“Vicdani ret, dilimizin belki en tekinsiz, en az bilinen, üstünde en az söz alınan tamlaması. Öncelikle vicdan da ret de dilimizin en zor döndüğü, sorunlu kelimeler. Vicdan, kişisel huzursuzluğun kaynağıdır. İnsanın dünyayla yüzleşmesinde onu aklıselim diye dayatılan toplumsal zapturapt aygıtına karşı kışkırtandır. Yalnızca vicdanına kulak veren, kendi toplumsal kimliğini kişisel ahlakına kurban etmekten çekinmeyenler, iyice yalıtılmış, dünyanın ses geçirmeyen kıyısında bırakılır. Vicdani retçilerin, yani askerlik yapmayı reddedenlerin yıllar önce başlatmış olduğu mücadele karşısında basın-yayın organlarının kör-sağır-dilsiz kalması, tam da bunun aleni örneğidir.”

Yıldırım Türker
’in Pazar günü (20 Kasım 2011) Radikal’de yayımlanan yazısında vicdani reti bu sözlerle anlattı. Bedelli askerliğin gündeme gelmesiyle birlikte vicdani ret suskunluğunun da azaldığı son dönemde, T24 olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’nin Turkiye’yi mahkum ettirdiği vicdani retçi Osman Murat Ülke’nin avukatı Hülya Üçpınar’a sorduk.

Vicdani ret nedir? Türkiye’de kaç vicdani retçi var?  Çıkacak yasasının içeriği hak mı tek ceza mı olacak?  Vicdani ret yasası nasıl yapılmalı? Dünyada vicdani retçi olmanın kriterleri nedir? Vicdani ret PKK söylemi midir?

İşte Hülya Üçpınar’ın www.t24.com.tr’nin sorularına internet aracılığıyla verdiği cevaplar: 



‘TÜRKİYE’DE 137 VİCDANİ RETÇİ VAR, 33’Ü KADIN’

-Vicdani ret nedir?

Vicdani ret, bir bireyin politik görüşleri, ahlaki değerleri veya dinsel inançları doğrultusunda zorunlu askerliği reddetmesidir. Ancak vicdani reddin tanımı, vicdani retçilerin sayısı kadardır herhalde. Vicdani ret bireysel bir eylem ve bireyin kişisel motivasyonuna dayanıyor. Yukarıdaki tanım, aslında en genel çerçeveyi çiziyor ama bireyler bu çerçeve içinde kendi motivasyonlarına uyan bir yerden tanımlıyor vicdani retlerini.

Birleşmiş Milletler’e sunulan bir raporda tanıma ilişkin şöyle deniyor; “Vicdan ile samimi etik kanaatler kastedilmektedir, bunlar dinsel ya da hümanizm kaynaklı olabilir. İki büyük kanaat kategorisi öne çıkıyor. Birine göre öldürmek her koşulda yanlıştır (pasifist ret), diğerine göreyse zorun kullanımı bazı durumlarda meşrudur, ama başka bazı durumlarda değildir ve dolayısıyla bu diğer durumlarda reddetmek bir gerekliliktir (askerlik hizmetinin kısmi reddi).”[1]

-Din, politika veya ahlaki sebeplerden hangisini daha yaygın?

Politik olan çok daha yaygın. Ama politik olanla ahlaki olanı birbirinden ayırmak da çok mümkün değil çünkü politik bir doğru ahlaki bir tutum olarak ortaya çıkıyor vicdani redde.

-Politik sebebin arka planı nedir?

Türkiye’deki vicdani retçiler çok farklı arka planlardan gelseler de genellikle ret açıklamaları, kendilerinin anti militarist tutumlarından kaynaklanıyor. Vicdani ret “zorunlu askerlik hizmetinin reddi” olarak tanımlansa da aslında anti militarist retçiler toplumu sosyal, politik ve ekonomik olarak biçimlendiren militarizmin en temel aracı olan ordu ile işbirliğini reddediyorlar. Bu işbirliğini reddetme sürecinde askerlik olgusu karşılarına bir yükümlülük olarak çıktığı için kamusal alandaki çarpışma burada görünür hale geliyor.


