Formun ÜsAnayasa Mahkemesi, 2525 sayılı Soyadı Kanunu'nun yabancı ırk ve millet isimlerinin soyadı olarak kullanılamayacağına ilişkin hükmünün iptal istemini oy çokluğuyla reddetti. Yüksek mahkemenin 9 üyesinin aldığı ret kararına Başkan Haşim Kılıç ve 7 üye farklı gerekçelerle katılmadı.

Favlus Ay isimli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, ad ve soyadını Paulus Bartuma olarak değiştirmek için dava açtı. Davacının Süryanice “Bartuma” kelimesini soyadı olarak kullanmak istemiyle açtığı davada, Midyat Asliye Hukuk Mahkemesi, Soyadı Kanunu'nun “Rütbe ve memuriyet, aşiret ve yabancı ırk ve millet isimleriyle umumi edeplere uygun olmayan veya iğrenç ve gülünç olan soyadları kullanılamaz” hükmünü içeren 3. maddesindeki “... yabancı ırk ve millet isimleriyle...” ibaresinin anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olduğu iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurdu.

Yüksek mahkemenin iptal istemini oy çokluğuyla reddine ilişkin kararı Resmi Gazete'de yayımlandı.
Anayasa Mahkemesinin gerekçesinde, anayasanın 10. maddesinde yer verilen eşitlik ilkesinin, hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusu olduğu, bu ilke ile eylemli değil hukuksal eşitliğin öngörüldüğü belirtildi.

Eşitlik ilkesinin amacının, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemek olduğu ifade edilen gerekçede, bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin ihlalinin yasaklandığı kaydedildi. Yasa önünde eşitliğin, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmeyeceğine işaret edilen gerekçede, “Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa anayasada öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez. Bir kimsenin kimliğinin belirlenmesinde en önemli unsur olan soyadı vazgeçilmez, devredilmez, feragat edilmez ve kişiye sıkı surette bağlı bir kişilik hakkıdır” denildi.

Soyadının bir kimsenin kimliğini belirleme işlevi yanında ailesini ve soyunu belirleme, kişiyi başka ailelerin bireylerinden ayırt etme ya da kişinin hangi kökene, topluluğa veya ulusa ait olduğunu belirleme işlevi de bulunduğu belirtilen gerekçede, şunlar kaydedildi:

“Bu işlevleri nedeniyle yasa koyucu, nüfus kayıtlarının düzenli tutulması, resmi belgelerde karışıklığın önlenmesi, soyun belirlenmesi, ailenin korunması, ulusal birliğin sağlanması, dil ve dil kimliğinin korunması gibi sebeplerle soyadı kullanımını yasal düzenlemelerle kural altına almaktadır. Kamu yararı ve kamu düzeni gerekleri uyarınca soyadı kullanımına yapılan bu müdahalede, anayasaya uygun olmak koşuluyla yasa koyucunun takdir hakkının bulunduğu açıktır. Yasa koyucu kural ile birleştirici, bütünleştirici, çoğunluğun içinde azınlığın hak ve hürriyetlerinde ayrımcılık yapılmasını engelleyen, ulusal aidiyet ilkesi içinde anayasal birliktelik altında aynı topraklarda ve ortak atmosferde yaşayan vatandaşlar yönünden ulus kimliği ve dili altında toplanan bir dil kimliği anlayışı getirmiştir. Ulus bütünlüğünün algılanabilmesi ve aynı iklimde yaşayan insanların tasa ve kıvanç ortaklığı, koruma, kollama, yardımlaşma duygularının devamlılığı ve birbirlerine karşı yabancılaşmalarının önlenmesi nedeniyle yasa koyucunun bu alana müdahale yetkisi, kamu yararı ve kamu düzeni niteliğini içermekte ve takdir yetkisi içinde kalmaktadır.”

Gerekçede, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin de soyadı kullanımıyla ilgili başvuruları Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8. maddesinde yer alan “özel hayatın ve aile hayatının korunması” ilkesi kapsamında incelediği ve kararlarında “nüfusun eksiksiz olarak kaydedilmesi, kişisel kimlik saptaması veya belli bir ismi taşıyanların belli bir aile ile bağlantılarının kurulabilmesi gibi kamu yararının gerekleri uyarınca soyadı değiştirme imkanına yasal sınırlamalar getirilebileceği, ulusal yasa koyucunun bu sınırlamaları da kendi devletiyle ilgili tarihi ve siyasal yapısına bağlı kalarak seçmesinde takdir hakkının bulunduğunu” belirttiği hatırlatıldı.

Kuralın yeni alınacak soyadını yabancı ırk ve millet ismi olarak almak isteyen herkese ayrım gözetmeksizin uygulandığı belirtilen gerekçede, bu nedenle kuralın anayasanın eşitlik ilkesine aykırı yönü bulunmadığı kaydedildi.

