YPG komutanı Cihan Kendal, Rojava devrimi, YPG’nin IŞİD’le mücadelesi, YPG’nin ideolojik yapısı, YPG-PKK ilişkisi ve demokratik hedeflerine dair açıklamalarda bulundu.

Kendal, (Devlet artı demokrasi? Rojava devrimi devlet karşıtı değil mi?) sorusuna, “Hem evet hem hayır. Evet, Esad’ı Rojava’dan attık ama siyasi, ekonomik ve askeri koşullar dikkate alındığında her şeyi kesip atamayacağımızı görecek kadar gerçekçiyiz ve Suriye hükümeti ile belirli bir düzeyde ilişkilerimiz var, tam da başka bir devlet kurmak istemediğimiz için.

“Bu bölgedeki halkın, kendi kendini örgütlemek isteyen halkın demokratik haklarına saygı gösterirlerse ancak o zaman Suriye devletinin bir parçası olabileceğimizi söylüyoruz, Suriye devletinin, diğer tüm parçalarını değiştirecek bir parçası. Aslında hedef bu: özerk bir bölgeden demokratik bir Suriye’ye ilerlemek” yanıtını veriyor.

Dünyadan Çeviri’de yer alan “YPG komutanı Cihan Kendal ile röportaj” başlıklı söyleşi şu şekilde:

YPG komutanı Cihan Kendal, Avrupa ve Amerika’dan yeni gelen katılımcılar yan sınıfta ders yaparken bana bu yapının misyonunu şöyle anlatıyor:

Bu, YPG’nin hem kadınlara hem de erkeklere açık resmi bir projesi. Uluslararası gönüllülerle olan çalışmamıza; demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü ve elbette antikapitalist ideolojik görüşlerimiz temelinde, yeni, daha bilinçli, siyasi bir yön verme çabası.

*Bu çerçevenin, Muhafazakar bir meclis adayı olarak çalışma yürütmüş olan Birleşik Krallık’ın en tanınmış gönüllüsü açısından ne anlama geldiğini merak ettim.

YPG-E’yi (YPG Enternasyonal) oluştururken son 18 ayı gözden geçirdik. Gelen bazı insanların farklı sebeplerle doğru kişiler olmadıklarını gördük. Bazıları faşistti, bazıları sadece öldürmek için geliyordu ve bazıları da YPG’deki profillerini şahsi çıkarları için kullanarak ün kazanmak için. Bunları istemiyoruz, mücadelemizde bu insanlara ihtiyacımız yok.

*Peki ya siyasi olarak uygun olup da savaşmak istemeyenler?

YPG-E üzerinden gelen herkes 6 ay askerlik yapıyor ve ardından halk meclisleri federasyonu Tev-Dem ile sivil toplum faaliyetini görüşebiliyorlar. YPG askeri bir güç sonuçta, Tev-Dem’e ne yapacağını söyleyemeyiz, aslında ne yapacağımızı onlar bize söylüyor.

*Rojava Devrimi 2012’de başladı; Avrupa’da aynı dönemde Podemos, Syriza ve Jeremy Corbyn gibi kemer sıkma karşıtı hareketlerin yükselişini gördük. Bu hareketlerle aranızda bir benzerlik görüyor musunuz?

Elbette biz kendimiz de antikapitalist mücadelenin parçası olduğumuzdan, her zaman dünyanın farklı kesimlerinden kapitalist sistemi eleştiren ve bir alternatif bulmaya çalışan, kapitalist moderniteye karşı örgütlenmeye çalışan insanları görmekten memnuniyet duyarız. Tüm bu hareketlerle aramızda daha gelişkin ilişkiler arzu ediyoruz ve bunun YPG-E’nin kurulması ile birlikte geliştiğini göreceğimizi umuyoruz. Ama bir devrimi inşa etmekten söz ettiğimizde, sırf parlamento içi faaliyet yürüten klasik siyasi partilerin işe yaramadığı açık.