‘AİHM, 22 KASIM’DA YEHOVA ŞAHİDİ YUNUS ERÇEP’İN VİCDANİ RET DAVASINDA TÜRKİYE ALEYHİNE KARAR VERECEK'

-Türkiye’de kaç vicdani retçi var? Kaçı tutuklu bulunuyor?

Türkiye’de, bilinen vicdani retçilerin sayısı 137 ama her gün yeni ret açıklamaları da geliyor. Bunlardan 33’ü kadın. Şu anda cezaevinde olan sadece İnan Süver var. Hükümlü olarak Balıkesir L Tipi Cezaevi’nde.

-Adalet Bakanı Sadullah Ergin, sizin avukatı olduğunuz Osman Murat Ülke davasında AİHM’in “aynı eylemden dolayı birden çok ceza verilmesini adil yargılanma hakkına aykırı bulduğu için Türkiye’yi mahkûm etmiştir. Dolayısıyla biz buradaki ihlali baz alıyoruz" dedi. Ergin’in açıklamasını nasıl yorumluyorsunuz? Vicdani ret yasasının içeriği hak mı tek ceza mı olacak? 

AİHM, Osman Murat Ülke davasında “adil yargılama” ile ilgili bir karar vermedi. Kişilerin, aynı fiil nedeniyle tekrar tekrar yargılanmasını AİHS’nin 3. maddesinde düzenlenmiş olan işkence yasağının altında değerlendirdi. Karar, OMÜ’nün sadece ceza yaptırımları ile karşılaşması ekseninde verilmedi aslında. Kararın en çarpıcı bölümü, OMÜ’nün tutukluluk/hükümlülük süreçleri dışında sivil yaşamdaki koşullarının bir “sivil ölüm” olduğunu değerlendirdiği bölümü. Bu da aslında kararın sadece tekrar tekrar yargılanma ile yani Askeri Ceza Kanunu düzenlemeleriyle sınırlı olmadığını, kişiyi sivil ölüme mahkûm eden durumun da değiştirilmesini öngörüyor. Bu da ancak vicdani redde ilişkin bir düzenleme yapılması ile mümkün olabilir.

Yanı sıra bu karar 2006 yılında verildi ve üzerinden beş buçuk yıl geçti. Bu süreçte AİHM kararlarının yerine getirilip getirilmediği konusunda denetim yetkisi bulunan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, her üç ayda bir kararı gündemine aldı ve hem Osman Murat Ülke ve hem de benzer durumda olan kişilerin durumunun düzeltilmesi konusunda düzenlemeler yapılması için Türkiye’yi uyardı.

Daha da ötesinde AİHM Temmuz 2011’de verdiği Bayatyan/Ermenistan kararında vicdani redde ilişkin içtihadını değiştirdi ve vicdani reddi AİHS’in 9.maddesi çerçevesinde “din ve vicdan özgürlüğü” kapsamında değerlendirdi. Bu kararın bir özelliği de Türkiye’nin vicdani ret konusunda (Anayasal) düzenleme yapmamış tek ülke olduğunu da belirtti. AİHM’in Bayatyan kararı bir içtihat karar olduğu için artık ne Türkiye’nin ve ne de hâlihazırda Anayasasında vicdani ret yer almakla birlikte bunu düzenleyen bir yasa yapmamış olan Azerbaycan’ın herhangi bir kaçış noktası yok.

Nitekim 22 Kasım 2011 tarihinde AİHM’den Türkiye aleyhine de bir karar çıkacak. Yunus Erçep isimli, Yehova Şahidi olan bir vicdani retçinin başvurusunda Bayatyan kararının aynısı çıkacak. Yani; vicdani reddin “din ve vicdan özgürlüğü” kapsamında bir hak olduğu. Hükümet, vicdani reddi bir hak olarak tanıma konusunda 2006 yılından bu yana zaman kazanmak üzere çeşitli yollar denedi ama artık bir kaçış noktası yok. Umalım ki şu anda var olan tartışmalar bedelli askerlik yasasına ilişkin muhalefetin yönünü değiştirme çabasına kurban gitmez ve en kısa zamanda vicdani reddi hak olarak tanıyan bir yasaya dönüşür. En kötüsü de bir yasa çıkarılacaksa bunun sadece “tek bir ceza” öngören çerçevede olması yani aslında vicdani retle ve “haklar ve özgürlükler rejimi” ile ilgisinin bulunmaması.


