Aralık 1924 Mudanya’dan kalkan bir İngiliz gemisi 400 ton insan kemiğinden oluşan yükünü Marsilya limanına boşalttığı iddia ediliyor.

Ceset kalıntılarının, suni gübre yapımında kullanacak olan Fransız fabrikatörlere satıldığı öne sürülüyor.

Tarihçi Vlassis Agtzidis, Mustafa Kemal yönetiminin 400 ton ağırlığındaki ceset kalıntısını (yaklaşık 50 bin insan bedeni) İngiliz bandıralı bir gemiyle Fransa’nın Marsilya limanına nasıl gönderdiğini anlatan 1924 tarihli üç gazete haberini 2013’te ortaya çıkardı.

Haberler, The New York Times, Fransız Midi ve Yunan gazetesi Macedonia’da yayımlandı.

Bu haberlerde ceset kalıntılarının Marmara Denizi’ndeki Mudanya limanından yüklendiği ifade ediliyor. Agtzidis, bu ceset kalıntılarının endüstriyel kullanım için gönderilmiş olabileceğini ileri sürüyor.

19. yüzyılın başlarında insan kemiklerini suni gübreye çevirme uygulaması yaygındı.

Aslında bu fikir ilk kez Waterloo savaşının (1815) ardından uygulamaya geçirildi.

Robert Fisk The Independent gazetesinde 3 Ağustos 2014’te şöyle yazdı:

Waterloo’dan sonra ölülerin kemikleri -Wellington’un Britanyalıları, Napolyon’un Fransızları ve Blücher’in Prusyalıları- İngiltere’nin yeşil ve şirin topraklarında gübre olarak kullanılmak üzere Hull’a nakledildi; 1815 savaş alanından elde edilen taze ve sağlam dişler de sağlar için takma diş yapımında kullanılacaktı.

Joe Turner’ın 2015 Mart’ında arşiv haberlerine dayanarak yaptığı araştırma, uluslararası kemik ticaretinin 19. yüzyıl boyunca devam ettiğine ilişkin sağlam kanıtlar ortaya koydu.

Agtzidis’e göre, Fransa o sıralarda Türkiye yanlısıydı ve Fransızlar için katliam kurbanlarının kemiklerinin endüstriyel kullanım için satın alınması etik bir sorun oluşturmamış olabilir.

The New York Times’ın 23 Aralık 1924 tarihli haberinde şöyle deniyordu:

Marsilya, oradaki fabrikatörlere gelen 400 ton insan kemiğinden oluşan gizemli yükü taşıyan Britanya bandıralı ve Zan adlı geminin limana varışının tuhaf öyküsüyle çalkalandı. Kemiklerin, Marmara Denizi’ndeki Mudanya’dan yüklendiği ve Küçük Asya’daki katliamların kurbanlarının kalıntıları olduğu söyleniyor. Ortalıkta dolaşan söylentilere göre, bir soruşturma açılması bekleniyor.


Söz konusu yük hakkında Fransız gazetesi Midi, ‘Hazin bir yük’ başlıklı bir haber yayımladı.

Haberde şu ifadeler bulunuyordu:

Şu sıralarda Marsilya’da, Zan adlı geminin taşıdığı, fabrikalarda kullanılmak üzere getirilen 400 tonluk insan kalıntısından oluşan kargonun limana varması çok tartışılıyor. Bu insan kalıntıları özellikle Türkiye’deki Ermeni katliam kamplarından ve Küçük Asya’dan geliyor.

24 Aralık 1924 tarihli Yunan gazetesi Macedonia, Zan’ın Selanik limanına yanaştığını, ancak kargo içeriğinin açıklanmadığını bildirdi.

Selanik o sıralarda soykırımdan kurtulanlarla dolup taşıyordu; bu nedenle yetkililer, soykırımdan kurtulanları rencide etmemek için kargonun içeriğini bir sır olarak tutmayı tercih etti. Bununla birlikte Selanik limanındaki işçiler yükün ne olduğunun farkındaydı.

