15 Eylül’den bu yana Irak Şam İslam Devleti (IŞİD)'in ağır saldırılarına maruz kalan Kobani Kantonu’nda, YPG Rojava Genel Komutanlık üyesi Meysa Ebdo, Özgür Gündem gazetesine konuştu.

Gazeteye verdiği röportajda, IŞİD'in (DAİŞ) saldırısının uluslararası güçlerin bir operasyonu olduğunu söyleyen Ebdo, "DAİŞ’i sadece Kürtlerin değil, insanlığın düşmanı olarak görüyoruz. DAİŞ neredeyse biz oraya saldıracağız" dedi. Kobani'deki direnişin önemine değinen Ebdo, "Kobeni’yi tek bir özgürlük savaşçısı kalana kadar savunacaklarını" belirtti.

Ebdo, Türkiye’nin Kobani üzerinden Rojava Devrimi’ni tasfiye edip Kürt sorununu da yok sayma gibi bir planının olduğunu ifade ettiği röportajında, tampon bölge tartışmaları için de "Biz burada olduğumuz sürece o tampon bölgeyi oluşturamazlar" karşılığını verdi. Ebdo, "Türkiye DAİŞ’e verdiği destekle kendisini çok büyük bir ateşin içine atıyor ve Kürtler, Türk devletinin bu düşmanlığını asla unutmayacaklar" diye devam etti.

İşte Özgür Gündem'deki o söyleşi:

-15 Eylül’den beri Kobanê bölgesi yoğun saldırılara maruz kalıyor. IŞİD çetesi Musul, Şengal, Tikrit ve Rakka gibi şehirleri 1-2 günlük çatışmalardan sonra kolaylıkla ele geçirdi. Kobanê 10 gündür direniyor. Kobanê’deki son durum nedir?

Her şeyden önce Kobanê bölgesinin bir buçuk yıldır çembere alındığını belirtelim. Halkın temel ihtiyaçlarını giderecek yaşamsal malzemelerin kente girilmesine bile izin verilmiyor. Bütün yolları kestiler. Bizi zayıf düşürmek ve direnemez konuma getirmek için bu bir başlangıçtı. Fakat bu çembere rağmen bizler büyük hazırlıklar yaptık. Daha önce defalarca kez parçalı şekilde saldırıları oldu. Bunların hepsi de kırıldı. Ancak bu son saldırı çok kapsamlı bir şekilde yapıldı. Bu sadece DAİŞ’in saldırısı değil; uluslararası güçlerin bir operasyonudur. Onlar tarafından bu operasyon yürütülüyor. Bu gücün içinde çok fazla el var. Bu güçler de kendi çıkarları doğrultusunda böyle bir operasyon yürütüyor.

-Peki bu operasyonun amacı nedir size göre?

Coğrafyayı, insanları ve kültürleri parçalamak istiyorlar. Bu noktada Kürt halkının Ortadoğu’da parlaması, kendi gücüyle var olması, kimseden destek almadan yürümesi ve kahramanlığı hedef haline getirildi. Bu uluslararası güçler, kendi çıkarları doğrultusunda Kobanê’nin tasfiye edilmesini öngörüyor. Kürt halkını ve halkları kendi planları önünde engel olarak görüyorlar. Bu planı Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) üzerinde de yürüttüler. Kendi çizdikleri hatta yürümeyen ÖSO’yu tasfiye ettiler. Daha sonra da hem Suriye’de hem de Ortadoğu’da direnen ve ayakları üzerinde kalan bir güce -YPG/YPJ’ye- yöneldiler. Tam da hareketimizin hem Irak’a hem de Güney Kürdistan’a müdahalede bulunduğu bir dönemde yöneldiler. Saldırıların amacına gelince: Kobanê küçük bir yer. Üç tarafı çetelerce kuşatılmış, diğer tarafında ise çeteleri destekleyen Türkiye var. Bu saldırılar çeteci bir yapının yapabileceği iş değil. Öyle bir güç karşımızda direnemez. Bu uluslararası bir operasyondur. Ne zaman, nasıl, hangi kol, hangi noktadan saldıracak hepsi belirlenmiş. Coğrafya köy köy, mezra mezra, incelenmiş. Taktikler bile belirlenmiş. Kobanê’ye yönelik bu operasyonun birçok kolu var ve her bir kolu da bir devlet temsil ediyor. Hatta bizim içimizdeki ihanet ayağı da var bu operasyonun. Bütün planlar Kobanê’yi almak üzerine. Biz de bunlara karşı savaşıyoruz ve savaşmaya da devam edeceğiz. Dünya birleşip üzerimize gelse de asla geri adım atmayacağız.