‘VİCDANİ RETÇİLERİ GÜNDE 1 LİRA KARŞILIĞINDA ÇALIŞTIRMAK KÖLELİK’

-Osman Murat Ülke davasında AİHM, tazminat olarak 11 bin Euro belirlemişti. Çıkacak uygulama geriye yönelik mağduriyeti giderecek mi? İnan Süver gibi vicdani retçilere tazminat ödenecek mi?

Tazminat, doğrudan talep eden kişiyle bağlantılı ve AİHM kararlarının özünün aksine tazminat kararlarının, ilgililer dışındakilere yayılma etkisi yok.

-Vicdani ret yasası için konuşulan kamu hizmetinin “angarya yasağı”na aykırı olmaması gerekiyor ancak TSK yasanın “caydırıcı” olmasını istiyor. Taslak ise üniversite mezununa 12 ay, 12 aylık askeri yükümlülüğü olana 21, 15 ay yükümlülüğü olana 30 ay kamu hizmeti öngörüyor. Bu hizmet yükümlüğü caydırıcı mı yoksa ceza mı?

Evet, silahlı hizmetin yerine geçecek sivil hizmetin cezalandırıcı bir karakteri olmamalı. Cezalandırıcı karakterin süre ile bağlantısı konusunda Avrupa Konseyi belgeleri, sivil hizmetin silahlı hizmetin 1,5 katından daha fazla olmasını “cezalandırıcı” karakterde buluyor. Bu tasarıdaki süreler 2 katı olduğu için “cezalandırıcı”. Vicdani redde karşı olanlar süre bakımından Yunanistan, Rusya gibi örnekleri veriyorlar ancak bu ülkelerdeki uygulamalar ne bu ülkeleri hakkında ve ne de Türkiye hakkında yapılacak AİHM başvurularını ve ihlal kararlarını engelleyici bir niteliğe sahip.    

Angarya yasağı konusu aslında süreden kaynaklanmıyor. Sivil hizmeti seçenler bakımından da “eşit işe eşit ücret” ilkesinin geçerli olması yani kamu hizmetini gören kişinin, askerlik bağlantısı dışında bu işi yapanla aynı koşullarda çalışması gerek. Yoksa 12 ay, 30 ay gibi sürelerle bu kişileri günde 1 lira karşılığında çalıştırdığında bunun adı kölelik düzeninden başka bir şey olmaz. Bu kişilerin aynı zamanda bu süre içinde kendi mesleklerini yapamayacakları, ayda 30 lira maaşla kiralarını ödeyemeyecekleri, ailelerine destek olamayacakları da göz önüne alındığında hiç de kabul edilebilir bir uygulama olmayacaktır bu. Yani aslında böyle bir yasa çıkarsa, değil caydırıcılık kavramı cezalandırma kavramı bile uygun düşmüyor bu düzenlemeleri değerlendirmeye. Bunu önerenler insanlık dışı bir sistem öngörüyor aslında.


‘HALKI ASKERLİKTEN SOĞUTMA SUÇU’NDAN ADALET BAKANLIĞI’NA DAVA AÇILABİLİR’

-Askere gitmek istemeyenler bu çeşit bir kamu hizmetini askerliğe tercih eder mi?

Böyle bir yasa için tabi ki hayır. Ama daha makul ve uluslar arası hukukun çizdiği çerçevede bir yasa çıkarsa pek çok kişini kamu hizmeti yapmayı kabul edebileceği düşünüyorum.

-Asker kaçakları vicdani ret yasasından yararlanabilecek mi?