BAŞKAN KILIÇ VE 7 ÜYE ÇOĞUNLUK GÖRÜŞÜNE KATILMADI

Anayasa Mahkemesinin 8'e karşı 9 üyenin oyuyla verdiği kararda, çoğunluk görüşüne Başkan Haşim Kılıç ile 7 üye katılmadı.

Başkan Haşim Kılıç ve üye Engin Yıldırım'ın karşı oy gerekçesinde dil, din, etnik ve ırk farklılıklarının millet olmaya engel teşkil etmediği, “yabancı ırk ve millet isimleriyle” ibaresindeki “yabancı” kelimesinin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları arasında çoğunluğu oluşturanlardan farklı etnik ve/veya dini topluluklara mensup olanları ima edecek şekilde anlaşılmaması gerektiği belirtildi.

“İtiraz konusu kural, mevcut şekliyle bütünleştirici ve birleştirici olmamakta, tam tersine anayasanın 10. maddesinde ifadesini bulan eşitlik ilkesine aykırı bir ayrımcılığa neden olmaktadır” görüşüne yer verilen karşı oy gerekçesinde, şöyle denildi:

“Bu durum günümüzdeki insan hakları anlayışının ulaştığı seviye ve demokratik toplum düzeninin gereklilikleriyle de uyuşmamaktadır. Bir ülkede yaşayanların çoğunluğundan farklı etnik ve/veya dini kimlikler taşıyan toplulukların bu farklılıklarını tekçi, homojenleştirici bir anlayışla yok saymak, insan haklarının ihlal edilmesi sonucunu doğurmaktadır. Farklı olmak en temel insan haklarından biri olarak kabul görmektedir. İnsan haklarına dayalı demokratik ve özgür bir toplumda milli dayanışma ruhu ve milli birlik, farklılıkları bastırarak değil onları tanıyarak, onların zenginliklerden faydalanılarak gerçekleştirilebilir. Egemen unsurlardan farklı çeşitli etnik ve/veya dini gruplara mensup vatandaşların ayrımcılığa uğramamaları anayasal birliktelik açısından hayati önemi haizdir. Çoğunluğun sıradan ve doğal bir şekilde öne sürdüğü ve kullandığı haklardan çoğunluktan farklı olanların da yararlanması anayasal hakların anlam taşıması için gereklidir.”

Anayasanın 10. maddesine göre, herkesin kanun önünde eşit olduğu ve eşitlik ilkesinin bu ilkeden yararlananlar için temel bir hak sayıldığı belirtilen karşı oy gerekçesinde, “Yani eşit işlem görmeyi ya da ayrım gözetilmemesini isteme hakkı doğurmaktadır. 10. maddede belirtilen özellikler bakımından dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep bakımından ayırım yapan bir kanun anayasaya aykırı olacaktır” denildi.

Anayasa Mahkemesi içtihatlarında aynı durumda bulunan kişilerden bir kısmına farklı kurallar uygulanmasının eşitliğe aykırı olduğunun kabul edildiği vurgulanan karşı oy gerekçesinde, şu görüşlere yer verildi:

“Kişi mevcut soyadını Türkçe kökenli bir sözcükle değiştirmek için mahkemeye başvurduğunda yasal bir sorunla karşılaşmazken kamu düzenine aykırı anlam içermeyen, Türk dilinin gramatik yapısına, fonetiğine uygun ancak Türkçe kökenli olmayan bir sözcüğü soyadı olarak kullanmak isteyenler hukuki engellerle karşılaşmaktadır. Böylece hukuksal durumu aynı olan kişiler farklı işlemlerle karşılaşmakta, bu da anayasanın 10. maddesine aykırılık teşkil etmektedir.

Soyadı, kişiyi diğer kişilerden ayırmaya yarayan hukuki bir araç olarak onun kimliğinin ayrılmaz bir parçasıdır. Kendine özgü kişiliği ve özvarlığı olan her birey başkalarından ad ve soyadı ile ayırt edilir ve toplum hayatına bu şekilde katılır. Bu nedenle soyadı kişinin onurla taşıması için kendisine tanınmış vazgeçilmez, devredilemez, kişiye sıkı surette bağlı temel bir kişilik hakkıdır. Bireyin diğer kişilerden ayırt edilmesini sağlayan, toplumdaki konumunu açıklamaya yarayan ve soyunun işareti olan soyadını temel bir kişilik hakkı olarak hiçbir sınırlamaya bağlı olmadan kullanması ve onu istemediği sürece değiştirmeye zorlanmaması, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının doğal bir sonucudur. Demokraside özgürlük asıl, sınırlandırma ise istisnadır. Soyadı mutlak bir hak olup yasayla özel olarak korunmaktadır. Kural olarak kişinin istediği herhangi bir adı veya soyadını alması serbesttir. Devlet müdahalesi bu alanda istisna teşkil eder. Kamu düzeni, genel ahlak ve Türkçe gramatik yapısına uygun olmak kaydıyla kişi dilediği soyadını alabilmelidir.”