-Bu planda Türkiye’nin rolü nedir? Saldırılar başlayınca 3 aydır IŞİD’in elinde bulunan konsolosluk rehineleri çok stratejik ve sembolik bir yer olan Girê Spî’de (Til Ebyad) serbest bırakıldı.

Türkiye’de yürüyen bir çözüm süreci vardı. Ama Türkiye bu süreci sürekli olarak erteliyordu. Kürtlerin Rojava’da zayıflamasını, kırılmasını ve etkisizleşmesini bekliyordu. Buradaki bir kırılma Kuzey Kürdistan’ı da etkileyecekti. Türkiye’nin Kobanê ve Cizîrê’ye yönelik saldırıları desteklemesinin arkasında da bu amaç vardı. Bundan dolayı Türkiye’nin Kürt sorununu çözme gibi niyeti yok. İnkar politikasını devam ettiriyor, Kürtleri zayıflatma ve tasfiye politikasını sürdürüyor. Bize göre Türkiye bu operasyonda aktif ve operasyonel gücüyle yer alıyor. Ağır silahları Türkiye veriyor. Bütün sınır onlara açık. Çoğu zaman yollarını şaşıran çeteciler sınırı geçerek Türkiye üzerinden gruplarına ulaştı. Bunları görünce Tükiye’nin Kürt sorunu çözme gibi bir iradesinin olmadığını görüyoruz. Burada oluşacak bir Kürt iradesini Kuzey’i de etkileyeceğini bilen Türkiye, Ortadoğu’da Kürt karşıtlığı potikayı en zirve noktada temsil eden ülkedir. Türkiye Kürtleri tasfiyeyi esas almış bulunuyor. Kuzey’de sınırdaki halka muamelesinde de bunu görüyoruz. DAİŞ’in elindeki Til Ebyad ve diğer yerlerdeki muamele ile Kürtlerin elindeki kapılardaki muamelede de bunu görebiliyoruz. Türkiye sınırları kapattı üzerimize. Çok küçük şeyler için kapıyı açması ise dünyada suçlanmamak için yaptı.

-Türkiye tampon bölge tartışmalarını gündemleştirdi. Birçok kesim Türkiye’nin tampon bölge için Kobanê’yi istediğini belirtiyor. Size göre de böyle bir şey var mı?

Biz burada olduğumuz sürece o tampon bölgeyi oluşturamazlar. Bugüne kadar biz Türkiye için herhangi bir tehdit oluşturmadık. DAİŞ’in Kobanê’yi almasından sonra sınırının büyük bir bölümünde DAİŞ’in olduğunu belirtecekler ve uluslararası camiaya “işte bakın benim sınırlarımda tehdit var ve bu tampon bölgeye ihtiyaç var” diyecek. Yani planlı bir istek. Burada şunu da belirmek gerekir: DAİŞ’e karşı koalisyon oluşturulduktan sonra iki-üç gün içerisinde Kobanê’nin düşmesini hedefliyorlardı. Koalisyon oluşturulmadan bir ya da iki gün sonra da saldırıya geçti DAİŞ. Yani Suriye’de DAİŞ’i vurma kararını aldıktan çok kısa bir süre içerisinde Kobanê’ye saldırılar oldu. Kobanê düşecek ve onlar da Kobanê’de de DAİŞ’e vuracaklar. Musul ve Şengal gibi planlıyorlardı. İki-üç günde alacaklardı. İşte bakın biz vuruyoruz ama Kobanê’yi aldılar diyeceklerdi. Ama gördüler ki öyle birkaç günde Kobanê düşmeyecek. Planları boş çıktı. Direnişimiz karşısında darbe aldılar. Şimdi de kendilerine meşruiyet kazandırmak için Kobanê’ye çok uzak yerlerde bir iki defa vurdular. Vurdukları yerlerde ise DAİŞ yok. Çünkü DAİŞ büyük bir bölümü Kobanê’nin çevresine yığmış durumda. Eğer gerçekten DAİŞ’e karşı mücadele ediyorlarsa, keşif uçakları var, teknikleri var; bir insan bile hareket ettiğinde görüyorlar; o zaman Kobanê’nin etrafındaki binlerce DAİŞ üyesini nasıl görmüyorlar, vurmuyorlar. Demek ki planlı bir şeyler var.