Bunun için otomatik bir sistem olmayacaktır diye düşüyorum. Bir kere bu kişiler kendilerini öncelikle “vicdani retçi” olarak tanımlamalı. Motivasyonlarını ortaya koymalı.

-Vicdani ret uygulamasının kabulü ceza kanuna nasıl yansır? TCK 318. maddede yer alan “Halkı askerlikten soğutma suçu” kalkar mı?

Tabi ki kalkmalı. Zaten böyle bir suçun tanımlanmış olması Anayasa’nın 25.maddesi ile düzenlenmiş olan ifade özgürlüğüne aykırı. Ancak bu madde öyle sorunlu bir madde ki vicdani retle ilgili bir yasa yapılacağını söyleyerek vicdani reddin tüm basında etkili biçimde yer almasını sağladığı için Adalet Bakanı hakkında bile dava açılabilir aslında.


‘VİCDANİ RET HAKKINI ÖĞRETMEK DEVLETİN GÖREVİ’

-Asker alımında eşcinseller, cinsel yönelimlerini kanıtlamaları için bile yıpratıcı bir süreçten geçerken vicdani retçi olmanın kriteri ne olacak? Hukuk, kişinin vicdani retçi olup olmadığını nasıl karar verecek?

Bence beyan yeterli olmalı. Avrupa ülkelerinde genel olarak beyan esas olmakla birlikte bazı ülkelerde olduğu gibi bir komisyon kurulabilir (ki bu tamamen sivil bir karakterde olmalı) ve kişilerin beyanlarını değerlendirebilir. Ama bu komisyonun sivil nitelikte olması gerekliliğinin yanı sıra kurulun kararına karşı dava açılabilmeli.

-Vicdani ret yasası nasıl yapılmalı?

Konuyla ilgili tüm bileşenlerle birlikte yapılmalı tabi ki. Şu anda yel değirmenleriyle uğraşıyor gibiyiz. Bir tasarıdan ve kısa zamanda yasalaşmasından bahsediliyor ama bu tasarıyı görmüş olan hiç kimse yok. İçeriği konusunda da sürekli olarak spekülatif bilgiler veriliyor. Bunun dışında uluslararası belgelere göre bir yasada olması gereken özellikler şöyle özetlenebilir;

-Vicdani ret hakkı açıkça anayasal bir hak olarak tanınmalı. Kişilerin hem dini hem vicdani motivasyonlarla askerlik hizmetini reddetme hakkı olmalı

-Anayasa ile tanınan hakkı düzenleyen yasa vicdani retçilerin retlerinin kapsamlarına göre farklı prosedürleri olanaklı kılan esneklikte olmalı. Askerlik hizmetinin vicdani reddi, herkes için farklı gerekçeden kaynaklanabilir. Dolayısıyla reddin kapsamı da askerlik hizmetinin, dayandığı militarist arka plan ile birlikte külliyen reddinden sadece eline silah almayı reddetmeye, askeri emirlere uymamaya kadar çok farklı olabilir.

-Uluslararası hukuk, vicdani ret hakkının “öğretilmesi” olanaklarının yaratılması görevini devlete veriyor. Avrupa Parlamentosu, celp belgelerinin vicdani retle ilgili ve konunun anlaşılması için gerekli açıklamalarla birlikte gönderilmesi gerektiğini belirtiyor. Düzenleme bunu da içermeli.  Yani, bu hakkı sadece entelektüel kişiler bilir ve yararlanır, köylü Mehmet vicdani reddi nereden bilecek diye bir argüman ileri sürmek mümkün değil. Bu hakkı herkese öğretme ve hatırlatma ödevi devlete ait olmalı.

-Kişiler vicdani retlerini askere gitmeden önce olduğu gibi, askerlik sırasında da açıklayabilmeli.

-BM İnsan Hakları Komitesi, askerlik hizmeti karşılığında yapılacak hiçbir ödemenin vicdani reddin tanınmasıyla aynı ya da buna eşdeğer sayılamayacağını belirtiyor. Dolayısıyla vicdani retçiliğin, bir çeşit alternatif hizmet olarak bedelli askerlik sonucunda elde edilebilmesi gibi bir olasılığın önüne geçiyor. Bu nedenle, bedelli askerliğin de vicdani kanaatlerle reddedilebileceği konusu düzenlemede yer almalı.

