-Sünni gibi tartışmalarının körüklenmesi, hükümet aleyhindeki her türlü faaliyete destek verilmesi, çözümsüzlüğün temelinde Bülent Arınç'ın gösterilmesi.

* Boğaziçi Köprüsü, Bolu Tüneli gibi yoğunluğu olan bölgelerde bombalar patlatılarak halkın hükümete ve devlete olan güvenini sarsarak kargaşa çıkarılması.

* Bir taraftan Tuncay Özkan ile Türkan Saylan, diğer tarafından Bülent Arınç ve Abdullah Gül gibi kilit isimlere eş güdümlü olarak suikast girişimleri ile toplumsal kutuplaşmanın artırılması, irticai bir gruba mensup gibi görünen bir kişiye Anıtkabir'e saldırı düzenletilerek kamuoyunda infial oluşturulması.

BEHNAN KONUTGAN İFADE VERDİ

Zirve Yayınevi’nin 59. duruşmasında İmmanuel Bible House Kilisesi Önderi ve Protestan Kiliseler Birliği eski Başkanı Behnan Konutgan, tanık ve mağdur sıfatıyla ifade verdi. Davanın sanık ve gizli tanığı İlker Çınar’ı 18 yıldan beri tanıdığını belirten Behnan Konutgan, İlker Çınar’ı İzmir Efes’teki 1990’lı yılların başında İncil Okulu’na tanığını ve Tarsus’a dönmesinden sonra orada Kilise açmasına da karşı çıktığını söyledi.

Behnan Konutgan, İlker Çınar’ın başpapaz iken Müslüman olup televizyonlarda çıkıp hıristiyan cemaati ve misyonerlerle ilgili konuşması ve ardından ise kitap yayınlamasından dolayı hıristiyan cemaati çocuklarını psikolojisini bozulduğunu anlattı.

İlker Çınar’nı yazdığı kitapların İlker Çınar tarafından kaleme alınamayacak mahiyette olduğunu, oradaki bilgilerin MİT veya Genelkurmay gibi kuruluşların arşivlerinden yararlanılmış olabileceğini iddia eden Behnan Konutgan, Zirve Cinayetleri sonrasında 2008 yılında Tarsus’da kendisi ile görüşen İlker Çınar’ın yapmış olduğu hatalardan dolayı pişmanlık duyduğunu ve yeniden Hıristiyan olmak istediğini kendisine aktardığını kaydetti.

İlker Çınar’ın 2009 sonu yada 2010 yılı başlarında İstanbul’a gelerek, kendisini ziyaret ettiğini ve ziyaret esnasından cebinden çıkarttığı flash bellekten bazı belgeler gösterdiğini anlatarak, “Bana TUİSHAD kimliğini gösterdi. Elinden gördüm. Bana 550 sayfalık hakkımda yazılan raporları gösterdi. İlker bana bu raporların Genelkurmay Başkanlığına sunulduğunu söyledi. Beni 18 ayrı duymadığım, bilmediğim örgütlerin başkanı göstermişler” dedi.

Kendisini hiç kimsenin tehdit etmediğini söyleyen Behnan Konutgan, İlker Çınar’ın kendisine “Etrafındaki Kürtlere dikkat et” diyerek uyarıda bulunduğunu, daha sonra Gayrettepe’deki Emniyete davet edilerek, “Hayatımın İlker Çınar tarafından kurtarıldığını söylediler” ifadelerini aktardı.

Hıristiyan cemaatine çok kişinin gelip vaftiz olduktan sonra kayıplara karıştığını da aktaran Behnan Konutgan, “2007-2008 yıllarında C.A. adlı şahıs benimle tanıştı. Cemaate gelip gitmeye başladı. Daha sonra ‘Ben Genelkurmay’da görevli yarbayım. 6 aydır içinizdeyim. Olumsuz bir şey görmedim. Bay bay’ diyerek yarıldı. Bir daha kendisine ulaşamadım” dedi.

Mahkeme Başkanı Hayretin Kısa, Behnan Konutgan’a kendisinin dosya kapsamındaki belgeye göre, “Radikal dini gruplara eleman temin etme ve finansa etme” iddiasıyla cep telefonun Malatya İl Jandarma Komutanlığı tarafından mahkeme kararıyla dinlemeye alındığını hatırlatınca, “Zirve Olayından önce Malatya’ya hiç gelmedim” dedi.

İlker Çınar’ın bazı merkezlere istihbarat elemanı olarak çalıştığı iddiası ile ilgili olarak ise Behnan Konutgan, “İlker Çınar televizyona çıktıktan sonra bir merkeze çalıştığını ve muhbir olduğu konusunda kanaat edindim” dedi.

Behnan Konutgan, “Ben sosyalist olarak yetiştim. Oylarımızı CHP’ye verirdik. Sonra anladık ki en zararlı parti CHP’ymiş” diye konuştu.

Malatya eski il jandarma Komutanı Albay Mehmet Ülger, İlker Çınar’ın Behnan Konutgan tarafından yönlendirildiğini ileri sürerek, “İlker Çınar benimle görüşürken, Behnan Konutgan’dan İlker Çınar’a telefon geldi. Behnan Konutgan ısrarla aradı. Behnan Konutgan, İlker Çınar’a sonuna kadar git’ dedi. Malatya ile ilgili telefon kayıtları dosyadan çıkartılmış. Ancak ben tarihi biliyorum. İlker Çınar bize sürekli bilgi getiriyordu. İlker Çınar7ın bazı çevrelerce yönlendirilebileceği şüphesiyle bu durumu o zaman bazı kurum yöneticileriyle paylaştım” ifadelerini kullandı.

Bunun üzerine Behnan Konutgan, “Ben İlker Çınar’dan bildiklerini anlatmasını istedim” dedi.

Behnan Konutgan ile İlker Çınar arasında zirve Yayınevi olayından sonra yaklaşık 280 adet telefon görüşmesi kaydı bulunduğu, ancak Zirve olayı öncesinde çok az görüştü belirtildi.

Behnan Konutgan, “İlker Çınar, cemaatiniz ve hakkınızda karalama ve iftiralarda bulundu. Her hangi bir yere şikayet etiniz mi?” sorusuna “Hayır” cevabını verdi.

Behnan Konutgan, “İlker Çınar’a olayın Jandarmanın üzerine yıkılması halinde kendisine alınacak olan tazminattan yüzde 10 pay verileceğini söylemisiniz, doğrumu” sorusuna ise “Böyle bir konuşmam olmadı” cevabını verdi.

Duruşma esnasında Behnan Konutgan, duruşma salonundaki tutuklu genç sanıklara dönerek, “Onlar da bir gün İsa Mesih’i tanısınlar, tövbe edip pişman olsunlar” dedi.

Bunan üzerine sanık Ruhi Abat, “Herkes dininden memnun” dedi. Mahkeme Başkanı Hayrettin Kısa ise, “Duanızı kilisede yapın” uyarısında bulundu.

Behnan Konutgan, telefonunu dinlemeye alınması nedeniyle İl Jandarmadaki dönemin yöneticileri hakkında şikayetçi olarak davaya müdahil oldu.

Duruşma 7 Mart Perşembe gününe ertelendi.