Gazeteci Ümit Kıvan, ABD’nin yeni başkanı Donald Trump ve dünyada yükselen ırkçılığı köşesine taşıdı.

Kıvanç, “Batı dünyası en son 1968’de gördüğü cinsten bir dip sarsıntısı yaşıyor. Üstelik sarsıntı henüz başladı sayılır. Belki de faşist ruhlar 1968’in rövanşını alma peşinde; çünkü gidişat tamamen ters yönde. Özgürlük değil devlet baskısı, eşitlik-çoğulculuk değil ırkçılık yükseliyor.” İfadelerini kullandı.

Ümit Kıvanç’ın Gazete Duvar’da yayınlanan, “Trump geliyor, yanında neler getiriyor?” başlıklı yazısı şöyle:

Donald Trump’ın ABD başkanlığına seçilişi hakkında kim ne söylese fuzulî kaçmaz. “Bu adam Amerika’nın Berlusconi’si mi Mussolini’si mi?” diye soran da haklı, seçim gecesi Kanada’ya göçmen başvuru sitesini çökerten de.

Yıkılıp dümdüz edilmiş şehirlere bakıp gülerek ‘oh olsun’ çeken faşistlerimizle, enkaz arasındaki özel eşyayı zar zor teşhis ederek yıkılmış evlerinin yerini anca bulabilen insanları “evlerine dönüyorlar” diye takdim eden insafsız, izansız, vicdansız iktidar propaganda aygıtımızla, ne zaman kimin hapse atılacağını, yerlerde sürükleneceğini bilemeden yaşamak zorunda bırakılmışlığımızla, hapisten dışarı mektup dahi yazamayan yazarlarımız, kitap gazete verilmeyen rehine siyasetçilerimizle ve, cihan âleme konan postalar tatmin etmiyor olmalı ki, “vurduk kapılarına kilidi, sıkıysa açın!” diye cümlemize posta koyan bakanımızla kendi derdimize düşmüşken hakkıyla layıkıyla fark edemiyoruz, ama dünyanın en güçlü ülkesinde yer yerinden oynuyor.

Sadece orada da değil. Batı dünyası en son 1968’de gördüğü cinsten bir dip sarsıntısı yaşıyor. Üstelik sarsıntı henüz başladı sayılır. Belki de faşist ruhlar 1968’in rövanşını alma peşinde; çünkü gidişat tamamen ters yönde. Özgürlük değil devlet baskısı, eşitlik-çoğulculuk değil ırkçılık yükseliyor.
Trump “hadisesi” pek çok açıdan ele alınabilir: Bir fenomen olarak Trump, bir ifade olarak Trump, Bir ideolojik yönelim olarak Trump, bir sonuç olarak Trump, vs. Ve adam herhangi bir ülkenin değil, ABD’nin başkanı. ABD, ırkçı beyaz şiddet örgütü Ku Klux Klan’ın halen -görünürde şiddetsiz- faaliyet gösterdiği, kendi silahına sahip insan sayısının bütün Birleşik Devletler eyaletlerini günlerce kana bulamaya yetecek kadar olduğu, orada çıkacak esintinin bütün Batı âlemini saracak rüzgâra dönüşebileceği bir ülke.

Ayrıca, Trump’ın seçiliş sürecinin, kullandığı motiflerin, kimlerin ona hangi saiklerle oy verdiğinin didiklenmesi, Macaristan, Polonya, Fransa, Hollanda, Avusturya ahalisiyle birlikte, Türkiye’de gelecek kaygısı taşıyan herkes için özellikle önemli.

(Şu videoyu izleyin lütfen -İngilizce ama Türkçe altyazılı: “Trump neden ve nasıl kazandı: ABD’nin konuştuğu video”.) Öyle görünüyor ki, bir yandan can derdinde olmamıza rağmen uzun süre Trump’la yatıp Trump’la kalkacağız.

Şimdilik, ABD’yi ve dünyayı nelerin beklediğine dair işaret -ama sağlam işaret- mahiyetinde üç minik habere işaret etmekle yetineyim.
 
Beyaz Saray’a ırkçı kâhya • İlki, Donald Trump’ın pek kritik bir göreve getirdiği adam: Yürütücü başkanı olduğu Breitbart News sitesiyle Trump’ınkine benzer ırkçı, faşizan, kadın düşmanı bir dünya görüşünü yaymaya çalışmış olan Stephen Bannon.

