İçişleri Bakanlığı, yargı kararı olmaksızın HDP’li Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Adnan Selçuk Mızraklı, Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk ve Van Belediye Başkanı Bedia Özgökçe Ertan’ı seçimin üzerinden henüz 4,5 ay geçmişken görevden alarak, yerlerine kayyım atadı. Seçilmiş başkanların yerlerine üst üste kayyım atanması tepkilere neden olurken, ‘siyasi darbe’ yorumları yapıldı.

“1991’de SHP listesinden Meclis’e giren Leyla Zana, TBMM’deki yemin sırasında Kürtçe konuşunca kürsüden indirilmiş, ardından da HEP’li milletvekilleri Meclis çıkışında polis tarafından gözaltına alınmıştı. O zaman ben ‘Bu görüntüler Diyarbakır kahvehanelerinde hangi duygu içinde seyredilmiştir?’ diye yazmıştım. 1991’den 2019’a… 28 yıl geçmiş. ‘Kürt oyları’yla ilgili sancı bitmemiş. Hatta derinleşmiş” diyen Karar yazarı Ahmet Taşgetiren, ‘Diyarbakır, Mardin, Van…‘ başlıklı yazısında, özetle şunları yazdı:

Bugün yeniden 1991 atmosferine girdi Türkiye. Evet soru halen şu: “Bu operasyonlar Diyarbakır’da evlerde, kahvehanelerde nasıl konuşulur?”

Bu sorunun anlamı da şudur: Geniş Kürt topluluklarında nasıl bir izlenim bırakıyoruz yaptıklarımızla?

Eğer sorun halkın kimlik bilinci içinde terör – merör dikkate almadan seçim yapıyor olmasında ise, bu işler kimlik bilincini derinleştirmekten başka ne anlam taşıyor?

Bunun da anlamı şudur: Önümüzdeki hangi seçimde Diyarbakır, Van ya da Mardin ya da başka bir Doğu – Güneydoğu ilinin seçim sonuçlarını kabul edeceğiz?

Bir soru daha sorulmalı tabii ki:

Diyarbakır halkının iradesini devlet eliyle etkisiz hale getirebiliyoruz ama, mesela Batı’daki metropollerdeki Kürt oylarının tayin edici rolüne ne diyeceğiz?

…Bugün güvenlik politikalarına mahkum edilen bir Ak Parti tavrı söz konusudur. “Kürt sorunu”nun bölge planında derinleştiği bir dönem içine girmiş bulunuyoruz. Çok üzücü.