Bu hareketin parçası olabilirler, hareketin önemli bir parçası olabilirler: alternatif bir sistem kurmaya çalışırken mevcut sistem dahilinde faaliyet yürütmeye çalışabilirsiniz ama bu yeterli değildir; en önemli kısım halkın kendi kendisini örgütlediği, devletin ötesine geçtiği zamandır. Abdullah Öcalan’ın bunun için bir formülü var: “devlet artı demokrasi.”

*Devlet artı demokrasi? Rojava devrimi devlet karşıtı değil mi?

Hem evet hem hayır. Evet, Esad’ı Rojava’dan attık ama siyasi, ekonomik ve askeri koşullar dikkate alındığında her şeyi kesip atamayacağımızı görecek kadar gerçekçiyiz ve Suriye hükümeti ile belirli bir düzeyde ilişkilerimiz var, tam da başka bir devlet kurmak istemediğimiz için. Bu bölgedeki halkın, kendi kendini örgütlemek isteyen halkın demokratik haklarına saygı gösterirlerse ancak o zaman Suriye devletinin bir parçası olabileceğimizi söylüyoruz, Suriye devletinin, diğer tüm parçalarını değiştirecek bir parçası.

Aslında hedef bu: özerk bir bölgeden demokratik bir Suriye’ye ilerlemek. Devrime gelirsek, 100 ve hatta 20 yıl önce olacağını düşündüğümüz gibi gerçekleşmiyor. Devrimin devleti tepelemek zorunda olduğunuz şiddetli momentleri vardır, kendinizi silahla savunursunuz ama aynı zamanda süreç bir evrim gibidir de; devrim bu evrim dönemini hızlandırıyor; ne tüm devleti bir anda ortadan kaldırmak gibi bir anarşist fikir, ne de tüm devleti bir anda ele geçirmek şeklindeki bir komünist fikir. Zaman içinde devletin her kısmına halk tarafından yönetilen alternatifler örgütleyeceğiz ve bu alternatifler başarılı olduğunda, devlet kısmı çözülecek.

*Uluslararası gönüllüler hakkında medyada çıkan haberler neden bu politikaları yansıtmıyor?

Medya, gönüllüleri siyasi görüşleri olan insanlar olarak göstermemeyi tercih ediyor; birçoğu klasik radikal sol arka planlara sahip, anarşist, Marksist, her türden dogmatik olmayan komünistler olabilirler. Örneğin Jordan Matheson; onun gerçek siyasi görüşlerini göstermediler. Amerikan devletini ve onun, ordusunu Bakur’a gönderen NATO müttefiki Türkiye ile olan ilişkilerini eleştirmeye başladığında sesini kıstılar ve insanlar onun sadece IŞİD’li öldürmeye gelmiş bir Hıristiyan olduğunu düşünüyor.

Medyaya çıkan diğerleri ise bu politik görüşleri dillendirmediler çünkü gerçekten de paylaşmıyorlardı ama bu YPG’nin esaslarından biri: biz diyoruz ki, ciddi demokratik, insani değerleriniz varsa bizimle düşmana karşı birlikte savaşabilirsiniz. Bu yüzden radikal solcular var ama aynı zamanda ekolojistler, feministler, liberaller ve hatta kimi pasifistler bile var ve bu insanların hepsi Rojava devrimine kendi açılarından bakıyorlar ki YPG’nin gerçek özünden farklı olabiliyor bu bakış.

Ama biz bu farkın var olmasını istiyoruz, insanların bizim hakkımızda ne düşündüğünü veya ne söylediğini kontrol etmek istemiyoruz; bu yüzden medya kimi sunacağını seçebildi ve kendi gündemleri açısından en tehlikesiz olanları seçti. Olsun. Bunu kontrol etmek istemiyoruz; biz kendimize inanıyoruz, kendi ideolojimize güveniyoruz ve insanların tanıdıklarında bizi, hakkımızdaki hakikati anlayacağına inanıyoruz.

Ama gönüllülere eğitimle öncekinden daha fazla şey öğretmek istiyoruz, bu yüzden bundan sonra en azından bir aylık bir eğitim olacak, Kürt dili, tarihi ve kültürü üzerine, aynı zamanda da siyasi ve ideolojik dersler, YPG ve Rojava’nın yapısı üzerine dersler olacak. Kadın hareketinden kendi ideoloji ve örgütlenmelerine dair özel bir eğitim de var.