-Uluslararası hukuk, zorunlu askerliğin yerine başka bir hizmet konulması yönünde herhangi bir yükümlülük getirmiyor. Yani zorunlu askerliğin, yerine herhangi bir yükümlülük getirilmeden ve tamamen kaldırılması mümkün. Öte yandan zorunlu askerlik yerine bir kamu hizmeti ikame edilirse, bu kamu hizmeti cezalandırıcı nitelikte olmaması, kişinin ret gerekçeleriyle uyumlu, sivil nitelikli ve kamu yararına olması gerek.

-Uluslararası hukuk henüz vicdani ret hakkını tanımamış ülkelerde bu tanıma süreci boyunca retçilerin, vicdani itirazları nedeniyle hapis cezasına, tekrarlayan hapis cezalarına ve ölüm cezasına çarptırılmalarını da engellemesini öngörüyor.


‘VİCDANİ RETÇİLER NEDEN VATAN HAİNİ OLSUNLAR Kİ’

-Vicdani ret yasası zorunluluğu askerliğin kalkması mı demek?

Hayır, çünkü askerlik yine bir yükümlülük olarak tanımlanmış olacak ve sivil hizmet zorunlu bir alternatif olarak biçimlenecek. Zorunlu askerliğin kalkmasından ancak askerlik yükümlülüğünün şartsız koşulsuz sonlandığı durumda söz edebiliriz.

-Kamu hizmeti veren vicdani retçi nasıl yaşar? Toplumdan nasıl tepkiler alır? Kimliğinde ne yazar? İş bulmada sorun yaşar mı?

Vicdani reddin ve kamu hizmetinin kabul edilemez oluşuna ilişkin argümanlardan biri de bu. Ama vicdani reddin bir hak olarak kabul edilmesi durumunda, bir süre çeşitli zorluklar yaşanacağını öngörmekle birlikte toplumu da hızla değiştirici bir etkisi olacağına inanıyorum.

Ayrıca, sivil hizmet yapmış olmak kişinin ayrımcılığa uğramasına bir neden olmamalı. Bu yüzden de askerlikle ilgili belgelerde, askerliğini orduda yapmış kişilerde ne yazıyorsa o yazmalı.


‘PKK’NIN ÇAĞRILARI VİCDANİ RET HAREKETİNİN TEMEL KARAKTERİSTİĞİNİ OLUŞTURMUYOR’

-MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli vicdani ret teklifini “yersiz ve densiz” bulurken, CHP Bolu milletvekili Tanju Özcan, teklifi “vatana ihanet” olarak eleştirdi. Vicdani retçiler “vatan haini” midir?

Neden vatan haini olsunlar ki. Askerlik yapması gerektiği düşünülen insanlar da birer yurttaş ve diğer yurttaşlar gibi askerlik dışındaki kamusal yükümlülüklerini yerine getiriyorlar. Vicdani retçiler, hem uluslararası sözleşmelerde ve hem de Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda tanımlanan din ve vicdan özgürlüklerinin tanınması talebinde bulunan birer yurttaşlar.

-Vicdani ret PKK söylemi mi? 

PKK da Türk ordusunda askerlik yapmayın çağrıları yapıyor ancak bu, “o orduya değil bize katılın” çağrısı. PKK’nın bu çağrısına uyan ve böylesi bir arka planla vicdani retlerini açıklamış olanlar var. Ama vicdani ret Türkiye’de savaş karşıtları hareketinden çıktı ve daha çok buradan şekillendi. Yani vicdani retçilerin büyük bir çoğunluğu savaşlara ve tüm ordulara karşı. Temel şiar da şu; “Bir gün savaş çıkmış ve bir bakmışsın kimse gitmiyor.” Yani savaşın insan kaynağının ortadan kaldırılması ve daha da ötesinde şiddetsiz bir dünya tahayyülü üzerine kurulu bir arka plan var. Dolayısıyla PKK’nın çağrıları ve bu çağrılara uyarak yapılan ret açıklamaları, vicdani ret hareketinin temel karakteristiğini oluşturmuyor.