-KCK ve HPG’den Türkiye’ye yönelik yapılan açıklamalarda Kürt halkına karşı bir ihanetin olduğu belirtildi. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye için büyük bir kayıp diyoruz. Türkiye’nin bu tavrı, çok büyük yanlışlıklara yol açar. Türkiye gizli planların içinde yer alarak belki Kobanê’de Kürt halkının iradesini tasfiye etmeyi deneyebilir; ama Türkiye bütün Kürt halkını ve Kürdistan dağlarındaki Kürt gerillaları tasfiye edemez. Yıllardır kendileriyle savaşıyorlar. Bunu en iyi Türkiye’nin bilmesi gerekir. Bize göre Türkiye kendisine çok büyük bir savaş cephesi, kapısı, açtı. Kendini çok büyük bir ateşin içine attı. Bundan sonra Türkiye’de olabilecek her karışıklığın sorumlusu kendisidir, AKP hükümetidir. Çok büyük savaş olur ve yıllar sürebilir. Büyük bir felaketin içine sürüklenebilir. Kürtler Türk devletinin bu düşmanlığını asla unutmayacak. Türkiye, DAİŞ’in bizi tasfiyesini bekliyordu. Kobanê tasfiye olunca, Rojava Devrimi tasfiye olunca “bende de Kürt sorunu yok, dolayısıyla çözebileceğim bir sorun da yok” diyecekti. “Artık ben belirlerim” diyecekti. Türkiye’nin bu hesabını iyi yapması gerekir. Kendi sonunu hazırlar.

-Kürt halkının ve bölge halkının yüz yüze kaldığı bu tarihi dönemeçte 4 parçadaki Kürt halkına ne söylemek istersiniz.

Halkımız şunu bilsin ki; uzun bir zamandır, burada Kürt halkının kimliği, varlığı ve hakları için bir kahramanlık destanı yazılıyor. Her köyde, mezrada, tepede şehitler verdik. Her köyde yaralılarımız oldu. Bazı yerlerde cenazelerimize bastılar, ama asla ve asla Kürt halkının onurunu ayaklar altına aldırtmadık. Her direnişimizde halkımızın direnişini büyüttük ve büyütmeye de devam edeceğiz. Bir tekimiz bile kaldığı sürece, köy köy, ev ev nasıl savaştıysak bundan sonra da aynı şekilde savaşacağız. Bu direniş yurdudur. Kürt halkı bu direnişten moral almalı. Biz öyle küçük bir güçle savaşmıyoruz. Dünya üzerimize geliyor. Bütün dünya küçük bir kasabanın üzerine geliyor. Binlerce kayıp da veririz. Bir tek özgürlük savaşçısı dahi kalsa yine direneceğiz. Halkımız da buradaki direnişin büyüklüğüne sahip çıkmalı. Sembol olarak görmeli ve birliğini oluşturmalı. İç ihanete karşı da tavrını ortaya koymalı. Birliğe gelmeyen, sadece izleyen hatta anbean Kobanê nasıl düşecek diye izleyenleri bu halk tanımalı. Burada tanklara karşı keleşlerle savaşıyoruz. Bunun yanında bize karşı bir de çok büyük bir psikolojik savaş yürütülüyor. Ama bu son on gündeki direniş mutlaka ve mutlaka özgür bir Kürdistan’ın temel taşlarından biri olacaktır. Mutlak suretle kazanan Kürt halkı olacaktır. Herkes bu direnişle Kürtleri bir kez daha tanıdı. Eğer bu dünyada bir yaşamımız olacaksa onurluca ve özgür kimliğimizle olacak.

-Cizîrê Kantonu’ndan YPG Til Ebyad’a yönelik bir hamle başlattı. Bu hamle ile ilgili elinizde bir bilgi var mı ve bu hamlenin amacı nedir?

Yoğun bir savaştayız. Kısmi olarak bir izleme şansımız oldu. Bizim için DAİŞ neredeyse biz oraya saldıracağız. Bu sadece Kürt bölgelerini kapsamıyor. DAİŞ’e karşı tavrımız her zaman olacaktır. Biz DAİŞ’i sadece Kürtlerin düşmanı olarak değil, insanlığın düşmanı olarak görüyoruz. Tehlikeli bir çizgi olarak görüyoruz. İnsanlık üzerindeki bir tehdit olarak görüyoruz. Bugüne kadar da bunlara karşı gerçek anlamda savaşan da biziz. Dünyaya şunu soruyoruz: Şengal’i kurtaramaz mıydınız? Eğer biz olmasaydık, militanlarımız olmasaydı, yüzbinlerce insan katledilecekti. Dünyanın bütün imkanlarını eline geçiren ve istediği yeri karıştıran ve tasfiye eden zihniyete karşı savaşıyoruz. İnsanlığa da diyoruz ki; bu insanlık düşmanlarına karşı tavrımız bir olmalı. Bu operasyonlarımız, Mebruka, Til Ebyad ya da başka bir yer ile sınırlı kalmayacak. Arap bölgeleri de boşalmış durumda. Burada insansız bir Suriye var. Kentlerde, köylerde insan bırakmadılar. Ortadoğu’yu Ortaçağ’a çevirdiler.