C. Angelomatis, Büyük Trajedinin Güncesi başlıklı kitabında, liman işçilerinin yükün içeriğine tepki gösterdiğini fakat Yunan yetkililerin Britanya’nın işe karışması nedeniyle bir eyleme girişilmesine izin vermediğini yazıyordu.

Angelomatis şöyle diyordu:

Atinalı gazetecilerin yayımladığı haberlere göre: ‘Mudanya’dan gelip Selanik limanına yanaşan İngiliz Zan gemisi, dört yüz ton Yunan cesedi taşıyor. Yükün ne olduğunu açığa çıkaran liman işçileri geminin limandan ayrılmasını engelledi, fakat Britanya konsolosunun müdahale etmesi üzerine yola çıkmasına izin verildi.’

Angelomatis şunları ekliyordu: Onlar Yunan kahramanların kemikleriydi… onlar ya topluca katledilen ya da -en kötüsü Uşak kampı olan- imha kamplarında yavaşça öldürülen askerlerimizin kemikleriydi.

(Çeviri: SiyasiHaber Kaynak: Greek-genocide.net)

Bu haber daha önce de bazı yayınlarda yer almış, konu hakkıda Baskın Oran Radikal2'de şunları yazmıştı: http://www.radikal.com.tr/radikal2/ermeni-kemikleri-ihracati-1181338/

Ermeni kemikleri ihracatı...

BASKIN ORAN

Sydney’de 1997’de ölmeden önce anılarını Türkçe olarak teybe okuyan Adanalı Manuel Kırkyaşaryan Usta’nın doldurduğu son bant, oğlu Stepan tarafından bulundu. ‘M.K. Adlı Çocuğun Tehcir Anıları’nın 5. baskısına şimdi onu da ekliyoruz. Ekliyoruz da, 1924-25 yıllarına ilişkin bu eke sürüyle açıklayıcı dipnot koyduğum halde, şu öyküyü anlamadığım için es geçmiştim; ustamızın ağzından çıktığı gibi veriyorum:

“Ve dedik, burası Derzor çölüdür, devamı var, şimdik devam ediyoruz. 1925 senesiydi, vakıtlar yaz, ben ise Halep’te Topçuyanların garacında vorşopta zanaat öğreniyordum. Yani orada çalışıyordum.

Günün birinde baktım ki, bir böyük otombil yüklü garaca geldi. Üstü gayet yüksek çuvallarınan yüklenmiş bi şeyler varıdı. Dedim, ‘Ne gadar yüklemişler bunu, ağır değil mi?’. Ve bana dediler, ‘Hayır, ağır değildir, hafiftir. Öyle çok görüküyor fakat hafiftir.’ ‘Nedir,’ dedim, ‘çuvalların içindeki?’ Bana dediler, ‘Onun içindekinler, vaktında Ermeni muhacirleri ki, Derzor çöllerine gittiler ve yani götürdüler ve orada öldürdüler, onların kemikleridir’ dediler. ‘Ne yapacaklar bunu?’ dedim. Dediler bana, ‘Bir şirket Evropa’dan gelmiş bu kemikleri toplatıb alıb İskenderun Limanı’na götürecek ve ordan vapura yükledip Evropa’ya yollayacaklar.’ ‘Ne yapacaklar?’ dedim. ‘Orasını bilmeyiz’ dediler.

“Heralda bir şeye kullanacaklarıdı. İki defa böyle rast geldim. Böyük otombil yüklüydü. İşte, Evropalılar Ermenileri alet deyi gullandılar, canlarını ve kemiklerini bile alıp kendilerine menfaat içün gullanıyorlar.”

İskenderun ve Mudanya limanları

O kadar iğrenç bir olay ki, inanamadım. Acaba genç M.K.’yı işletmiş olabilirler mi, dedim. Ama, “iki defa” diyor. Ayrıca, kuru kemik de hakikaten hacimde büyük, ağırlıkta küçüktür.

Derken, devrimcikaradeniz.com’dan bu ay başında gelen bir iletiyle sersemledim. Aynı olayın Mudanya kolunu yazıyordu. Tarihçi Vlassis Agtzidis’in, Yunan kaynaklarının yanı sıra Amerikan ve Fransız gazetelerine dayanarak yazdığı kitaptan özetliyordu.