‘VİCDANİ RET YAYGIN DEĞİL ÇÜNKÜ BEDELLERİ ÇOK AĞIR’

-Vicdani ret için çekince olarak çift taraflı mahalle baskısından bahsediliyor. Kürt coğrafyasında PKK’nın “askere gitmeyin” sözleri, Türk toplumunda ise “her Türk asker doğar” algısı var. Erkeklerin vicdani reddi öğrenmesi ve hür olarak seçmesi nasıl mümkün olacak? Kriterler nasıl konulabilir?

Bunun için aslında iş devlete düşüyor. Vicdani ret bir hak olarak bir kez kabul edildikten sonra, yurttaşlar arasında eşitliği de sağlamak bakımından vicdani ret hakkında herkese bilgilendirme yapılması gerek. Nitekim Avrupa Konseyi belgeleri de bu doğrultuda. Örneğin, askerlik çağına gelmiş kişilere celp yazısıyla birlikte bilgilendirme yazısı gönderilebilir. Hâlihazırda askerliğini yapmakta olanlar, yedekler ve orduda profesyonel çalışan subay ve astsubaylara bilgilendirme yapmak üzere yazılı,  sözlü,  görsel çeşitli mekanizmalar oluşturulmalı.

-Türkiye’de vicdani ret erkekler arasında neden yaygın bir duruş olamadı?  

Çünkü bedelleri ağır… Öncelikle toplumsal baskı. Tam da “her Türk asker doğar” algısı nedeniyle göğüslenmesi gereken ilk aşama bu. Kişiler, hem ailelerine ve hem de sosyal çevrelerine karşı bu karşı çıkışı sergilemek ve bir çatışma yaşamaktansa asker kaçağı olarak devam etmeyi tercih ediyor. Her ne kadar sonuç aynı şey, askere gitmemek olsa da asker kaçaklığı aynı mahalle baskısını doğurmuyor çünkü.  Buradan da kırılma noktasının egemen kültüre karşı çıkış olduğunu görüyoruz aslında. İkincisi de ucu bucağı olmayan bir cezalandırma süreci. Ne kadar süreceği, ne zaman sona ereceği, ne tür muameleler görüleceği, nasıl baskılara maruz kalınacağı bilinmeyen, daha ilk başta bile ürkütücü bir süreç.

-Yasanın çıkması vicdani retçilerin sayısı çoğaltır mı?

İlk başta vicdani retçileri görünür hale getireceği için çokmuş gibi gelecektir. Ama daha sonraki süreçte, 1-2 yıl içinde belli bir rutine oturacaktır. Avrupa’da yapılan araştırmalarda her yıl çıkan vicdani retçi sayısı örneğin Bulgaristan’da 50 civarı iken Finlandiya’da 2.000-2.500 arasında değişiyor. Almanya’da ise bu sayı 170.000. Şimdiden tahmin etmek zor. 

-Militarizm kadınları da ilgilendiren bir konu olmakla beraber askerlik erkekler için çok daha can alıcı. Vicdani ret davalarında ön plana çıkan bir avukatsınız. Bir kadın olarak bu konuyla ilgilenmenizin sebebi nedir?

Ben İzmir Savaş Karşıtları Derneği’nin kurucularındanım. İlk vicdani retçiler de bu dernek çevresinden kişiler. Yani benim savaş karşıtı mücadelesinden arkadaşlarım. Dolayısıyla vicdani retçilerle aynı politik arka plana sahip olduğum, bu alanda çalıştığım ve tabi ki bir de avukat olduğum için vicdani retle ilgileniyorum.


[1] Question of conscientious objection to military service. Bay Eide ve Bay Mubanga-Chipoya’nın raporu, 27 Haziran 1983, E/CN.4Sub.2/1983/30, paragraf 21