İlhan Cihaner 'gizli tanıt' uygulamasını yazdı. 

Cihaner, Birgün'de yer alan 'Yargının açık sefaleti ve gizli tanıklık' başlıklı yazısında rahip Brunson'un serbest bırakılması ve gizli tanıklara dikkat çekti.

Cihaner, "Yaşanan rezillikler ve pespayeliklerden çıkarılabilecek tek iyi sonuç artık bir adaletsizlik kaynağına dönmüş olan “gizli tanık” uygulamasının sorgulanması ve ortadan kaldırılmasıdır" dedi.

İlhan Cihaner'in Birgün'de yer alan yazısının bir bölümü şöyle:

Öteden beri “bağımsız” olan ve tek eksiği olan “tarafsızlığını” da referandumla kazanan yargımız, 9 Aralık 2016 tarihinden bu yana “casusluk ve terör örgütü üyeliği” suçundan tutuklu yargılanan Brunson’a, 3 yıl 1 ay 15 gün ceza vererek tahliye etti. Pek övündükleri “yeni” Türkiye’de rutin olduğu üzere, günler öncesinden hazırlanmış ve neredeyse motorları çalışır vaziyette bekletilen özel jetle bir kahraman gibi karşılanacağı ABD’ye uçtu. İç politikada sıkıntıda olan ve tekrar seçilmesi riskli görülen Trump’a, ancak bu kadar büyük bir hediye gönderilebilirdi. “Film”in sonu “Başkanın Adamaları” (Wag The Dog) filmindeki gibi “Başkanı Kurtarmaya” yetecek mi göreceğiz.

.......

Bu pespaye ve -henüz detaylarını- bilemediğimiz iade pazarlığından daha vahim olanı ise “Gizli Tanık” uygulamasıdır. Hukukumuza, yargı ve siyaseti Fetullahçı yapılanmanın yönettiği dönemde girdi. Yasa(lar) çıkarılırken ülkenin yargılama kültürü, evrensel kurallar, adil yargılanma hakkı, silahların eşitliği gibi ilkelerle uyumu gözetilmeliydi. Özellikle suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin önemli ölçüde ihmal edildiği terör ve örgüt suçunun alabildiğine belirsiz uygulandığı şu günlerde gizli tanık uygulaması suçla mücadele enstrümanı olmaktan çıkıp, bir suç kaynağına dönüşmüş durumda. 
Dünyada genellikle Mafia/Yakuza tarzı acımasız ve dışarıya kapalı çıkar amaçlı suç örgütleri ile mücadele etmek için kullanılır. Esasen uluslararası sözleşmeler ve AİHM kararları belli ve sıkı koşullarda tanığın kimliğinin gizlenmesine izin veriyor. 

Bu uygulamanın dayanağı olan CMK 58. madde; “Tanık olarak dinlenecek kişilerin kimliklerinin ortaya çıkması kendileri veya yakınları açısından ağır bir tehlike oluşturacaksa; kimliklerinin saklı tutulması için gerekli önlemler alınır” demektedir. Tanığın kimliğinin sanıklar tarafından bilinmemesi durumu zaten çok istisnai durumlarda söz konusu olabilir.

Tanık Koruma Kanunun 9 (8) Maddesi ve AİHM uygulaması “gizli tanık beyanının tek başına” (ya da önemli ölçüde) hükme esas alınamayacağını öngörmektedir. Yine kimliğin gizlenmesinin ve “ağır tehlikenin” de gerekçelendirilmesi gerekir. Bu kadar sıkı koşullara tabi tutulmasının gerekçesi yargılamanın “yüz yüzeliği” ilkesidir. Tarafların tanığın güvenilirliğini sorgulama ve soru sorma hakları vardır, olmalıdır. 

Ancak Fetullahçı yargı döneminde yaşanan gizli tanık terörüne rağmen uygulamanın ıslahı yoluna gidilmedi. Gizli tanıklık kendilerini yönlendiren “yapıların” istekleri doğrultusunda ifade verme karşılığında maddi menfaat ve geçim kaynağı haline geldi. Kimlikleri değiştirildi, maaş bağlandı, ihale verildi, kamuda işe alındılar. Vahşi bir dinleme ve izleme pratiği ile birlikte başlıca delil haline geldi. Asla birleşemeyecek olan aynı suça dair, tanık ve sanık sıfatları birleşti. 

Bir kaçını hatırlayacak olursak Danıştay Saldırısı davasında “en elverişli” ifadeleri veren “9 nolu gizli tanığın” aynı dava da sanık olduğu ortaya çıktı. Benim de yargılandığım ve sanıkların aylarca tutuklu kaldığı davanın “gizli tanığının” bir savcı olduğu, kimliğinin değiştirildiği ve estetik ameliyatla görünüşü değiştirildikten sonra yeni kimliği ile mesleğe kabul edildiği ortaya çıktı. Aynı davada gizli tanıklık yapan kriminal kişiler, davanın ilerleyen aşamalarında kendilerinin “gizli tanık savcı” ve diğer Fetullahçı savcı ve polislerce yönlendirildiklerini itiraf ettiler. 

Belki de en çarpıcı örneklerden birisi, Kayseri’de bir “Gizli Tanık Karargahının” olduğu iddiasıydı. Daha önce gizli tanıklık yapmış kişilerin Kayseri’de tutulduğu ve özel yetkili savcıların “ihtiyacına göre” çağrılarak “gizli tanık” yapıldığı iddiası maalesef etkin bir şekilde soruşturulmadı. Aynı kişinin bazen bir belediye başkanına karşı, bazen bir örgüte, bazen de ilgisiz kişilere karşı tanık olarak dinlendiği yolundaki delillerin ve CHP Milletvekili Şevki Kulkuloğlu’nun bu konudaki soru önergesinin gereği yapılmadı.

Kolaylıkla doğrulanabilecek ya da yanlışlanabilecek gizli tanık beyanları tartışmasız olgular gibi önce polis ifadesine, sonra iddianameye oradan karara Copy-paste yoluyla aktarıldı. Maddi gerçeği ortaya çıkarma yerine “ihtiyaca göre gerçek inşa etmeye yarayan” bu uygulama, Brunson davasında da önemli ölçüde ortaya çıktı. Hâkim huzurunda verdiği ifadeden dönen, yanlış anlaşılan, büyük resmi birleştiren, beyin yıkama faaliyetine şahit olan gizli tanıklar! Ne suçlamalarla orantılı ciddiyette etkin bir soruşturma ve tanık beyanlarının doğruluğunun araştırılması, ne de yalan (yanlış) olduğu ortaya çıkan ifadelerle ilgili yasal gereğinin yapılması söz konusu. 

Yaşanan rezillikler ve pespayeliklerden çıkarılabilecek tek iyi sonuç artık bir adaletsizlik kaynağına dönmüş olan “gizli tanık” uygulamasının sorgulanması ve ortadan kaldırılmasıdır. Doğru uygulanan etkin pişmanlık kurumu, kriminalistik biliminin geldiği aşama ve bilimsel delillendirme yöntemleri suçla mücadele ve adil yargılamaya daha fazla hizmet edecektir.