Mudanya’dan 13 Aralık 1924 tarihinde Marsilya’ya hareket eden bir gemi Selanik’e geliyor. Ama yüküne ilişkin belge yok. Hamallar bu gizemli yükün insan kemikleri olduğunu fark ediyorlar. Görevliler duruma müdahale ediyor, fakat yukarıdan talimat gelince gemi denize açılıyor. Normal sayılmalı: 1924’te “Küçük Asya Felaketi”nden yeni çıkmış, bir de nüfusunun dörtte biri kadar mülteci hücumuna uğramış Yunanistan’da kim kime, dum duma. Yükü Marsilya’dan ısmarlayanlar müdahale etmiş olmalı.

Haber , N.Y. Times’ın 23.12.1924 tarihli sayısında Paris mahreçli olarak çıkıyor: “Marsilya acayip bir hikâyeyle çalkalanmaktadır. Limana Zan adlı İngiliz bandıralı bir gemi gelmiştir ve taşıdığı yük 400 ton insan kemiğidir. Söylendiğine göre kargo Marmara Denizi kıyısındaki Mudanya’dan yüklenmiştir ve Küçük Asya katliamlarında öldürülenlerin kemikleridir. Yine dolaşan söylentilere göre bir soruşturmanın başlatılması beklenmektedir.”

Aynı haber, bu sefer Marsilya mahreçli olarak, Midi gazetesinin 24.12.1924 nüshasında çıkıyor: “Bu kemikler, Türkiye’de ve Küçük Asya’da yapılan Ermeni katliam tarlalarından gelmektedir.” Bu haberler birinci sayfada verilmemiş; bu açıdan kuşku yaratıyor. Ama 1) Zan adlı bir geminin o tarihte o limandan hareket edip etmediğini kontrol kolay. 2) Dünya savaşından yeni çıkmış olmanın katliamlar açısından yarattığı bir kanıksama var. 3) Her şey, M.K.’nın 1970’lerde teybe okuduklarına tam oturmakta: Aynı yıllar, toplu mezarlardan geldiği kuşkusuz tonlarca insan kemiği. Marmara’da Rumların, Suriye’de Ermenilerin. Çünkü her iki yörede de Müslümanların “toplu” mezarı olmaz.

Kim aldı, kim sattı, ne için?

Bu “mal”ı ithal eden İngiliz ve Fransız sanayiciler bunu ne yapacaklar? Profesör bir hekim arkadaşıma sordum, o tarihlerde zamk, jelatin, gözlük çerçevesi yapılırmış. Bir de, çok affedersiniz, hayvan yemi. (Hayvan yeminde kemik kullanımını şimdi AB yasaklamış, deli dana hastalığı yüzünden). Avrupalı sanayici için maliyeti çok düşük bir “hammadde”.

“İhracatçı” kim, peki? Devrimcikaradeniz.com’un manşeti (“Kemalistler 50 bin insan kemiğini Fransızlara nasıl sattı?”) bu soru açısından problemli.

1) Bunu yapanlar, Kemalistler (İttihatçılar) olmasa gerek. Gerçi, alınıp götürülmesine “gözümüzün önünden gitsin” diye karşı çıkmamaları mümkün çünkü bu vicdanlarını rahatlatır ama Rum kemiklerini ihraç demek 1913-16 katliamlarını Batı’ya daha beter duyurmak demek. Üstelik, 1924’te Müslüman ihracatçı ne gezer.

2) Manşet altında “Alıcı: Fransız ve İngiliz Sabun Firmaları” diye yorum yapıyor. Oysa, bunları konuşmak bile iğrenç ama, doktor arkadaşımın verdiği bilgi: “Sabun imalatı, topraktan çıkarılan kuru kemiklerden değil, mezbahalardan filan atılan taze kemik ve eklerinden (et, yağ, barsak gibi) yapılabilir.”

Yahudi soykırımına benzeteceğim diye zorlama yapmamak lazım. Dadrian da bir ara gaz odalarından bahsetmiş, sonra vazgeçmişti.