Kemal Göktaş / http://kemal-goktas.blogspot.com/


Özel yetkili Ankara Cumhuriyet Savcısı Kemal Çetin, 12 Eylül döneminde devlet görevlileri tarafından işlenen işkence, gözaltında kayıp ve yargısız infaz suçları ile ilgili soruşturmada verdiği görevsizlik kararında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve AİHM kararlarına göre bu suçlarda zamanaşımı ve affın söz konusu olamayacağını belirtti. Çetin, Erdal Eren'in henüz 17 yaşında olmasına rağmen idam cezası verilerek asılması ile ilgili olarak da "hukuka aykırı verilen cezanın infazı" suçundan soruşturma açılmasını istedi.

 

Savcı Çetin, Ankara Başsavcılığı'na Gürkan Mumgan, Nurettin Öztürk'ün gözaltında kaybedilmesi, Erdal Eren'in asılması ile 39 müştekinin işkence iddialarının soruşturulması için "görevsizlik" kararını gönderdi. Ankara ile birlikte 47 il başsavcılığına 12 Eylül dönemindeki işkence ve yaşam hakkı ihlalleri ile ilgili soruşturma açılması için görevsizlik kararı gönderen Savcı Çetin'in dün gün ışığına çıkan görevsizlik kararında çarpıcı değerlendirmelerin yer aldığı ortaya çıktı.

 

Çetin'in Ankara Başsavcılığı'na gönderdiği kararında "kamu görevlilerinin faili olduğu yaşama hakkının ihlali, işkence ve kötü muamele suçlamalarında hiçbir durumda zamanaşımı uygulanamaz; söz konusu kişilerle ilgili af düzenlemesi yapılamaz" denildi.

 

9 AİHM İÇTİHADI

AİHM'in Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin yaşam hakkı ve işkence yasağını düzenleyen maddelerini ihlal eden kamu görevlileri ile ilgili soruşturmalarda af ve zamanaşımının söz konusu olmayacağını belirten 8'i Türkiye, biri de İtalya devleti aleyhine açılan 9 davada verdiği kararları emsal gösterdi.

 

1982 VE 1961 ANAYASALARI

1982 Anayasasının 90. maddesi ile 12 Eylül döneminde yürürlükte olan 1961 Anayasası'nın 65. maddesi hükümlerine göre, uluslararası sözleşmelerin Türkiye Cumhuriyeti açısından kanun hükmünde ve bağlayıcı olduğu hatırlatılan kararda "1954'de yürürlüğe konulan AİHS'in (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) koruduğu hak ve özgürlükler AİHM'in anladığı anlamda anlaşılmalıdır. Dolayısıyla, AİHM'in etkin soruşturma yapılması hususu ile sözleşmenin 2. ve 3. madde ihlallerine ilişkin yerleşmiş içtihatları Türkiye Cumhuriyeti Devletini bağlamaktadır. Yani, AİHS'de korunan temel hak ve hürriyetlere ilişkin hükümler, iç hukukta doğrudan uygulanma özelliğine sahip hukuk normları olup, ulusal yargıç, Sözleşme'nin bu hükümlerini AİHM'in anladığı anlamda anlamalı ve uygulamalıdır" denildi.

 

Anayasa'nın 90. maddesine göre AİHS'in iç hukuktaki yasaların üzerinde olduğu ve yasalarımızdaki zamanaşımına ilişkin hükümlerin de buna dahil olduğu kaydedilen kararda "Dolayısıyla, soruşturma konusu olayda zamanaşımına ilişkin iç hukukumuzdaki yasa hükümleri değil, doğrudan AİHS'in yaşama hakkı ve işkence yasağına ilişkin 2. ve 3. maddeleri AİHM'in anladığı anlamda uygulanarak kovuşturma yapılması gerekmektedir" vurgusu yapıldı.

 

ANAYASA, SÖZLEŞME'YE UYGUN OLMALI

Savcı Çetin, Türkiye Birleşik Komünist Partisi'nin AİHM'de Türkiye aleyhine açtığı davada verilen karara göre anayasal ve yasal düzenlemelerin AİHS'e uygun olması gerektiğini belirterek şunlyarı kaydetti:

 

"Uluslararası hukuk, Türkiye Cumhuriyeti devletine, AİHS'in 2. ve 3. maddelerinin ihlali durumunda, eğer kamu görevlileri suçlanmakta ise, sanıkları zamanaşımı ve aftan yararlandırmadan yargılama yükümlülüğü yüklemiştir. 1982 ve 1961 Anayasalarındaki düzenlemeler, AİHS, AİHM'in yerleşmiş içtihatları kamu görevlilerinin faili olduğu yaşama hakkının ihlali, işkence ve kötü muamele suçlamalarında hiçbir durumda zamanaşımı uygulanamaz; söz konusu kişilerle ilgili af düzenlemesi yapılamaz."