Soyadı kullanma hakkı anayasanın diğer maddelerinde belirtilen hiç bir temel hak ve özgürlüğün kapsamında olmadığından bu eylem hususunda lex specialis (özel hüküm) bulunmadığı, anayasanın “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir” şeklindeki 17. maddesinin ilk fıkrası lex generalis (genel hüküm) olduğundan soyadının maddi ve manevi varlığı geliştirme hakkı içinde olduğu savunuldu.

Gerekçede, “Bireyin kişiliğini geliştirmesi kendini tanımlama dolayısıyla adlandırma hakkını içermektedir. Özgürlüğün temelinde kişinin kendi var oluşunu kendisinin tanımlama hakkı vardır. Kişinin tercih ve tanımlama haklarına sahip olması özerk ve özgür bir birey olarak toplumsal yaşamı zenginleştirmesine önemli katkı yapacaktır. Özel olanla kamusal olanın kesiştiği bir noktada bulunan, kişinin kendisini ve kimliğini biçimlendiren soyadına müdahalenin kendisi ayrımcılığa neden olan bir hak ihlalinin türevi olarak değil başlı başına bir insan hakları ihlali olarak nitelendirilebilir” denildi.

DİĞER ÜYELERİN KARŞI OY GEREKÇELERİ

Başkanvekili Osman Paksüt de karşı oy gerekçesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin ırk esasına göre kurulmadığını belirterek, “Atatürk'ün 'Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir' şeklindeki veciz sözünün anlamı Türk milleti kavramının Türk ırkı ile eş anlamlı olmadığıdır” ifadesini kullandı.

Paksüt, gerekçesinde şu görüşlere yer verdi:

“Esasen, soyadının resmi dil olan Türkçede ve Türk alfabesiyle yazılabilir, okunabilir ve anlaşılabilir olması dışında, soyadının kamu düzenini ilgilendiren bir yönü bulunmamaktadır. Dünyada ırkçılık uzun mücadeleler ve fedakarlıklar sonucu ortadan kaldırılmış ve insan haklarına dayalı çağdaş ülkelerin hepsinde yasaklanmıştır. Bu nedenle çağdaş bir demokrasi ve hukuk devleti olma iddiasında olan Türkiye Cumhuriyeti'nin yasalarında ırkı referans alan bir kuralın mevcudiyetini sürdürmesi olanaklı değildir. Soyadı Kanunu'nun kabulü sırasında toplumsal bütünlüğü sağlama kaygısıyla ve o gün dahi amacını aşan şekilde yasalaştığı anlaşılan kuralın mevzuatımızdan temizlenmesi için iptali gerektiği düşüncesiyle çoğunluk kararına katılmıyorum.”

Üyeler Fulya Kantarcıoğlu, Fettah Oto, Celal Mümtaz Akıncı ve Erdal Tercan'ın karşı oy gerekçelerinde ise hangi etnik kökenden gelirse gelsin Türk devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan ve millet tanımının içinde yer alan herkesin milli kültür ve medeniyetin oluşmasına katkıda bulunduğunun kabul edilmesi gerektiği belirtildi. Gerekçede, “Burada önemli olan, aynı topraklar üzerinde aynı devletin vatandaşı olarak yaşayanların aralarındaki milli birlik, beraberlik ve dayanışma duygusudur. Başka bir anlatımla, kişinin kendisini o milletin bir bireyi olarak hissedip aynı ortak ideallerin gerçekleşmesine katkıda bulunmasıdır. Yabancı ırk veya millet ismiyle soyadı alan bir kişinin sadece bu nedenle bir millete ait olmanın birleştirici özelliklerini taşıyamayacağı varsayımıyla ayırımcılığa bağlı tutulmasının anayasa ile bağdaştığı kabul edilemez” denildi.

Üye Hicabi Dursun da “Kişiyi var eden, kişiliğini serbestçe geliştirmesini sağlayan ve diğer kişilerden farklılığını ortaya koyan değerlerin korunması ve özgürce geliştirilmesini temin eden maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı, insan haysiyetinin özünü oluşturur. Soyadı kişiyi diğer kişilerden ayırmaya yarayan hukuki bir araçtır. Soyadı bireyin kimliğinin ayrılmaz bir parçasıdır. Aynı zamanda onun toplumdaki konumunu açıklamaya yarar. Genel ahlak ve alfabemizin gramatikal yapısına uygunluk dışında hiçbir sınırlamaya bağlı tutulmaması gerekir” ifadelerine yer verdiği gerekçesiyle çoğunluk görüşüne katılmadı.

NETHABER