'ROJAVA PKK DİKTATÖRLÜĞÜ DEĞİL'

*Hakkınızdaki bazı söylentilere son vermek ve eleştirilerden bazılarını cevaplamak ister misiniz?

Rojava bir “PKK diktatörlüğü” mü? Rojava’da gerçekten ne olup bittiğini anlamak isteyen biri, her saçmalığa inanmayarak gerçekten burada olan kurumların ne söylediğine kulak verebilir, çünkü elbette bizi kötülemek isteyen bir sürü insan var. Rojava elbette bir PKK diktatörlüğü değil – bunu Rojava’ya gelen herkes hemen görebilir.

Devrim kendi içinde o kadar çok çelişki ve çeşitlilik barındırıyor ki buna hiçbir şekilde diktatörlük denemeyeceği açık. PKK ile hiçbir bağ yok; Öcalan felsefi ve ideolojik öncümüz ama burada PKK yok, ne bir ofisi ne de gücü. Onlar PKK biz YPG’yiz. En az bu söylentiler kadar kötü sol eleştiriler de var, bir polis gücümüzün olması gibi.

Elbette polis gücümüz var, aksi halde toplumda güvenliği ve düzeni nasıl sağlayacağız? Ama ilk polis gücümüz Asayiş’in yanı sıra Toplum Savunma Gücü HPC de var. Bunlar sivillerden oluşuyor; senin annen, benim kız kardeşim – topluluklarında yaşanan sorunları, kan davalarını, aile içi sorunları çözmek için eğitim alıyorlar ama “kanun ve düzen” ve cezalandırma gibi değil. Sorunları çözmeye çalışıyorlar, insanları cezalandırıp onları hapse tıkarak yeni sorunlar yaratmaya değil.

Ama elbette cezaevleri de var, topluma karşı işlenen suçlar için. Ve insanlar baksalar bunu görebilirler, bu bir sır değil – ama insanlar kullandığımız dille ve fikirlerimizle karşılaşır karşılaşmaz biraz fantezi tarafına kaçıyorlar işin.

'ABD VE YPG İLİŞKİLERİ'

*Geçtiğimiz ay Amerikan askerleri YPG armaları ile görüntülendiler. Bu Türkiye’yi kızdırdı ama dünya solunda, Amerika’nın neticede IŞİD’in ortaya çıkmasına sebep olacak şekilde Afganistan, Libya ve Irak’ın yıkımından sorumlu olduğunu düşünen pek çoklarını da kızdırdı. Amerika ile ilişkiniz nasıl?

Buradaki farklı kurumların resmi açıklamalarını takip ederseniz – ana parti PYD, Tev-Dem, kadın hareketi gibi – Rojava’da herkesin Amerika’nın Suriye’deki çıkarlarının farkında olduğunu görebilirsiniz. Hepimiz ABD’nin ne istediğini ve ne istemediğini ve IŞİD ve Nusra gibi gruplar konusundaki sorumluluğunu biliyoruz.

Irak’ı yıkmalarının da ötesinde, bu grupların oluşumda doğrudan rol oynadılar, ardından bunlar üzerindeki kontrollerini yitirdiler ve şimdi kendi yarattıkları sorunu çözmeye çalışıyorlar. Dolayısıyla doğal olarak bize yardım etmek istiyorlar. Tekrar söylüyorum, onlarla ilişkimiz de açık ve resmi; sır değil – bu taktik bir ilişki, stratejik değil.

Bizi kullanmak istiyorlar ve biz de bundan en iyi şekilde faydalanmaya çalışıyoruz. Bunu yapmak zorundayız, bir sürü düşmanımız var ve kendimizi savunmak durumdayız. Bunca büyük oyuncunun olduğu dengeler içinde kendimize bir yer bulmak pratik ve politik açıdan bir zorunluluk. Çünkü Suriye’de herkesin çıkarı var. Bu yüzden biz de halkın çıkarlarını savunmaya çalışıyoruz. Ve bu “Hayır, hayır, hayır!” demekle ve tüm düşmanlara karşı aynı anda savaş başlatmakla olacak iş değil.