 

Çetin mahkemelerin bu türden suçlamalarla ilgili sanıkları yargılarken zamanaşımı kuralını işletmeyerek makul sürede yargılamayı tamamlamaları ve suçları sabit olanları cezalandırması gerektiğini vurguladı.

 

KARANLIKTA KALAN DOSYALAR AÇILABİLİR

Savcılıklar ve mahkemelerin de Çetin'in belirttiği görüş doğrultusunda karar vermeleri halinde sadece 12 Eylül dönemi değil, Cumhuriyet tarihi boyunca failleri kamu görevlileri olan işkence, öldürme ve kaybetme suçlarıyla ilgili soruşturmalar ve davalar açılabilecek. Buna göre 1 Mayıs 1977 Taksim, Maraş, Çorum, Malatya, Sivas (12 eylül öncesi yaşanan) katliamları, Güneydoğu'daki yargısız infazlar gibi çok sayıda önemli olaya karışan hayattaki kamu görevlileri de yargılanabilecek. Bu karar, failleri hayatta olmayan Dersim katliamında ise soruşturma açılmasını sağlayabilecek ve tazminat taleplerinde etkili olabilecek.

 

SİVAS DAVASINI DA ETKİLEYEBİLİR

Karardaki yorum, zamanaşımı tartışmalarının yaşandığı Sivas katliamı davasında da etkili olabilir. Savcı Çetin'in kararındaki değerlendirme "kamu görevlilerinin" işlediği suçlar için yapıldı. Bu yüzden sanıkların kamu görevlisi olmaması nedeniyle Sivas katliamı davasında doğrudan uygulanması söz konusu olmayabilir. Ancak AİHM'in kamu görevlisi olup olmadığına bakılmaksızın "insanlığa karşı suçlar"da zamanaşımının işlemeyeceği yönünde kararları da var. Mahkemenin sanıkları işlediği suçu "insanlığa karşı suç" olarak değerlendirmesi ve bu suçlarda zamanaşımının işlemeyeceği yönündeki AİHM kararlarını esas alması halinde zamanaşımından düşme kararı yerine yargılamaya devam kararı verebilecek.

 

ERDAL EREN SÜRPRİZİ

Savcı Çetin, görevsizlik kararında dönemin kamu görevlileri ile ilgili "işkence ve kötü muamele, gözaltında veya cezaevinde kaybolma iddiası, işkence sonucu adam öldürme" suçlarının yanı sıra 17 yaşında olduğu halde kemik yaşının 18'den büyük olduğu iddiası ile Sıkıyönetim Mahkemesi tarafından idam cezası verilerek asılan Erdal Eren'le ilgili olarak da "hukuka aykırı cezanın infazı" suçundan soruşturma açılmasını istedi. 25 Eylül 1964 doğumlu olan Erdal Eren, 13 Aralık 1980'de henüz 17 yaşının içindeyken, kemik yaşının 18 yaşından büyük olduğu gerekçesiyle idam edilmişti.

 

ODTÜ öğrencisi Sinan Suner'in öldürülmesini protesto gösterisinde gözaltına alınan Eren, gösteride çıkan çatışmada er Zekeriya Önge'yi öldürdüğü iddiasıyla Şubat 1980'de tutuklandı. Eren sadece bir ay süren dava sonunda, 19 Mart 1980'de idama mahkum edildi. Erin ölümüne neden olan kurşunun G-3 piyade tüfeğinden çıktığına dair otopsi raporları dikkate alınmadı. Askeri Yargıtay 3. Dairesi'nin, önce "Delillerin noksanlığı" nedeniyle esastan, ardından da idamın müebbet hapse çevrilmesini gerektiren TCK'nın 59. maddesinin uygulanmaması" nedeniyle usulden bozmasına rağmen, Daireler Kurulu iki kararı da reddetti. MGK tarafından onaylanan karar, 13 Aralık 1980'de infaz edildi.