Bu zat, “” gibi rezilâne lafları uluorta edebilen ırkçı-faşist grupların dostu, ortalama Cumhuriyetçilerin bile kabullenmekte zorlanacakları söylenen biri. Ağustos ayında Trump’ın seçim kampanyasının baş yöneticisi oldu, şimdi de seçilmiş başkan onu strateji “takım”ının başına getireceğini açıkladı.

Trump adına şahane seçim; zira adı geçer geçmez herkesin öfkeyle ayağa fırladığı Bannon’ın da siyasî patronu gibi kadınlarla çok meselesi var, hakkında hakaret, taciz suçlamaları var. Yürüttüğü sitede attığı başlıklardan biri şu: “Çocuğunuz feminizme mi yakalansın isterdiniz kansere mi?”

Tabiî eski Goldman-Sachs mensubu Bannon’ın düşman olduğu tek insan grubu feministler değil. Yönettiği site, “beyaz kimliği”nin globalleşme ve çok-kültürlülüğün saldırısı altında olduğu yaygarasının yayıcısı Neo-Nazi grubu “alt-right” mensuplarının cirit attığı bir yer, dolayısıyla Yahudi düşmanlığının da bereketli tarlası. (Alt-right’ın kendini savunmak için yazdığı bir yazıyı Breitbart’tan okumak isterseniz tıklayın.)
 

Savaşçı kültürünün dönüşü • The San Diego Union-Tribune’dan Carl Prine, Donald Trump yönetiminde savunma veya ulusal güvenlikle ilgili bir göreve getirileceği, donanma bakanı, hattâ savunma bakanı olacağı yollu söylentiler dolaştırılan Cumhuriyetçi Partili California temsilcisi Duncan Hunter’la görüştü. ABD Kongresi’nde Trump’a destek çıkan ilk siyasetçilerden biri olan, kampanyasında Trump’ın yanında yer alan bu muhterem de, ülkeye “savaşçı kültürü” geri döneceği için nasıl heyecanlandığından dem vurdu.

ABD silahlı kuvvetlerine -özellikle Obama’nın getirdiği özgürlükçü yeniliklerin geri alınması için- bir “karşı devrim” gerektiği görüşünü her yerde tekrarlayan Hunter, “Bürokratların ve avukatların egemen olduğu bir şirket kültürü yerine,” dedi, “bir savaşçı kültürü, bir savaşçı mentalitesi [orduya] geri getirileceği için çok heyecanlanıyorum.” Trump yönetiminde karşımıza çıkacak elemanların tipik numunelerinden gibi görünen eski deniz subayı Hunter, “savaşçı kültürünün [savunma bakanlığına] yeniden zerk edileceğini” belirtti, şöyle dedi: “Muhtemelen bu biraz zaman alacaktır, çünkü o mentaliteye sahip insanların çoğu bir zamandır burada değil, ama belki de herkes gerçek rengini şimdi birazcık gösterir.”
 
“Hem öyledir hem böyledir, her hâlükârda ben bilirim” • Gelelim ABD’nin seçilmiş başkanının cumartesi gecesi bir TV programında, bir çırpıda yok edeceğini ileri sürdüğü “İslâm Devleti” örgütüyle (DAİŞ-IŞİD) savaş konusunda takındığı tutuma.

Haliyle sordular, ‘bu örgütü bir çırpıda yok edeceğinizi söylüyorsunuz, bunu nasıl yapacaksınız’ dediler. Trump şöyle karşılık verdi: “Hiçbir şey söylemeyeceğim. Onlara hiçbir şey anlatmak istemiyorum. Hiç kimseye hiçbir şey anlatmak istemiyorum.”

Seçilmiş başkan, buna karşılık, iş bu teröristlerle savaşmaya geldiğinde Amerikan ordusu komuta kademesinden daha çok şey bildiği iddiasını tekrarladı. Halbuki lafa, “Bazı müthiş generallerimiz var. Müthiş generallerimiz var,” diye başlamıştı. Sunucu şu “daha çok bilirim” iddiasını kendisine hatırlatınca şöyle dedi: “Muhtemelen biliyorum. Çünkü yaptıkları işe baksanıza! Beceremediler işi.”
 
Şimdilik fikrimizin olması için yeterli sayılabilecek üç simgesel ayrıntı…