Elbette ki ABD’nin bölgedeki ana müttefikleri Türkiye, Barzani’nin Peşmerge güçleri ve Lübnan’da İngiliz ordusu ile birlikte eğittikleri kimi ÖSO grupları. Türkiye burada, Bakur’da Kürtlere saldırıyor ve açık bir şekilde IŞİD’e yardım ediyor ve Peşmergeler kötü eğitimli ve motivasyonsuz, YPG ise IŞİD’e karşı sahada en etkili güç olageldi.

Bu yüzden Amerika bize yardım ediyor görünmek zorunda da aynı zamanda. Aslında güçlü bir askeri pozisyon geliştirerek onları bizimle işbirliği yapmaya biz zorladık. Bu bize bu devrimi güçlendirmek için pozisyon sağladı ve bu ihtiyaç duyduğumuz bir şey. Devrim konuşarak savunulabilecek bir şey değil, halka bir şeyler vermek zorundasınız, onları korumak, onlara gıda sağlamak, altyapı sağlamak zorundasınız ve kendinizi diğer herkesten izole ederseniz bunu yapamazsınız.

Amerika bizi ana müttefiki yapmak ister ama bunun imkansız olduğunu biliyor; askeri olarak zaman zaman işbirliği yapıyoruz ama ideolojik olarak düşmanız. Amerika kapitalist sistemin öncü gücü ve biz alternatif sistemin öncü gücüyüz. Belki bugün değil, belki yarın da değil ama bir gün mutlaka kafa kafaya geleceğiz.

*Devamı gelmeyen ‘Rojava’nın Aslanları’ inisiyatifi, uluslararası gönüllülerin epey erkek bir görüntüsü idi; daha fazla kadın mı görmek istiyorsunuz?

Gerçek şu ki şu anda o kadar da fazla kadın gönüllü yok ama bunu değiştireceğiz. Şimdi özellikle kadın gönüllülere yönelik yapılar inşa etmeye çalışıyoruz ve inanıyoruz ki gelecekte sayı artacak. Şahsen inancım, diyelim ki bir ay ya da bir yıl içinde, Rojava’ya gelen kadınların sayısı erkeklerden fazla olacak. Bu devrimin ana gücü kadın hareketi ve onların ideolojisi; bu yüzden daha fazla kadın gelmeli, bunu görmeli ve kendi kurtuluşlarında yer almalılar.

Aynısı halen emeklemekte olan kooperatif ve ekolojik ekonomimiz için de geçerli, gerekli yapıları insanların örgütlemesi ve yönetmesi gerekiyor ve bu konuda çok zorlu bir mücadele veriyoruz, bazen hedeflerimize ulaşmak için yeterli insanımız olmuyor. Ama bunu çözmenin yolu var, o da Rojava’ya kendiniz gelmeniz ve bize bu yapıların inşasında yardım etmeniz. Rojava devrimini eleştirebilirsiniz ve sizi dinleriz ama yapıcı eleştiri yapmak istiyorsanız buraya gelin ve eleştirinizin değerini pratik koşullar altında gösterin – sizi bekliyoruz.

Öğle yemeği için ders arası veriliyor ve mutfağa giderken eski bir Hırvat askerin, henüz öğrendikleri Kürtçeyi kullanan bir grup Almanla ortak yemek hazırlama işini sabırla tartıştığını görüyoruz. İrlandalı bir gönüllü bir haftadır ilk taze sebzenin kamyonla ulaştığını haber veriyor ve gönüllüler coşkuyla kilere kadar bir zincir oluşturuyorlar. Kısa süre içinde bir başka kamyon gelecek ve onları birliklerine ve oradan da savaş hatlarına götürecek. Bunun ardından ise bir başka kamyon yeni gönüllüleri getirecek.

(Bu röportaj Ağustos 2016’da şu anda Rojava’da olan bir uluslararası YPG gönüllüsü ile yapıldı.)

***
Çeviri: Serap Şen